• öncelikle antisemitizim bi kenara bırakalım ve filistin için klişe olan "satmasalardı topraklarını" deyimini de artık geçelim. geçmiş geçmişte kaldı, şu an israil sürekli yeni koloniler kuruyor, ilerliyor, insanlar ölüyor.

    binlerce yıllık tarihi ile kültürel ve manevi birikime sahip olan ve üç semavi din için kutsal kent sayılan kudüs, yüzyıllar boyunca onlarca işgale ve savaşa maruz kalmıştır. 17. yy`nin sonlarından itibaren bölgede bir devlet kurmak ve kudüs`ü de bunun içerisine katmak için çalışmalar yürüten emperyalistler, adım adım yeni yerleşim yerleri açarak, parayla toprak satın alarak, savaşlar çıkarıp yayılmacılık yaparak, o zamana dek filistin halkına ait olan toprakları ele geçirdi.

    birinci dünya savaşı sorası osmanlı kontrolünden çıkarak ingiltere`nin sömürgesi haline gelen filistin toprakları, ingiltere kraliyeti kararıyla yahudilerin yerleşim yeri olarak kabul edilmiştir. ikinci dünya savaşı`ndan sonra, soykırımdan kurtulan yahudilere yurt oluşturulması için bm tarafından filistin topraklarının bölünmesine karar verilmiş ve 1948`de israil devleti filistinlilere yönelik katliamlar eşliğinde kurulmuştur. israil devletleştikten sonra yayılmacılığını sürdürmüş, işgallerle bölgedeki arapları göçe zorlamış, doğu kudüs‘ü 5 haziran 1967‘de işgal etmiş ve 1980 yılında burayı başkent ilan etmiştir ancak 20 ağustos 1980 tarihli birleşmiş milletler güvenlik konseyi‘nin 478 sayılı kararı ile bu durum reddedilerek kudüs`ün israil‘in başkenti olması tanınmamıştır. bu nedenle, israil‘deki büyükelçilik ve konsoloslukların büyük çoğunluğu, ülkenin finans merkezi olan tel aviv‘dedir.

    böyle bir ortamda abd başkanı donald trumpın kudüsü başkent olarak tanıdıklarını ve tel avivde bulunan büyükelçiliği kudüse taşıyacağını dünyaya ilan etmesi, uluslararası ilişkilerde ciddi bir krize yol açan, bölgedeki politik ve toplumsal krizi derinleştirerek yeni bir ateş hattını oluşturan ve yangına benzin döken, kışkırtıcı, içeride bazı kesimlere göz kırparak kendi koltuğunu sağlamlaştırma amacı taşıyan sığ ve popülist bir politikadan başka bir şey değildir.

    filistin meselesi her ne kadar din tabanlı bir mesele gibi görülse de, sorunun bu noktaya gelmesinin temelinde yayılmacı ve sömürgeci politikalara karşı koy(a)mama, geçmişte verilen tavizler, yabancılara toprak satışı, özelleştirmeler ve arap ülkeleri ile emperyalistlerin işbirliği olarak okunmalıdır. öte yandan filistini geçmişte işgal edip toprak alan ürdün'e bugüne kadar pek ses eden olmadı. neden? çünkü onlar müslüman.

    kudüs, tarihsel olarak üç semavi dinin başkenti olarak bilinir. kudüs`ün jeopolitik konumu ve bölgenin ortak kültürel değerlerini yansıtan kimliği aynı zamanda ortadoğu`daki dengelerin şekillendirilmesinde ve bölgedeki barışın akıbetinde önem arz etmektedir. başlı başına israile ya da filistine bırakılmamalıdır.

    umarım ki bu süreç de mavi marmara süreci gibi olmaz ve zarrab için iki kez diplomatik nota veren siyasi iktidar, kudüs gibi çok önemli bir konuda meseleyi kuru gürültüyle savuşturmayıp ve konuyu iç politikaya malzeme yapmaktan vaz geçip ciddi siyasi adımlar atar ve yaptırımlar uygular.
    filistinin toprak bütünlüğü için gerçek anlamda mücadele edenler (israile koz veren ve ekmeklerine yağ süren dinci örgütleri geçiyorum) mücadelelerini büyütebilirlerse ve olay din ekseninden sınıf eksenine kayarsa filistinin toprak bütünlüğü yakın zamanda sağlanır. umarım.
hesabın var mı? giriş yap