• konser kötüydü, akustik kötüydü, jon bon jovi de yaşlıydı diyenlerin hepsi gelsinler paralarını iade ediyorum. yalnız yeterki şuraya yorum yazmasınlar. 49 yaşına gelmiş adam 18 yıl sonra ilk kez türkiye'de sahne almış, mama takviyesiyle midir vitaminle midir 2 saat 40 dakika sahnede kalmış, bis yapıldığında da sahneye çıkmış en az 4-5 şarkı daha söylemiş. türk formasını giymiş, iki dakika yerinde durmamış, ben merak ediyorum acaba bu konsere laf söyleyenler gerçek hayatta neyle uğraşıyorlar? eleştireceğimden değil hangi işle uğraşıyorlarsa söylesinler de verdikleri hizmetlerden yararlanalım. belli ki sadece her şeyin en mükemmeliyle yetinebilen mükemmel insanlar bunlar. yatırım danışmanlığı yapıyorlarsa paramızı emanet edelim, anaokulu işletiyorlarsa evladımızı, huzurevi işletiyorlarsa babaannemizi teslim edelim. belli ki bon jovi konseri yeterince iyi değilmiş. akustik sıçıktı, hep yankı yaptı, alkollü içki de satılmadı, tuvalete de gittim sular akmıyordu denilmiş. ulan yankı yapıyorsa jon bon jovi'nin sesi yankı yaptı, aynı sesi iki defa duyma şerefine eriştin daha ne istiyorsun pezevenk? alkollü içki satılmamış...ulan türkiye'de yaşıyoruz artık bir şeylerin farkına varın be. alkollü içki nerede satılıyor, kim içiyor, belediye kimin, kim işletiyor metroyu, kim gençliği türlü fedakarlıklardan koruyor? hangi ülkede yaşıyorsunuz amına koyim, alkol satılmamasının sebebi %50 ihtimalle sensin, %50 ihtimalle anan babandır. sanki bon jovi alkol verilirse konsere çıkmam dedi. tuvalete gittim ben de su akmıyordu. yandakine gittim orada akıyordu. sen her boku eleştireyim diye yola çıkarsan kader de sana garip oyunlar oynar.

    fıstık gibi konserdi. ses sistemi de iyiydi. görüntü de süperdi. jon bon jovi de harikaydı. adam 18 senede bir gelmiş onu da bezdireceksiniz, sizi parayla mı tutuyorlar kendiniz mi böyle hiç bir skimden memnun olmuyorsunuz? hayat geçmez lan böyle gerçekten yazık size. akustik
    kötüymüş, eğer sen daha gitmeden bu cümleyi kafanda hazırlamadıysan ben hiçbir şey
    bilmiyorum. biz başka konsere gittik sen başka konsere gittin çünkü. girmeden içip girseydin içkini içeride satılmıyor diye sitem edeceğine, akrabalarını ikna etseydin de akp'ye oy vermeselerdi. şuraya entry kasacağın zamanda hısım akrabana akp'ye oy atanı sksinler diye mektup yazsaydın bugün ben içeride "wanted dead or alive" çalınırken biramı yudumluyor olacaktım belki. belki de içmezdim ama kendim öyle istediğimden. it's my life hesabı.

    dua et içeride cola turka satılmıyordu. bugünleri mumla arayacağız. yarın rock'n roll'u yasaklarlar o zaman ben soracam sana akustiği kukustiği.
  • ha bu arada gördüm ki "mis gibi konserdi sese takılıyorsunuz" diyenler var. ben de anlamıyorum gerçekten konser gibi olayı zerre sesle müzikle alakası olmayan bir etkinlikte sese ve müziğe bu kadar takılmayı. gerçekten buna laf edenler hastalıklı falan olmalı. halbuki konser dediğin bir adamın 8 pixellik eşgalini ve lcd ekrandan zoomlanmış görüntüsünü görmeye yarayan etkinliktir. arada yanıp sönen ve renk değiştiren ışıklar da cabası. müzik ne ses ne hasta mısınız?

