*

  • sadık hidayetin türkçeye aylak köpek olarak çevrilen öykü kitabı. yazarın belki en keyfili - burada kasıt başarılı tınısında değişik bir muzırlık içeren- öykülerinden bir kısmını içerir. yazarın kitaba adına veren aylak köpek adlı hikayesi tuhaf bir şekilde içiniz işler. ama diğer hikayelerinde mumya uyandırmaya çalışan bilim adamları, don juanlar ....
  • kitap; aylak köpek, kerec don juanı, çıkmaz, karanlık oda, katya, taht-ı ebu nasr ve tecelli isimli 7 öyküden oluşuyor.
  • (bkz: mehmet kanar)
  • sadık hidayet'in yazdığı farsça aslından mehmet kanar'ın türkçeye çevirdiği 7 öyküden oluşan ince bi kitap. öykülerde karamsar bir hava var, bu nedenle bunalımdayken okumayın !
  • sadık hidayet'in, diğer eserlerinde de izleri bulunan yazgı ve döngü temaları üzerine kurduğu öykü kitabı. öykülerin etrafında döndüğü ana fikir, bazen ne yaparsan yap olmuyor bazen. insan bu dünyada gideceği yollar önceden çizilmiş bir mahkum hidayet'e göre. birçok metninde bu sorunu intiharla aşan hidayet aylak köpek'te bu yolu denemiyor; sadece çözümsüzlüğü, açmazı, kaçışsızlığı gösteriyor.
  • aşağıdaki alıntıdan da anlaşılacağı üzere insanı karanlığa sürükleyen kitap

    ''vaktiyle onların arasına karışmıştım; başkalarını taklit edeyim dedim. baktım, soytarıya dönmüşüm. adına zevk dedikleri her şeyi denedim; gördüm ki başkalarının zevki bana yaramıyor. her yerde, her zaman yabancı olduğumu hissettim. diğer insanlarla aramda en ufak bir ilgi dahi yoktu...''
  • --- spoiler ---
    kim ne derse dediği kendisine aittir. herkes için geçerli olan tek gerçek bu kişidir. hepimiz farkında olmadan kendimizden söz ederiz. hatta yabancı olduğumuz konularda kendi duygularımızı, gözlemlerimizi başkasının ağzından söyleriz. işin en zor yanı, kişinin her şeyi olduğu gibi söyleyebilmesidir. sf:82
    --- spoiler ---

    demiş sadık hidayet, karanlık oda isimli öyküsünde.hatta kitabın çevirmeni yani mehmet kanar'ın önsözünde belirttiği üzere bu öyküde sadık hidayet bir bağlamda kendini anlatıyor imiş...

    iran'lı bir yazar söz konusu. sık sık yurt dışına çıkan paris' de yaşayan, budizmi inceleyen, bunalımlı bir halinde hava gazı ile 49'unda intihar eden. üstelik iran edebiyatı denilince ilk akla gelenlerden. tüm bunları göz önünde bulundurduğumda karanlık oda isimli öyküsü hem üslüben hem de içerik babında hakikaten beni etkiledi.

    kitabında yedi öyküsü bulumakta, en son öyküsü olan ve etkilendiğimi belirttiğim karanlık oda'dan bir alıntı yapmadan evvel diğer öyküleri alakalı şunu söylemek isterim; allah rahmet eylesin sadık hidayet'in hem uslubu hem kurgusu hem sammiyeti gerçekten okura bulaşıyor. çok da etkiliyor. tahtı ebu nasr'da bir masalsılık, tecelli'de kürk mantolu madonna'dan aldığım tada benzer bir tad, çıkmaz'da kadere boyun eğmek mi desem, tevekkül mü desem öyle bir tad. karanlık oda'ya da tutunamadım, lakin okuyabildim. şöyle alıntılayım, nihayete erdireyim kelamı:

