• (bkz: hasta adam)
  • diplomatik ve siyasi tarihin en ünlü olaylarından birisidir.kabaca özetlenecek olursa; 1774 küçük kaynarca anlasması ile osmanlı sistemi iflas bayrağı çektiğini tüm dünyaya gösterir. ancak bu durum, aç çakallar gibi imparatorluğun etrafinda bekleşen batı ülkeleri arasında yeni bir kavganın başlamasına neden olur. kavganın nedeni, er geç çökmesi beklenen türk devletinin yaratacağı güç boşluğunu kimin dolduracağıdır. eski dünyanın stratejik düğüm noktası olan anadolu ve dünyanın en stratejik iki su yolunun (bkz: bogazlar) hakimiyetini ele geçirenin kısa sürede tüm avrasyaya hükmünü yayabileceği yüzyıllardır bilinmektedir. osmanlının tükenişiyle sahne artık hazırdır. baş aktörler sıcak denizlere açılmayı milli ülküsü sayan rus imparatorluğu ile ingiliz tacının en parlak mücevheri olarak adlandırılan hindistan'ın yolunu güvenceye almaya kararlı olan britanya imparatorluğudur. fransa, avusturya, daha sonra ise milli birliğini tamamlayan almanya ve italya'nın da işe karışmasıyla mesele dünya diplomasisinin göbeğine oturur.

    anadolu ve boğazlar güç dengesini öylesine değiştireceklerdir ki herhangi bir büyük gücün buralara hakim olmasi tüm dünya düzeninin tepetaklak olması anlamına gelecektir. büyük güçlerin hiçbirisi bu duruma razı olamayacağı için batı diplomasisi gayrı-resmi bir konsensusa varır: çökmekte olan osmanlı imparatorluğu tüm büyük devletlerin çıkarlarının gözetilecegi bir yarı sömürge haline getirilecek ve nihai paylaşımına karar verilene kadar suni teneffüsle yaşatılacaktır. batılılar osmanlıya yeni konjonktüre uygun bir isim de bulmakta gecikmezler: avrupanın hasta adamı. 1789'da fransız ihtilali patlak verir. ardından gelen napoleon fırtınası ise tüm avrupa düzenini değiştirecek gibidir. ancak reaksiyoner güçler napolyon'u yenerler ve 1815 viyana kongresinde savaş öncesi statükoya dönülür. doğu sorunu ise yeniden eski mecrasına girer. bu sırada osmanlı artık sistemini yenibaştan kurması gerektiğini yoksa sonunun hiç de hayırlı olmayacağını tüm açıklığıyla görmüştür. ne var ki,avrupanın napolyonla boğuştuğu sırada, fırsattan istifade yapılmaya çalışılan nizamı cedit devrim denemesi irtica-devşirme-ayan işbirliğiyle boşa çıkartılır. bu bir dönüm noktasıdır; taşlarını tekrar yerine oturtan batı artık osmanlıya nefes aldırmayacaktır. imparatorluğun en uzun yüzyılı artık tam anlamiyla başlamıştır. bu yüzyıl asırlardır imparatorluğun çekirdeği olan balkanların elden çıkışını; evladı fatihan'ın sözümona uygar dünyanın alkışları altında etnik temizliğe tabi kalışını görecektir. kirim savaşi ve 93 harbi'nde rusların osmanlıyı yıkması son anda diğer batı devletlerinin müdahalesiyle önlenir. ancak dünya dengeleri değişmektedir. birliğini kuran almanya avrupanın yeni hegemonik gücü olarak ortaya çıkmış; yine, yeni birliğini kurmus olan italya ve varlığını sürdürme çabasındaki avusturya-macaristan'ı yanına alarak merkez devletler ittifakıni kurmuştur. bunun sonucunda fransa ve rusya ittifaka girerler. almanyanın sömürge peşine düşmesi ingiltereyi de fransa ve rusyanın tarafına iter. 1904 yılında üçlü antant kurulmuştur. hasım iki kutup artık savaş yolundadır. ancak şark meselesi hala çözümsüz olarak antant için önemli bir pürüzdür. nihayet 1908 yılında reval görüşmeleri ile ingiltere ve rusya osmanlının paylaşımında anlaşır. tabii bunu almanyanın kabul etmeyeceği kesindir. emperyalistlerin kapışması için herşey tamamdır artık.

    bu arada ise osmanlı bos durmamış, 1826 vakai hayriyesi ile kör-topal da olsa çağdaşlaşma yoluna girmiştir. sömürgecilerin arasındaki uzun ihtilaf yılları aralarında mustafa kemal, enver paşa, ziya gökalp gibi çağdaş uygarlığı özümsemiş kişilerden oluşan çekirdek kadroların yetişmesine olanak sağlamıştır. yeni nesil 1908 jöntürk devrimiyle tarih sahnesine çıkar. avrupa cephesinde ise almanya, afrika ve doğu asya'nın artık paylaşılmış olduğunu kabul etmek durumunda kalmış;bunun üzerine drang nach osten yani doğuya yürüyüş ismiyle yeni bir politika belirlemiştir. bu politika osmanlı devletinin alman desteğiyle yaşatılması ve en nihayetinde bir alman uydusu halıne sokulması;ardından da hindistan ve kafkasyaya saldırı için bir sıçrama tahtası olarak kullanılmasını öngörmektedir. antant'ın osmanlıyı paylaşmaya kesin karar vermesi ile beraber türkler için almanya'ya sarılmaktan başka çare kalmaz. bu tastamam ölümü görüp sıtmaya razı gelmek durumudur ancak yapacak başka sey kalmamıştır.balkan savaşı felaketinin ardından ipleri ele alan ittihat ve terakki, osmanlının düştüğü çıkmazın farkında olarak çaresiz son kavgaya hazırlanır.