    konseri eleştirenlere diyorum: bon jovi hiç mecbur değilken 18 yıl uzak kalınca türkiye'yi özlediği için bedava halk konseri vermek istemiş, büyük bir gönül işi yapmış. adam türk telekom arenayı seçenekler arasından özellikle şahsen istemiş ve o kadar işinin arasında tüm ses sistemini kendi elleriyle kurmuş. şimdi konseri ses sistemini falan eleştirmek bon jovi'yi eleştirmek oluyor o yüzden tüm gerzek argümanlarımla eleştirenlerin karşısındayım bu bilinsin. bir neferim artık.
  • 12 yaşından beri bekliyorum allasen. isterse ankara 7. icra müdürlüğü'nde verilsin. yine giderim.
  • bon jovi'i bilmeyen ergenlerinde gelmiş oldugu konserdir..

    lan yeminle az önce redd sahnedeyken bir cocuk arkadaşına 'bon jovi ' bunlar mı ?' dedi. hay amina koyim ya.. bu ne amina koyim ya..
  • 1978 doğumlu kovarinko’yum ben …televizyonun tek , radyonun 2-3 kanal olduğu zamanları bilirim.
    elime ilk bon jovi albümünün geçişi ve tanışmamız 1989.ilkokuldayım ve sınıf arkadaşım serhat’ın evinde , abisinin dinlediği new jersey kasedini dinleyip akvaryumdaki balıkları oltayla yakalamaya uğraşıyoruz. o kadar aklımız başımızda.

    arkadaşım ve ben , abisinin video kasetlerini izleyip final countdown , yeke yeke ve like a prayer'in sözlerini fatih terim ingilizcesinden bile daha kötü bir şekilde manasız kelimeler uydurarak ezberliyor ama new jersey'den bir şey anlamıyoruz.(sanırım video kasetlerden öğrenmek daha kolay).bu arada video kaset televizyondaki yegane müzik programı pop saatinin kaydı.kravatlı bir ağabeyimiz elindeki kağıttan trt türkçesiyle anonsu yapar bilgilendirirdi bizi.

    ilk okul biter , arkadaşımla bağlar kopar benim için bon jovi macerası da biraz sekteye uğrar ama nedense ortaokulda olmama ve ingilizce olarak mr. and mrs. brown demekten başka birşey bilmiyor olmama rağmen imç'deki kasetçileri gezerken slippery when wet albümünü görüyorum.albüm hakkında hiç bir bilgim ve fikrim yok.orada olmamın tek sebebi plakçılar çarşısında kasetlerin 2 milyon filan daha ucuz olması(o zamanlar parada çok sıfır vardı) o kadarcık para için 45 dakika yürürdük biz kaset almak için ne acılar çektik be...

    aklıma ilk okul arkadaşımın evindeki new jersey kasedinin üzerindeki gri kağıt üzerindeki siyah bon jovi, new jersey yazısı geliyor.(müzikle olan alakama bakın hele) cebimdeki tüm parayla slippery when wet'i alıyorum.eve gidiyorum , mevsim yaz , okul tatil...yaz tatillerinde saçlar uzatılıyor.uzatılıyor dediysek 3 ayda ne kadar uzarsa o kadar.okul zamanı durmadan saçlarımızı parmağıyla ölçüp okula almayan din kültürü ve ahlak! bilgisi öğretmenine inat.

    saba marka kaset çalara koyuyorum kaseti ,you give love ve livin on a prayer arka arkaya pek çok kez dinlenirken şanssızlığa bakar mısınız ? sıradaki şarkı social disease ! bilen bilir introyu.ses biraz fazla açıktır , o yaşta çocuk için çok falsodur durum.daha eve magic box girmemiş , bırakınız gerçek hayatı tv’de bile bir çift göğüs görmemişiz.o intro ağır geldi , daha doğrusu sesleri duyan valideden yediğimiz tokat ağır geldi.(rocker olmak hiçbir zaman kolay olmadı ki memlekette)samime sanay veya coşkun sabah dinlediği için dayak yiyen birini tanıyor musunuz ?

