*

  • 1999-2000 sezonu şampiyonlar ligi ilk karşılaşması. unutulmaz bir akşamdı ali sami yen'de. şampiyonlar ligi heyecanı içinde kapalının yolunu tutmuştuk binlerce taraftar gibi. kombine kartların girdiği yazıyla iki turnikenin önünde oluşan kuyruk biraz can sıksa da, önemli değildi. nasılsa maça daha çok vardı ve bir şekilde girilirdi.
    bir küsur saatlik işkence sonunda turnikeye yaklaşılmıştı. bu sırada enis batur gibi bazı entel simalara bile rastlanmıştı ya neyse. turnikeyi geçtiğimizde saat 21:55'ti. evet yanılmadınız maç çoktan başlamışı bile.
    polislerin heyecan içindeki aramasını atlatıp sahaya kafamızı uzattığımızda o zamanlar genç olan sebastian deisler'i gördüm. görmez olaydım zira onun pasında adamım michael preetz taffarel'i avlamıştı. yerime tam oturacaktım ki, uğursuz musun birader sesiyle irkildim. zira fileler yine havalandırılmıştı hertha tarafından. darius wosz'u hatırlıyorum, en ağırdan o geliyordu santraya. anladım herhâlde bu minik adamdı golün kaynağı. akşam tvde gördüm, hakikaten o atmış golü.
    kombine kartların bronz zamanıydı bahsettiğim zamanlar. nedendir bilinmez, sahaya bir türlü giremediğimiz, turnike önünde acı çektiğimiz günlerdi. şimdi elimizde biletle giremiyoruz ya millî takımın maçlarına neyse. tabii ayağımız alışmış kombine kartlar yüzünden, maça bir saat kala oluyorduk turnikenin önünde. bazı maçlarda bu yetmiyordu. tabii canım derbilere yeter mi demeyin zira öğle namazını müteakip bile varsanız derbi günü sahaya, giremezdiniz. zira kombinelilerin girişi kapalı olur, siz adımınızı bir şekilde attığınızda tribüne, tanımdağınız kişiler karşılardı sizi. tabii bu ayrı bir yazının konusu ya neyse. lakin uzun bir sezonda civarınızda oturanlarla elbet bir sohbetiniz olurdu. hâli ile ilk defa gördüğünüz bir abiyi de rahatlıkla ayırabilirdiniz ya neyse.
    işte benim uğursuzluğumu ilân edenler de böyle abilerdendi. bir daha görmemiştim kendilerini. hatta sami yen civarında bile görmediğimi söyleyebilirim. her ne kadar eskisi kadar olmasa da, hafızama güvenirim. ha bir de emin olun, her gün uğursuz olmuyorum ya da dayak tehlikesi atlatmıyorum. tahmin edilebileceği gibi bu abilerin niyeti aslında anında değişebilirdi, hasbelkader ağzımı açsaydım...
    derken saldırmaya başladık. bir zamanların değişmez kombinasyonu arif hakan ile gülmüştük. ilk yarının sonuna doğru bir anda tribünler dalgalandı zira gol bulmuştu sarı kırmızılılar. golü atanın adını nerdeyse kimse bilmiyordu. bruno quadros kardeşimiz ağları havalandırdıysa da, iğne hakem urs meier macar gri uzun donlu gabor kiraly'ye faul yapıldığını söylemişti. gözlerimiz dolmuşsa da, yapacak bir şey yoktu.
    ikinci yarıyla sağdan, soldan saldırdık durduk. bir ortada hakan şükür ile ümit davala sanki bale kursuna hazırlık yaparmışçasına, bacak açma antrenmanı yapmışlardı. maçın son dakikalarındaki yağlı güreşe dur diyen urs meier, penaltı noktasını göstermişti. topun başına geçen gica, maçın sonucunu tayin ederken, biz sekiz ay sonra olacaktan habersiz tatsız bir şekilde evimize doğru yol almıştık...
  • maçtan 2 gün önce, yani 13 eylül pazartesi günü, gayet şiddetli bir artçı deprem olmuştu. çok net hafızamda, çünkü o gün okullar açılmıştı ve ben öğlenci olduğum için okuldaydım. okulun başladığı gün deprem sayesinde yeniden tatile girmiştik. ayrıca deprem dedemiz ahmet mete ışıkara da halka güven vermek için maça gitmişti.
  • fatih terim yönetimindeki galatasaray'ın, uefa şampiyonluğuna giden yolda yaşadığı hayal kırıklıklarından biridir. kulüp, sezona şampiyonlar ligi'nde iddialı bir derece yapmak için başlamıştı. bu yüzden de grupta en zayıf halka gibi görünen (zira diğer takımlar chelsea ve milan idi) herha berlin'i iç sahada yenmek gerekiyordu. terim'in karavana attığı yabancılardan biri olan bruno quadros karşılaşmaya ilk onbirde başlamıştı. biz daha "ne oluyor" demeye kalmadan herha berlin 2 tane sıkıştırınca tribünde tatlar kaçtı. oysa ki, bu karşılaşmanın öncesi ve ilk dakikaları hayatımda gördüğüm en iyi 10 tribün performansı arasındadır. ilk yarıyla ilgili akıllarda kalan diğer detaylar ise hakem urs meier'in berbat yönetimi ve sayılmayan nizami golüne rağmen sahada neredeyse hiç göremediğimiz quadros'tu. terim de quadros'a daha fazla dayanamadı ve ilk yarının sonunda bu oyuncunun yerine tugay kerimoğlu'nu sahaya sürdü. tugay'ın başka serüvenlere yelken açacağı, bruno quadros'un bile yedeği olarak görülmesinden belliymiş ancak biz o dönemler bunu farkedemedik tabii ki. bu arada quadros da bir sonraki maç olan milan karşılaşmasına yine ilk onbirde başladı ve yine 45 dakika sahada kalabildi. zaten galatasaray'da oynadığı yegane maçlar da bunlardı.
    neyse hertha berlin karşılaşmasına dönelim... hakan şükür'ün golüyle bir nebze umutlandık "ikinci yarıda biz bunlara tıkarız" diye fakat beklediğimiz gol bir türlü gelmedi. son dakikalarda (85-86 falan olması gerek) korner kullandığımız sırada yunan futbolcu kostas konstantinidis, ceza alanı içinde ümit davala'ya son derece gereksiz bir dirsek atınca penaltı kazandık. penalti nizami olmasına rağmen o ana kadar skandal bir yönetim gösteren meier'in çok da kolay olmayan bir pozisyonda müdahaleyi görmesi şaşırtıcıydı. rahatlıkla atlanabilecek, "görmedim"'le geçiştirilebilecek bir pozisyondu. penaltıyı hagi gole çevirdi ve maç 2-2 bitti. skorun 2-0'dan buraya gelmesi güzel olsa da, galatasaray şampiyonlar ligi'nde gruptan çıkma yolunda büyük yara aldı.
  • 1999 ağustos marmara depreminden sonra ali samiyen stadında gerçekleşen ilk avrupa kupası maçı idi.

