• zoltan fabri'nin yönettiği 1976 yapımı film. 1977 uluslararası moskova film festivali'nde en iyi film seçildi.
  • 1976 yapımı zoltan fabri harikası. ikinci dünya savaşı sırasında macaristan'da kahvehane işleten bir adam ve tüm gün çene çaldığı arkadaş grubu. bir gün bu gruba katılan topal bir adam, ve macar nazi örgütünün kulağına giden gizli saklı konuşmalar. neticesinde; yaşamak için kötü biri olabilir misiniz sorusu ile bizi baş başa bırakan zoltan fabri.

    gözlerden kaçmış bir şaheserdir az ötödik pecset. izlenmesi elzem olan filmlerdendir.
  • 1976 yapımı zoltan fabri'nin ferenc santa'nın aynı adlı romanından uyarladığı onat kutlar'ın deyimiyle "olağanüstü güzel" bir film.

    " kuzu beşinci mührü açınca, sunağın altında, tanrı’nın sözü ve sürdürdükleri tanıklık nedeniyle öldürülenlerin canlarını gördüm.yüksek sesle feryat ederek şöyle diyorlardı: “kutsal ve gerçek olan efendimiz! yeryüzünde yaşayanları yargılayıp onlardan kanımızın öcünü almak için daha ne kadar bekleyeceksin?” onların her birine beyaz birer kaftan verildi. kendileri gibi öldürülecek olan öbür tanrı kullarının ve kardeşlerinin sayısı tamamlanıncaya dek kısa bir süre daha beklemeleri istendi."
    incil:vahiy:6:9-6:11
    --- spoiler ---
    incil'deki vahiy bölümü bir bütün olarak okunduğu zaman anlatılanın özünde bu dünyadaki bütün zorbalıklara, kötülüklere, düzensizliklere rağmen ilerde bir gün mesih'in çıkıp geleceği ve tüm bu kötülüklerin öcünün alınıp adaletin sağlanacağına olan inancın pekiştirilmesi ve yeryüzündeki insanları bu inanca ortak olmaya çağırdığı bir metin olduğu görülür.
    filmin konusu da tam bu noktadan filizlenir ve iyilik, kötülük, vicdan, etik konuları etrafında dolanıp bir tur atar ve bu süreç içerisinde izleyiciyi de düşünmeye ortak etmekten geri kalmaz .bu soyut konuların tartışması saatçi tarafından, dışarıda bombalama olma ihtimali varken tavana bakarak hiç kıpırdamaksızın , bu konuyu düşündüğü hikaye ekseninde somutlaştırılır.eğer bugün ölecek olsak ve yeniden hayata gelme imkanımız olsa iktidar sahibi ,zengin ve zalim biri yani filmde geçen hikayede "tomoceuszkatatiki" olarak mı gelirdik yoksa fakir sürekli sahibi tarafından aşağılanan lakin buna rağmen içinde bulunduğu durumdan dini bir tevekküle yakın biçimde memnun olan yahuk şikayet etmeyen bir köle yani "gyugyu" olarak mı gelmek isterdik? bu soruyu kendi küçük dünyalarını ve amaçlarını meyhane masasına meze eden dört arkadaş ve masaya sonradan dahil olan fotoğrafçı, saatçinin sorduğu soru üzerine tartışmaya başlarlar ve film ilerledikçe bu seçimi yapmak zorunda bırakılacakları bir mekanizmayla karşılaşırlar. bu mekanizma hiç kuşkusuz devlettir ve tarihin en gaddar ve zalim olaylarına sebebiyet veren nazi hükümetidir. sorgulama sahnesindeki karakterlerden hristiyanvari bir imaj karşısında kendi vicdanlarına ihanet etmesi istendiği sahne ve bu ihanet sürecinin devlet tarafından nasıl planlanmış bir organizasyon olduğunu belirtmesi bakımından eşsizdir. bu sahneyi izlediğimde aklıma gelen ilk şeylerden biri hannah arendt’in kötülüğün sıradanlığı isimli kitabının başında geçen bir zamanlar toplama kampında kalmış david rousset’nin sözleriydi. ”ss’nin zaferi,işkence kurbanlarının hiç karşı çıkmadan darağacına götürülmeyi kabul etmesinini, kimliğini olumlamayı bırakacak kadar kendinden vazgeçmesini gerektirir. bu durumun elbette bir sebebi vardır, ss’ler kurbanın yenilgiye uğramasını yok yere sırf sadistliklerinden istemezler . kurbanını daha darağacına çıkmadan yok etmeyi beceren bir sistemin…koca bir halkı esaret altında tutmak , itaat altına almak için tartışmasız en iyi sistem olduğunu gayet iyi bilirler.” işte tam burada filmdeki sorgulama sahnesi sonrasında atik davranan sarışın gence daha yaşlıca olan üstünün huizingayı okudun mu? ya jose ortega y gasset’yi? gencin evet yanıtı vermesiyle o halde işkenceleri neden istiyorsun diye sorarak yargılaması ve onları öldürmektense kendilerine olan özsaygılarını kaybettirerek topluma tekrardan göndererek , toplum ve kendi iktidarları arasındaki mesafeyi her bakışmasında ve toplumsal ilişkisinde yeniden üreten araçlar seviyesine indirgemenin daha iyi olacağını anlatır.zoltan fabri,belki brecht gibi sanatı dünyaya şekil vermek için bir çekiç gibi kullanmıyor ama sanatı eleştirel düşüncenin sızabileceği çatlaklar açmak için kullandığı kesin.
    ayrıca okuduğuma göre filmde hieronymus bosch’un adının sıkça geçmesi rastlantı eseri değil incil'in vahiy bölümünü konu olarak resimlerinde sıkça kullanmasıymış.