    1914 yılında dünya savaşı patladığı zaman hasım kutupların ikisinin de ana savaş gayelerinin başında, şark meselesinin kesin olarak kendi lehlerine çözümü gelmektedir. ancak savaş beklendiği gibi gitmez;batı devletleri kuzey fransada kazdıklari siperlerde birbirlerinin sonunu getirecek sonuçsuz bir yıpratma savaşına girerler. rusya, zayıf ekonomisi savaşın ağırlığı ile çökünce bolşevik ihtilaline sahne olarak paylaşım sofrasından çekilir. osmanlı ise önce çanakkale savaşları ile kendine yönelen saldırıyı püskürtür, ardından da filistin ve irak cephelerinde mucizevi bir savunma yaparak zaman kazanır. 1917'de rusyanın çöküşü kaybedilen kars ve ardahan'in kurtuluşunu getirmekle kalmaz, kafkasya'da mevziler kazanmamızı da sağlar. ancak ekonomi tamamen alman desteğiyle ayaktadır ve 1918 eylülünde bu bağ kopunca arap cephesi de çöker.artık savaştan çekilmekten başka yapılabilecek birşey yoktur.

    30 ekim 1918 tarihinde imzalanan mondros ateşkesi ile osmanlı ordularını dağıtmayı, boğazları antant güçlerine açmayı kabul eder. artık ülke fiilen emperyalistlerce işgal edilmiştir. ancak hem fransa,hem de ingiltere savaşın korkunç yükü altında tükenmiştir ve osmanlı topraklarını kendi askerleriyle işgal edecek halde değildirler. bunu yapmak için sahibinin sesi yunanistan maşa olarak ortaya sürülür. megali idea hayalleri ile kıvranan yunanlılar bu onursuz usaklığı düşünmeden kabul ederler. izmir işgal edildiğinde tarih 15 mayis 1919'dur. 1920 yılında imzalanan sevr antlaşması ile de anadolu türklüğünü ortadan kaldırma planına kesin nokta konur. şark meselesi artık çözülmüştür. yoksa çözülmemiş midir ?