    çok net hatırlıyorum maça acaba stat da deprem olur mu, olur ise samiyen bu kadar insanı taşır mı, kargaşa da ezilir miyiz gibi bir ton soru ve düşünce ile gitmiş olduğum maç idi.

    yeni açıkta yerimi almıştım ve stada erken gelmeme rağmen boş yer bulamamış ‘mevdiven’ boşluklarının en tepesinde kendime yer tutmuştum (biraz da deprem olursa yukarıda kalayım korkusu vardı, çakalız ya)

    neyse maça gittiğimizde umutlar büyüktü, bir sene önce çeyrek finali son anda kaçırmışız ama bu sene kesin çıkacağız diye düşünüyorduk.

    ve maç başladı tık diye golü yedik ne olduğunu anlamadan, aslan cimbomum bildiğin berbat top oynuyordu ama toparlanırız diye beklerken tık ikinci gol geldi. bütün tribünler bir anda susmuştu kimseden çıt çıkmazken çok sinirlenen ben ulan bari deprem olsun maçı ertelesinler de bu rezilliği görmesek diye bağıra bağıra çok içten beddua etmiştim.( allahtan temiz kalpli değilim de dualarım öyle hemen kabul olmuyor)

    ikinci yarı başladığında beklediğimiz olmuş deliler gibi saldırmaya başlamıştık ama yine de istediğimiz goller gelmiyordu. meşhur pijamalı kaleci kiraly’nin baya top çıkardığını hatırlıyorum, neyse bir şekilde farkı 1’ e indirdik (bu golü hatırlayamadım şimdi) maçın sonlarına doğru ise beraberlik golü haginin penaltısından gelmişti ve bu golden sonra bu maçı benim için unutulmaz kılan olay olmuştu. 3 sıra önümde duran tipik taraftar olan adam üzerime doğru koşa koşa gelmiş ve bana sanki yıllardır küçük kardeşini görmeyen bir abi edası ile sarılmış hemen ardından iki omzumdan tutup beni kendime getirmek isteyen bir insan gibi sarsıp kulağıma ‘işte gerçek deprem bu , esas deprem bu’ diye defalarca haykırmıştı, adamın maç boyunca tek gözü ile beni kesmesinden anlamalıydım.