    “i’d die for you” ne kadar gaz , “never say goodbye” ne kadar romantik… romantik mi ? sanki aşk nedir biliyorsun.neyi , ne kadar bildiğimi tam kestiremesem de müzikten anlıyormuşum galiba.daha o yaşta “living on a prayer” , you give love” , “ i’d die for you” keşfedilir , aşk henüz keşfedilmese de “never say goodbye” ‘ ın sonundaki jon’un gırtlak oyunları ve richie’nin gitar solosu keşfedilmiştir bile.

    o saatlerde henüz internet olmadığından grup hakkında tek bildiğim kasetlerin kartonetinde yazan ;
    jon bon jovi – vokal
    richie sambora – gitar
    tico torres – davul
    david bryan – klavye
    alec john such – bas gitar
    ibaresidir.öyle şarkı sözü resim filan olmazdı , tek sayfa kartonet yaparlardı kasetlere.bu kaset o kadar hoşuma gitmiştir ki eski anılar depreşir ve “new jersey” alınır.ilk dinlediğim zamandan farkı benimdir.kendime aittir.

    tüm arkadaşlarıma hava atar olmuştum. “oğlum bir grup keşfettim süper…(ne sandınız ? ben keşfettim bon jovi’yi )acayip müzik yapıyorlar ben sizin dinlediğiniz şeyleri dinlemem” diyorum.
    sonraaa “keep the faith” çıkıyor…tüm kaynaklarda albümün 4 yıl aradan sonra çıktığı yazıyor ama benim kronolojimde 4 yıl ara yoktur.86’daki albümü yeni almışız biz…bana göre tam zamanında çıktı yani o albüm…
    “ne oldu ? ne bitti ?” derken lise çağı gelir , 92 yazında ve kışında her köşe başında “keep te faith” dinlenmiştir.1 sene öncesine kadar arabesk dinleyen arkadaşlar metalci olmuş , siyah t-shirt yaşları gelmiştir.”bon jovi diye bir grup keşfettim” diye dalga geçen benim ezilme zamanım gelmiştir.” bon jovi’mi dinliyorsun sen ? kız grubu o…ha ha ha…”. arkadaşlarım erol taş modunda beni kafaya alırken ; ben , “nerde bu bon jovi dinleyen kızlar ?” diyerek arayışa başladım.beni öylesine ezdiler ki ; ne dinlediğimi söylemeye utanır oldum (kıvanç –burak- murat mikropsunuz hepiniz),.soranlara metalciyim diyor , her boş gördüğüm yere kuru kafa çiziyordum.derken sınıfımdan bir kız tenefüste geldi , yanında başka sınıftan bir kız “ aha bu x , bak bu da metal dinliyor haydin kaynaşın” dedi.metal müzik dinleyince kafasına çivi saplanan ben “metalciyim” yalanıyla ilk kez bir kızın elini tutmuşum (kıvanç-burak-murat iyi ki varsınız lan) x kızımız bana dinlediğim grupları sordukça kıvanç-burak-murat üçlüsünden öğrendiğim grupları sayıyor , onlardan aldığım kasetleri x’e veriyorum , o da benim elimi daha sıkı tutuyor (kızlar yalan söyleyen erkeklere bayılır ).

    derken bir yaz günü magic box inter star’da reklamlar…bon jovi ,inönü stadyumunda , 13 eylül 1993 pazartesi akşamı…yaşım 15…damarlarımdaki kan “delikan”...1 kasa meşrubat alana bilet veriyorlar filan , şimdi düşünüyorum , gruba saygısızlık. cikletten çıkarcasına bilet almak , konsere gitmek…kıvanç’ın babası toptancı , hem de marketleri var , aldı bileti verdi bana…kıvanç kanka büyüksün…(burak –murat kusura bakmayın sizin bir numaranızı göremedik daha , x’de benden ayrıldı zaten).neyse biletimiz elimizde babamızın huzuruna çıktık…

    - baba , konsere gidebilir miyim ?
    - ne konseri ?
    - bon jovi…
    - ne zaman ?
    - 13 eylül…
    - olmaz
    -neden ?
    -okulun ilk günü konser mi olur ?

