670 entry daha
  • cok kotu bir film olsaydi bu kadar sinir bozmazdi. ama iste aslinda sinir bozan sey cagan irmak'in yetenegini kalite yaratmak icin kullanmamasi. ya tembellik yapiyor, ya da ruhunu satip tribunlere oynuyor, hasilatin pesinden kosuyor.

    film, bastan sona cok kotu degildi, cagan irmak, zaten bazi duygulari cok iyi yakalayabilen birisi. fakat iste senaryonun ayri ayri yakalanmis bu duygulari birlestirirken gecisleri torpuleyememesi, ben basta olmak uzere bircok izleyiciyi rahatsiz etti ve eksikleri bulmaya itti bence. eksikler arandikca bulundu, normalde goze batmayabilecek seyler de goze batmaya basladi, seyirci cileden cikti. burda sunu demek istiyorum, bu filmi kimin yaptigini bilmeden televizyonda denk gelip izlesem, "hmm.. fena diilmis, guzel yerleri var" derdim, yazari kimmis diye bakmazdim ama kazayla ogrenip ayni yazardan baska bi filme denk gelsem yine televizyonda izlerdim buyuk ihtimal. fakat boyle diildi iste. "babam ve oglum"u izlemistim, bazi seylerin goze goze sokuldugunu bilsem de bi yandan kizip bi yandan aglamistim o filme. yine benzer bisey bekliyordum en azindan. hem aglarim hem kizarim diyordum. gelgelelim belki de benzer formulu ikinci kez gormek sabrimi tasirdi. aglamadim, sadece kizdim.

    bu formulun en onemli birinci parcasi goze goze sokmaydi iste. bu konuda adamin serseriligi icin epey bir ornek verilmis okudugum diger entrilerde. benim gulme derecesinde takildigim kare deniz kenarinda sopayla yurumesiydi. adamin cektigi aciyla birlikte dusmus oldugu avareligi gostermek icin cekilen bu sahne bana eski muslum gurses, ferdi tayfur filmlerindeki sahneleri animsatti. ama dedim ya, insan bi aramaya dursun, bastan sona her sahnede gorulebilirdi bu goze sokma rahatsiz ediciligi. lokantaya gelen gurunun yuz ifadesini izlemeleri, orospularla olan diyaloglar, annenin safligi, iliskinin gelisimi... biseler oturmayinca hersey rahatsiz edebiliyor artik.

    formulun ikinci onemli parcasi, "illa ki gozyasi, illa ki seyirci aglicak" cabasi. sondaki ic konusmalar ve patlatilmaya calisilan bombalar buna en iyi ornekti.

    son olarak bir "sex and the city" bir "ally mc beal" iliskisi atmosferi yaratilmaya calisilmisti sanki, surekli taksim, surekli istiklal caddesi, pencere onunde yerde oturup sarap icmeler, eski kitaplar, eski sarkilar, yine o deniz kenarindaki sopali yuruyus... biseyler eksik, biseyler sahteydi sanki. gercek olan tek sey o ilkokul arkadasinin dugunuydu.

    diyaloglara takanlar olmus, kimse gercek hayatta boyle konusmaz diye. bence bu da filmin oturmamasindan kaynaklaniyor. yoksa cumleler kotu cumleler degildi. anlamliydi bircogu hatta.

    ben sahsen hokkabaz'dan cok daha fazla keyif almistim, cok daha butun, cok daha olmus bir filmdi benim icin. duygular vardi, hikaye vardi, butunluk vardi.

    ozetle, bu kadar tartisilmasinin nedeni elbette basarili olmasidir. dedim ya, kotu degildir, ondan kizar iste insanlar. kotu olmayan bir kayahan, bir rafet el roman sarkisi gibi biseydir. kayahan'in sevdigim bi cok sarkisi vardir eski. rafet el roman'in da oyle. ama biseyler eksiktir hep, sinir bozar. malesef bu adamlar gibi "his" satiyor, "hisci" olmus cikmis artik sanki cagan irmak, hicbir zaman bir sezen aksu sarkisi yapamicak bir sarkici gibi ama ayni zamanda hep liste basi bir senaryo yazari oluvermis. harcanan yetenege de uzulmekle yetinmeyip kiziyor artik insan.
  • bir sahne haric, filmdeki butun sahneler yalandi, sahteydi... ama yabana atamayacagim bi sahne var ki beni gercekten etkiledi. o da dugunde, kafasinda bira sisesiyle dans eden abimizdi. filmin beni en cok etkileyen sahnesi... pardon etkileyen tek sahnesi oydu. gercek tek sahne dugun sahnesiydi diye belki.
1143 entry daha
hesabın var mı? giriş yap