    yıllar geçti ve şunu anladım, ulu orta herkesin içinde deprem ile ilgili yüksek sesle konuşmayacağım.

    edit: 99 depreminden sonra samiyende oynanan ilk avrupa kupası maçı bu değilmiş. doğrusu buymuş. (bkz: 25 ağustos 1999 galatasaray rapid wien maçı)
  • eğer yanlış hatırlamıyorsam o maç darius wosz maça eli alçıda çıkmıştı. ve o elle bir tane de gol sallamıştı bize, ikinci goldü. bu maçla ilgili hatırladığım en net iki şey vardı. birincisi tafferel birbirinin aynısı kopya goller yemişti. ikisini de kapattığı köşeden yiyip delirtmişti bizi. ikincisi ise urs meier yönetimi. gerçekten çok kötü yönetmişti fakat ikinci yarıda verdiği penaltı ile bizi şaşırtmıştı. o yönetimden öyle bir pozisyonda penaltı beklemiyorduk şahsen.
  • hakan şükürün şahane ve tarzına aykırı bir gol attığı maçtır. macar kaleciyi - topu üzerinden aşırtarak- geçmiş ve bomboş kaleyle karşı karşıya kalmıştır.

    işte o gol;

    http://www.youtube.com/watch?v=5gfgqyyhgqs

    galatasarayın ayrıca bir golü iptal olmuştur , söz konusu pozisyonda top zeminle kalecinin eli arasındaydı bu topa bir galatasaraylı vurdu ve topu filelere gönderdi ama top kalecinin elindeyken vuruldu gerekçesiyle gol iptal edilmişti.

    ayrıca türkiyenin ali daei diye iranlı bir futbolcuyu tanıdığı maç olmuştur. hatta haberler yapılmıştı istanbula inen herta berlin kafilesinde tek kravat takmayan ali daei olmuş falan ( muhteşem türk basını ne mühim haberler yapardı be)
  • gabor kiraly ve gri eşofmanının türk futbolseverlerin hayatına girdiği maç.
  • sayısız gol pozisyonu nedir sorusunun cevabı olabilecek maç.

    taffarel'in iki dakikada iki gol yediği maç. üstelik aynı yerden anasını satayım.

    cimbom yine saldırmaktan harap etmiş, harap olmuş. hakemin el değiştirttiği taçta hızlı oynayan cimbomun, kralı ilerde topla buluşturması ve kralın efsane aşırtmasıyla kaleciyi geçip yazması. * *

    o kadar gol kaçırdıktan sonra, kimsenin ne olduğunu anlamadığı bir pozisyonda hakemin çaldığı penaltıyı yazan hagi'yle gelen beraberlik. ve grupta 5. maça kadar alınacak tek puan.

    macar kaleci kiraly o zaman da gri donla oynarmış. lan 2016 oldu herif hala aynı donla oynuyor.
  • oynandığı tarihte henüz 8 yaşında olmama rağmen dün gibi hatırlarım ki bu maçta kolunda alçıyla gol atan topçu wosz değil michael preetz idi. alçısı da yanılmıyorsam mavi renkte ve porselenimsi bir malzemeden yapılmaydı. bugün sözlükte dahi hakkında yalnızca iki entry bulunan preetz'i hatırlama sebeplerim ise ruh hastası olmamın yanısıra rahmetli gary speed'le aralarındaki isim benzerliği ve o dönemlerde benim de kolumu kırmış ve o yaz neredeyse kılımı kıpırdatamamış olmamdan ötürü bahsi geçen topçuyu ve golü hayretler içerisinde izlememden ileri gelir.

    ben, almanya'yla türkiye arasındaki gelişmişlik farkını ilk o gün farketmiştim.
hesabın var mı? giriş yap