    (yanlış okumadınız böyle bir sebepten konsere gidemedim ben…okulu asmak için ilk günden daha iyisi olabilir mi ? ders yok , bir şey yok…)

    işte delikanlı böyle bitirilir…ben bitik bir vaziyette arkadaşlarıma durumu anlatırken hepsi beni teselli etmek için şu cümleyi kurmaktan utanmadılar.”boş ver be oğlum , zaten kız grubu bon jovi , sana yakışmaz” (kıvanç-burak-murat , maldınız siz küçükken haberiniz olsun)

    işte o konsere dünyanın en ofsayt mazeretiyle gönderilmeyen ben , o günden sonra okuldan da nefret ettim…açılmasaydı o gün , başka bir gün açılsaydı severdim ben okulu , valla …(bu cümle bu kadar düşük olduysa 13 eylül’ün üzerimde yarattığı travma nedeniyledir)

    anne'm emekli oldu yaşlanıyor , benim kanım kaynıyor …herkes emekli ikramiyesi alınca ev filan alır …anne’m bana cd çalan bir müzik seti aldı …kocaman kolonları var …öküz gibi ses çıkıyor.kaba oldu biraz ama çok mutluyum anlayın be…artık cd çalarımız var ama cd’miz yok…acayip pahallı , alamıyorum ki…cd çalar bozuk olsa haberim olmayacak daha denememişim bile.”1 tane cd alalım , deneyelim” diyorum babama , akşam eve muazzez abacı cd’si alarak geliyor babam…(sen de çok ezmişsin beni be baba).

    megavizyon’da murat’la birlikte geziyoruz bir gün…unutmam yağmur yağıyor dışarıda , megavizyon’a sığındık resmen…o ne ? bon jovi’nin bon jovi albümü cd olarak çıkmış…ben daha önce kaset olarak bile görmemişim o’nu…(albümleri edinme zamanlarımda benim kabahatim olmayıp , yabancı albümlerin ülkemize gelişi ve eski albümlerin bizde basımı ve dağıtımının o yıllarda çok geç yapıldığını göz önünde bulundurmanızı rica ederim.) bon jovi albümü cd formatında çıkmış çıkmasına da fiyatı da çığırından çıkmış…liseliyim , param yok , internet yok , mp3 yok…sefalet diz boyu…alamıyoruz , eve dönüyoruz…bir gün eve murat geliyor , gündüz vakti…ıslanmış .kapıdan girmeden bana bon jovi’nin cd’sini uzatıyor…”nerden buldun o kadar parayı ? “ diyorum , “çaldım…” diyor , “senin için çaldım…” . (murat hırsızlık suçundan girdiği mahpushaneden , rahşan affı’yla çıktı ) tabi ki hapis filan işin şakası da bana konser bileti hediye eden kıvanç’tan sonra , murat’ta büyükler kategorisine girdi…(ne kadar çıkarcıyım ben yaw)

    bu albümde hayatımın şarkısı runaway kazındı beynime…klavyemde artık ilk çaldığım şey her zaman runaway’in çılgın klavye atraksyonlarıydı.yaşım 33 oldu…ne zaman klavye görsem bir yerde , hemen runaway’in girişini patlatır havamı basarım.(çevremdekiler bilmez ama olsun , bana havalı geliyor)

    yıllarca değişmeyen tek şey “ bon jovi kız grubu” diyen kankalarımın benimle dalga geçmesi oldu.pardon…değişmeyen bir diğer şey ise benim karşıma bon jovi dinleyen bir kız çıkmaması idi…

    lise bitti . türk eğitim sisteminde lise ve üniversite arasında yer alan dershane sıralarındaki yerimizi aldık…kaan diye bir arkadaş edindim , aynı sırada oturduk.bon jovi dinlermiş.yıllarca dalga geçmişler onunla “lan bon jovi kız grubu. utanmıyor musun ? “ diye ezmişler bunu…acıdım yanıma aldım . istanbul’da okumaya tenezzül etmediğimizden şehir dışında , puanı düşük ama eğitim kalitesi daha yüksek ! tercihimizi yapıp okumaya ! gittik.evimizi tuttuk .ilk iş duvara posterimizi astık…istanbul’dan ilk misafirlerimiz kıvanç-murat-burak üçlüsü oldu…eve girdiklerinde ilk sözleri “ bon jovi’mi dinliyor sunuz hala? devri bitti , zaten kız grubuydu” oldu…