    --- spoiler ---
  • 1976 yapımı muazzam bir zoltán fábri filmi.
    film oldukça yıkıcıdır benim nazarımda. büyük bir ahlâki ikilem üzerinden işlenir film ve izleyiciyi de bu ahlâki ikilemin içerisine çeker. seyir esnasında siz de kendinize sorular sorarken bulursunuz kendinizi. “ben olsam hangisini seçerdim?”
    filmin sonundaysa, insan dediğimiz şeyin aslında hiç de kestirilebilir bir şey olmadığını anlarsınız. teoride olan ile pratikte olan uyuşmaz. düşünceleriniz davranışlarınızla örtüşmez. öyle olduğunu sandığımız insanların pratikte aslında hiç de öyle olmayabileceğinin göstergesidir film. filmdeki karakterlerin davranışlarından, düşüncelerinden hareketle karakterlerin seçeceğini düşündüğünüz ahlâki ikilemin pratikte aslında sizi yanıltabileceğinin farkına varırsınız. hiç beklemediğiniz karakter hiç beklemediğiniz şeyi seçebilir.
    dolayısıyla, çok da kendinden emin olmamak, kesin konuşmamak gerek. “insanlık hâli” neticede.
  • müthiş bir film.
    --- spoiler ---

    filmin sonunda mahkumu saatçinin tokatlaması günlük yaşamdaki insan tercihleriyle birebir örtüşen hareketti. zira normal yaşamında söylemde caka satıp duran kişiler iş eyleme gelince aynı başarıyı gösterememektedir.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    bana göre filmin son sahnesinde mahkumu tokatlayan saatçi yaptığı şeyi istemeyerek, dayatma sonucunda yapmış olmasına rağmen mantıksal olarak doğru olanı yapmıştır. eylemin sonucunda saatçi hayatta kalmış ve evlatlık edindiği, rejimin ailelerini öldürdüğü çocuklara bakmayı sürdürmüş lakin diğerleri gibi bunu bir boyun eğme olarak görseydi hayatını kaybedecek ve bir hiç uğruna fikirleri yok olacak yaptığı tüm iyi işler neticelenmeden bitecekti. karakol bombalandığı için kim bilecekti onun hayatı pahasına boyun eğmeyip direndiğini. her şey o binayla birlikte yok olacaktı ve direnişi anlamsızlaşacaktı gerçi bina bombalanmasa da yaptığı anlamsız bir şey olacaktı çok küçük bir ihtimal toplum bu olayı öğrenir ve kahramanlaşıp manevi olarak ölümsüz olurdu.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    filmde küçük bir çocukla şöyle vurucu bir diyalog geçer.

    - annen ve baban gelene kadar sen burada kalacaksın.
    + annem ve babam asla geri dönmeyecekler.
    - bu fikre nereden kapıldın?
    + onların vurulup öldüğünü gördüm. büyüdüğümde ben de vurulacağım. bu yüzden henüz büyümediğim için mutluyum bile.

    filmin odağı saatçinin anlattığı hikayedeki her türlü kötülüğü yapan zalim kral mı yoksa başına binbir türlü bela gelen ama buna rağmen isyan etmeyen köle mi olmayı seçersin sorusu. ben soruyu duyar duymaz zalim kral olmayı tercih ederim diye düşündüm. gel gör ki filmin sonunda aynı duruma düşen karakterlerin hepsinin bunu seçeceğine emin olmama rağmen üçü buna cesaret edemedi. bir an düşündüm acaba ben o durumda olsam o mahkuma tokat atabilir miydim diye. tüylerim diken diken oldu. tereddütsüz zalim kral olmayı seçerim diyen ben acaba o durum başıma gelse ayaklarımın bağı çözülüp yere yığılır mıydım? o anda bir ürperti geldi. demek ki insan başına gelmeden anlayamıyormuş. boşuna dememişler bekara karı boşamak kolay diye. o durumda bulunmadan ne kadar atıp tutsak da biz dahil kimse sonucu önceden kestiremez.

    oscar alan ırkçılık, soykırım, mülteci konulu filmlerdense bunun gibi insanı düşünmeye iten filmleri izlemeyi tercih ederim.

    --- spoiler ---
  • şok edici sonuyla "acaba ben olsam ne yapardım?" sorusunu sordurtan ve derin düşüncelere gark ettiren film.
  • serbest çağrışımla ismini az ötedeki ceset şeklinde okuduğum film.
  • köle gyugyu ve zalim kral hikayesi üzerinden karakterleri anlatan bu filmin sonu oldukça beklenmemektedir. nazilerin neden bu ekibi içeri attığı ve dayak attığı ise ayrıca garip.zoltan fabriye ait olan film pek bilinmemekle birlikte severek izlediğim bir film oldu.
hesabın var mı? giriş yap