    anadolu türkü varlık-yokluk mücadelesinin basladığını anlamış, kuvayı milliye ile gerilla savaşına girişmiştir. 19 mayıs 1919'da anafartalar kahramanı mustafa kemal paşa ordu müfettişi olarak tayinini istediği samsun'a ayak basar. hemen ardından ise dağınık haldeki direniş odaklarını birleştirmeye koyulur. 20.yüzyılın akıl almaz mucizesi olan türk kurtuluş savaşı artık resmen başlamıştır. samsunda baslayan yol 9 eylül 1922'de izmir'de yunan maşaları ile emperyalist efendilerinin kesin hezimetiyle sona erecek, yok olduğu,tükendiği varsayılan türk, cevabını tokat gibi verecektir. anadolu'nun ilelebet türk hakimiyetinde kalacağını kesin surette perçinleyen lozan antlaşması ile de şark meselesi, emperyalizmin herhalde işin başında asla tahmin edemeyeceği bir nihai sona ulaşacaktır.
  • ilk basta "osmanlının doğusundaki sorun, ermeni, suryani sorunları" anlamına geldiği düşünülse de, isim avrupa terminolojisinden gelmektedir. osmanli imparatorlugu da avrupaya gore "doğuda" kaldığı için ismi "eastern question" yani , doğu sorunu olarak kalmıştır.
  • hristiyanlıkla alakası yoktur, kısaca özetlemek gerekirse 18.yüzyılın sonlarına doğru fransız ihtilalinin de etkisiyle osmanlı devleti nin çatırdamaya başladığını gören avrupa devletlerinin "lan şimdi bu osmanlı devleti nin üzerinde herkesin çıkarı var, birinin istediğini alması öbürününkini kısıtlıyor veya güç dengelerini bozuyor. o zaman biz bunu bütün tutmaya çalışalım yoksa paylaşıcaz diye birbirimize gireriz. eğer işler çığırından çıkarsa da osmanlı nın parçalanacağı kaçınılmaz son olursa, öyle bir paylaşım yapalım ki çıkar çatışmalarını minimuma indirgeyelim" düşüncesidir. ama tabii ki bu meseleye bakış açısı devletten devlete değişmektedir, mesela ingiltere rusya'nın yayılıp büyümesinden acaip kıllanırken bir yandan sömürgelerine ulaşmak istemektedir, rusya sıcak denizlere ineyim, i ve waited a long time for this* derken öte yandan mesela dandirik bi avusturya ulusalcı hareketler yüzünden şopar olmuş, millet osmanlı yı bölüşürken ben küçük bi pay alır mıyım, kime yaransam acaba derdindedir.
  • ilk defa 1815 viyana kongresi'nde rus çarı i.aleksander tarafından ortaya atılmıştır.
    şark meselesi deyimi xıx.yüzyılın ilk yarısında osmanlı toprak bütünlüğünün korunması anlamında kullanılmıştır, bu dönemde avrupa devletleri, osmanlı devletinin yıkılmasını kendi çıkarlarına uygun bulmuyorlardı.
    şark meselesi, xıx.yüzyılın ikinci yarısında osmanlı devletinin avrupa topraklarının paylaşılması, xx.yüzyılda ise bütün topraklarının paylaşılması anlamında kullanılmıştır..
  • temelleri 'westphalia barışı'na kadar gerilere gitmektedir.
  • şark meselesi; bir siyaset terimidir. şark meselesi; siyasi bir terim olarak, ilk defa 1815 yılında, viyana kongresi’nde kullanılmıştır. şark meselesi terimi; amaç aynı olmakla birlikte, uygulamada farklılıklar olduğu için, çeşitli anlamlar alabilmiştir. şark meselesi; dar anlamda, ''osmanlı devleti’nin parçalanması tarihi'' olmuştur. şark meselesi; geniş anlamda, 19. yüzyılın ilk yarısında, osmanlı devleti’nin toprak bütünlüğünün korunması anlamında kullanılmıştır. özellikle ingiltere, bu yönde bir politika izlemiştir. şark meselesi; on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında türkler’in avrupa’daki topraklarının paylaşılması ve yirminci yüzyılda da devletin bütün topraklarının bölüşülmesi anlamında kullanılmıştır. bununla birlikte; osmanlı devleti’nin dış ve iç siyasetinde buhranlı her olay da, avrupalılarca ''şark meselesi'' başlığı altında incelenmiştir. batılıların şark meselesi olarak nitelendirdikleri, osmanlı devleti’nin ''kaderi'' anlamına gelmiştir.
  • avrupalı devletlerin osmanlı devleti’nin topraklarını parçalama ve paylaşma siyasetine verdikleri isimdir.
  • şark meselesi, bu kavramın adının çağrıştırdığı üzere doğuya ait bir sorun değil, esasen avrupa’ya ait bir sorundur. türklerin 1071’den sonra hızla anadolu’ya akın etmeleriyle gündem olmaya başlayan sorun, ilk defa 1815 viyana kongresi’nde rus çarı ı. aleksandr ve rus delegeleri tarafından doğu sorunu ya da şark meselesi adı ile telaffuz edilmiştir. ve bundan sonra mesele, diğer devletlerin de kullandığı ve ne ifade ettiği artık açıkça bilinen bir kavram haline gelmiştir. avrupalı güçlerin coğrafi açdan “doğu” olarak konumlandırdığı osmanlı imparatorluğu topraklarını içeren meseleler bütününe; bir başka deyişle batılı devletlerin bu toprakları aralarında uzlaşarak ya da gerekirse savaşarak paylaşması ve bu paylaşmanın bir sonucu olarak da türklerin avrupa topraklarından çıkarılması meselelerinin tamamına, doğu sorunu ya da şark meselesi denilmiştir. bununla beraber kimi önemli devlet yetkililerine göre bu sorunun merkezinde konumlandırılan türkler, sadece avrupa’dan değil, dünya haritasının tamamından silinmeli, yani tamamen yok edilmelilerdir. işte bu amaçları gerçekleştirmek için, osmanlı imparatorluğu’nun 1683 ıı. viyana bozgunu ile başlayan kötü gidişi derhal fırsat bilinmiş ve bu tarihten itibaren batılı devletler ve dahi rusya tarafından türk imparatorluğu’nu yıpratma çalışmaları başlatılmıştır.

    bu kronikleşmiş türk düşmanlığının temellerini derinlemesine analiz etmek bu yazının kapsamı dışındadır. ancak en azından bu düşmanlığın dinsel bir boyutunun da olduğu burada ifade edilmeli ve konuyla ilgili sonyel’in bu durumu ortaya koyan oldukça yerinde ifadeleri zikredilmelidir:

    “hristiyan batı’nın ruhani ve sivil önderleri türkleri, hristiyanlığı kabulü reddettikleri, yeniden şahlanan yabancı bir dine (müslümanlık) katıldıkları ve hristiyan batı’nın mücevheri olan istanbul’u ele geçirerek, yıpranmış ve çürük ortodoks hristiyan bizans imparatorluğu’na son darbeyi vurdukları için onları asla affetmemişlerdir.” (fatih serkan azizata. osmanlı'dan cumhuriyet'e milli egemenlik, s. 274-276.)
hesabın var mı? giriş yap