    üniversiteler bitti …ben istanbul’da , kaan ankara’da ,murat rusya’da ,kıvanç orda-burda ,burak amerika’da yaşıyordu.burak amerika’dan her gelmesinde bon jovi’yle ilgili bir şeyler getirip benim büyükler kategorime girdi.bana çok sevdiğim bon jovi cdlerini dinlemem için getirdiği diskman’i hediye ettiği kış aramızdan ayrıldı…bedenen…bedeni çok gençti...

    ben üniversite bittikten sonra çalışmaya başladığım holdingde hayatımda ilk kez bon jovi dinleyen bir kızla tanıştım.bilgisayarından yükselen müziği duyunca gözlerim parladı , yıllarca geçilen dalgalar aklıma geldi.nihayet hep bahsedilen “bon jovi dinleyen bayan” karşımdaydı…hayatımın kadınını bulmuş muydum ? olabilirdi…ancak ufak bir detay vardı…karşımdaki insan hayatının erkeğini daha ben onu bulmadan bulmuştu…kendisi evli ve hamileydi…ben ona tüm bu başıma gelen muhabbetleri anlattım , kendisi bana 1993 konserini anlattı.daha önce o konsere giden kenan doğulu dinleyen arkadaşlarımdan dinlemiştim ama ilk kez birisi bu kadar güzel anlattı.çok iyi arkadaş olduk , kendisi daha sonra önce müdürüm sonra genel müdürüm oldu.

    ben ingilizce öğrenmeye jon jovi şarkı sözlerini çevirerek başladım.

    ben aradan geçen yıllar boyunca babama o konser için hep sitem ettim.ailemizin en güzel şamata konusu olmuştu.ve bir akşam internette gezerken ( yahu amma yazmışım tv’nin tek kanallı olduğu yıllardan internete geldik) uzun yıllardır turneye çıkmayan bon jovi’nin turneye çıktığını gördüm.(circle tour). ingiltere’ye gitsek izlesek diye kardeşimle şakalaşırken “git tabi niye gitmiyorsun ? ” dedi… şakayla karışık yine babanın huzuruna çıktık “ okul bitti , yıllar oldu ben konsere gidiyorum ingiltere’ye ” dediğimde küfür eder sanıyordum ama bu kez “ git oğlum konser masrafları da benden” dedi…vay anasını seyirciler…otobüsle 20 dakika mesafedeki konsere gidemeyen ben , londra’ya gidiyordum.
    pasaport , vize derken , 26 haziran 2010 bon jovi london o2 arena konserine biletimi almıştım en önden.

    büyük güne birkaç gün kala babam da , canım arkadaşım burak’ı görmeye gitti.beni çok sevdiğinden şüphem yok ama sanırım bon jovi’ye garezi vardı…canı sağ olsun , herkes herkesi sevmek zorunda değil ki…yine gidemedik.

    biletim ingiltere’deki kuzenimdeydi , vize için davetiyemi gönderdiğinden konsere de benim yerime gidebilirdi , bu arada kendisi çok azılı bir hip hop’çudur.sağ olsun telefonuyla tüm konseri benim için çekmiş…bilet alıp gidemediğim 1993 konserini kenan doğulu seven insanlardan dinlediğim yetmezmiş gibi , bilet alıp gidemediğim 2010 londra konserini de hip hop’çu kuzenimin çektiği videolardan izlemiştim.