    --- spoiler ---

    atalarımın yorgunluğu bana geçmişti ve geçmişin nostaljisini içimde hissediyordum ben. kışın uyuyan canlılar gibi inime çekilmek, kendi karanlığıma dalmak ve kendi içimde olgunlaşmak istiyordum. karanlık odada resmin belirmesi gibi insanın içinde gizli olan şeyler de hayat koşturmacası ve kavgası içinde, o aydınlıkta boğulup ölüyor. sadece karanlıkta ve sessizlikte görünüyor insana. bu karanlık benim içimdeydi, onu yok etmek için boşuna uğraşmıştım. üzüntüme gelince, neden bir süre boşu boşuna başkalarının peşine takıldım? şimdi anladımki benim en değerli yanım bu karanlık ve sessizlikmiş. bu karanlık her canlının yaratılışında var. yalnız inziva halinde, kendi içimize döndüğümüz zaman, dış dünyadan uzaklaştığımız zaman bize görünüyor. ama insanlar hep bu karanlık ve inzivadan kaçmaya çalışıyorlar. ölümün sesine kulaklarını tıkıyorlar, kendi kişiliklerini hayatın hayhuyu arasında yok ediyorlar! mutasavvıflar ne demiş : 'hakikat nuru bende tecelli ediyor' bense aksine ehrimen'in inişini bekliyorum. şimdi olduğum gibi kendi içimde uyanık kalmak istiyorum. düşünceleri aydınlatan parlak ve kof cümlelerden iğreniyorum. hırsızların, kaçakçıların, para düşkünü ahmak yaratıkların arzularına göre düzenlenip yönetilen bu yaşamın kirli ihtiyaçları uğruna kişiliğimi yitirmek istemiyorum. **
    --- spoiler ---

    hasılı kelam okuyan şöyle bir not iliştirmiş tam da bu cümlenin sonuna: nefis - çile. bittabi bilinçlerimiz farklı.
  • kasvetli kitap.

    kitap 80 kusur sayfa. okumaya baslamadan once "en gec 2 gunde bitiririm ben bunu." derken, 1 hafta oldu henuz yarisina gelebildim. okurken hafakanlar basiyor, geriliyorum. cesetler, mumyalar, savaş esirleri...

    bu arada okudugum kadari ile icerisindeki en begendigim ayni zamanda okurken en cok gerildigim oyku "taht-i ebu nasr"dir.
  • birbirinden güzel yedi öyküyü muhteva eden sadık hidayet eseri.
    "karanlık oda", "çıkmaz" ve "aylak köpek" diğer dördüne göre bir adım önde, genel ton doğal olarak biraz karanlık.
    her hâlükârda, okunması elzem kitaplardan. öykü severler ihmal etmemeli.

    fikir edinilmesi açısından çıkmaz' dan ufak bir bölüm aşağıda sunulmuştur:

    döndükten sonra her şey dar, sınırlı, yüzeysel ve küçük geliyordu şerif'e. herkes aşınmış, köhneleşmişti adeta, havasını, rengini yitirmişti. ama yaşamın karnına pençelerini geçirmişler, korkuları, kuruntuları, batıl inançları, bencillikleri artmış da artmıştı. kimileri sınırlı arzularına az çok ulaşmıştı. karınları sarkmış, şehvetleri belden aşağıdan çenelerine vurmuştu. yaşam kavgası içinde bütün duyguları üçkâğıtçılığa, alttakileri dolandırmaya, pamuk, haşhaş ve buğday mahsulüne ya da çocuk kundağına ve eski nikris hastalığına yönelmişti. kendisi yaşlanıp eski gücünü kuvvetini kaybetmemiş miydi? esrar içme takımı ve votka şişesi yanında istirahat umuduyla dönmemiş miydi doğduğu şehre? son görüşmesinde körpecik bıraktığı kız kardeşi kaç doğum yapmış, buruş kırış içinde kalmıştı. göz kenarlarındaki şahrem şahrem çizgiler şerif' in yaşlandığını gösteren en belirgin işaretlerdi. hakaret edilirmişçesine âbâde denilen kızıl topraklı bu harabe şehir onun için tehditkâr bir yerdi.
    belki dünya değişmemişti de yaşlılık ve umutsuzluk dolayısıyla her şey gençlik günlerindeki büyüleyici cazibesini ve güler yüzünü yitirmişti ona göre. bir o elleri bomboş kalmış ve farkına bile varmadan her yıl gücünün kuvvetinin bir kısmı gözle görünmeyen bir menfezden çıkıp gitmişti. birkaç mutsuz hatıra, bir iki rezillik ve boşuna çırpınmadan başka bir şey kalmamıştı geride. sadece kendi leşini o delikten bu deliğe sürüklemişti ve şimdi daha güzel günler beklentisinde değildi.
  • sadık hidayet, aylak köpek hikâyesini o kadar içten yazmış ki, sanki sadık hidayet değil de harbiden bir köpek kendi hayatını kaleme almış zannediyorsunuz.
    pat'ın o çaresiz hallerini okudukça insan kahrediyor.

    hayat her omuza aynı ağırlıkta çökmüyor sözü hayvanlar için de geçerli. bir tarafta bifteği, maması eksik olmayan köpekler, diğer tarafta hayat boyu mücadele eden, mücadelesinin yanında bir de insan denen şerrefsizlerden taş, sopa, küfür yiyen köpekler. halbuki tek istedikleri biraz okşanmak ve sevilmek.
hesabın var mı? giriş yap