    şimdi ise istanbul’a geliyorlar yine yeniden.bu kez biletimi kaan aldı…diamond ring…kendisinin de these days albümünde en sevdiği şarkıydı nedense.kaan’da büyükler kategorisine girmişti…üstelik yalnız da değilim…kıvanç ve murat’ta geliyor bizimle , müdürüm de…burak bedenen yok ama hani şu her şeye sebep olan ilk paragraftaki serhat var ya …o’da geliyor…eğer babam bir şaka daha yapmazsa sizde gelin el sallayalım beraber.

    kızmayın, darılmayın.biliyorum biraz uzun oldu.ama kolay değil.benim için anlamı çok büyük.belki en güzel hikayemdir.bu kadar şeyi onların etrafında çevimişim ben.gerçi bunca şey derken…onca şey meğer 3-4 sayfaya sığarmış…belki de hiç yaşamışım ben…

    babam'a selam çakacağım konserdir.
  • otoparktan cikis faciasi disinda, superdi. bir de, always yaninizda sizi opmek isteyen biri olmadan dinlenmemeliymis, ben dinledim, kotuyum..
  • kapalı mekanda gerçekleşeceği için içerisi hakkı koşar karate salonu gibi kokacaktır.
  • okumanın cahilliği aldığını, eşşekliğin baki olduğunu bir kez daha bizlere göstermiş konser. ne alaka diyeceksiniz ? dediniz mi ? bakın bir daha düşünün. küfür edebilirim..

    peki. oraya gelenlerin hemen hemen hepsi tahsilli insanlar. her şey güzel. bon jovi 18 yıl aradan sonra gelmiş. o kadar büyük hayranısın ki 600 lira, 400 lira vermişsin izlemek için, o derece. ama adam sahneye atılan bir atkıyı bilmeden, jest olsun diye açmış, herkes yuhlamış.

    ulan orospu çocuğu, sende sike sürülecek beyin yok mu amınevladı. gerçi olsa yapmazdın. ulan adam bir 18 sene daha gelmese haktır size piçler.

    bon jovi'den bahsediyoruz lan. adam nasıl şaşırdı yahu. ben inanıyorum ki hayatında ilk defa böyle bir şeyle karşılaştı. nerde mi ? türkiye'de. kim mi yaptı ? kim yapacak ulan, türkler. türklüğünü gösterdiler.

    yemin ediyorum o an o kadar sinirlendim ki, halen küfür ediyorum. o yuhalayanların hepsininin anasını jon bon jovi, richie sambora, tico torres siksin. rezil, pislik herifler.
    lan allah'tan içecekler bardaklara konuluyordu da satılıyordu. yoksa atardı millet, yeminle.

    jon'cum, burasu türkiye. sen yuhalandığın ile kalmana dua et.
  • çok başarılı bir sahne performansı izledik bu gece. 50 yaşında bir adam, 3 saate yakın sahne yaptı.
    en ilginci bana göre, konserin başıda sahnedeki bu sarı saçlı adam,
    yaşlı başladığı konseri genç bitirdi.
  • ses kalitesi ya sonlara doğru düzeldi ya da sonlara doğru sağır olduğumuz için kulağımızı tırmalamamaya başladı. bu arada farkettim ki ben blaze of glory, bed of roses ve dead or alive parçalarını birbirine karıştırıyormuşum. napayım bon jovi de o kadar "hede or hödö" formatında şarkı yapmasaymış.

    eğer livin' on a prayer çalmasalardı hakkımı helal etmeyecektim. ama 4. kez bis yapacaklar diye de korkmadım değil. neyse ki birileri çıkıp alelacele sahneyi sökmeye başladı da geri gelmekten vazgeçtiler.

    türk telekom arena altyapısını bu çapta bir konser için gayet uygun buldum. ekşi fest'te dürüm dönere 7tl verdikten sonra burada aynısına iki katı para vermek şaşırttı ama olanak olarak var olması bile yeterliydi. tek problemi çıkışta metro tıkanıklığıydı, genel olarak çıkış walking dead'den bir sahne gibiydi, onun için de duvarlardan atladık baya macera yaşadık. tem'de duraklayan taksilerin yer beğenmez tavırları, metronun ana baba günü olması vesaire genel olarak araba dışında bir araçla tekrar arenaya gelmeye tövbe ettirdi.

    "bir bon jovi görmedik demeyiz artık" (yaşlı tepkisi)
hesabın var mı? giriş yap