• adalet ve kalkınma partisi'ni ahlak ve ideoloji bağlamında değerlendiren, ve ciddi eleştiriler yönelten makalelere yer veriyor. sitede yayınlanan bir ali bulaç makalesinde ak parti ilk kez ciddi bir çağrıyla (islamcılar tarafından) "iktidarı bırakmaya" çağrıldı.

    başbakan'ın yanıbaşından ayrılmayan ve akp'yi fikri cephelerde yönlendirdiği iddia edilen ömer çelik'e karşı ali bulaç cephesinden yükselen yoğun bir eleştiri bombardımanı... izlenebilir, okunabilir, tartışılabilir... bence tartışılmalı da...
  • ali bulaç ve ekibinin çıkardığı bilgi ve hikmet dergisini çıktığı süre içerisinde takip etmeye çalışmışımdır. uzun bir süredir tatilde olan bilgi ve hikmet yakın bir zaman önce web sitesinden yayına başladı; zehir zemberek yazılarla… takipçileri ali bulaç’ı bu ülkede taşın üstüne bir taş koymaya çalışan aydın tabiatlı bir yazar olarak bilirler. ali şeriati’ye yakın fikirleri ve hatta şeriati’den bire bir nakil denecek türden yakın tespitleri ile islamcı hareket içerisinde bir hatırı sayılır boşluğu doldurmuştur. kendisinin de son makalelerinde ifade ettiği gibi şimdinin siyasetçisi olan pek çok islamcı tarafından fikirleri hürmet görmüştür. hatta mazisi yüz elli ikiyüz yıllık bu fikirler 70’lerdeki, 90’lardaki ve 2000’lerdeki bir takım siyasi oluşumlar tarafından yeri gelmiş bedelsizce, savurganca kullanılmıştır. 70’lerden günümüze kadar uzanan siyasi islam’ın (partilerin)gelişme trendinde siyasal islam teorisi üzerinde çalışmış, tartışma yürütmüş ali bulaç tipi aydınlar inançlarının “kızıl elma”sını olumsuz durumlarda bile durmaksızın işlemekten geri durmamışlardır: devlet!

    islamcı hareketin yürüttüğü söylem, fırsat buldukça dile getirdiğimiz gibi, hep bir devlet olma eğilimi, devlet olma girişimidir. kökleri bir asırdan fazladır beslenen bu hareketin, dönüm noktaları da olmuştur, kırılma noktaları da… 90’lı yıllarda önce belediyelerde sonra hükümetlerde altın dönemini yaşamıştır. ama hareketin fikri ve fiili lideri necmettin erbakan tarafından yapılan hatalar, devlet düşüncesi içerisinde yüz yıllık yoldan gelen yorgun islamcıların direncini oligarşinin ideolojisi karşısında hüsrana uğratmıştır. çünkü karşı tarafta mukavemeti çok güçlü, silahları gürbüz bir başka “devlet” vardır. tamam, hataların tamamını necmettin erbakan’ın şahsına indirgemek haksızlık olabilir. bunu yapacak konumda da değilim. lakin bugün akp’yi bir başkaldırı fikrinin hazırladığını, hoca diktesinden ve diktasından muzdarip abdullah gül, tayyip erdoğan, abdüllatif şener gibi genç isimlerce akp’nin kurulduğunu hatırlatmak isterim. bu noktada aklıma şöyle bir soru da gelmiyor değil; 90’lı yılların en parlak döneminde zirvedeyken vurulan islamcılık’ın siyasi arenada yediği öldürücü darbelerin müsebbibi yalnızca arenanın göbeğinde “karşı devletle” burun buruna döğüşen erbakan ve arkadaşları mıydı? acaba bu hezimetten ali bulaç gibi aydınlar da kendilerine bir pay çıkardılar mı? bu sorular aklıma geldi çünkü, erbakan’ın üç beş talihsiz beyanatı, üç beş milletvekilinin destursuz tavırları yüzünden yüz elli-ikiyüzyıllık bir akışın önü bu şekilde acımasızca kesilemezdi. sanki daha teknik bir arıza var gibi gelmişti bana… ve nitekim öyleydi. bu “daha teknik bir arızaya” ilişkin söyleyeceklerimiz için (bkz: islamcılık) sonuçta “karşı devlet”, “devlet” derdinde evinden uzaklaşan islamcı akını zamanında kesmiş, onu yapılan teknik hatalarını derin derin düşünmesi için evine göndermiştir…

    akp’nin çıkışı yaralı islamcıları bir araya getirmeye yetecek ferahlıkta, çarpıcı tazelikteydi. ama söylemin, görüntünün, sloganın ve yüzlerin değişmiş görünmesi beraberinde tereddütleri de getiriyordu. buna rağmen çarpıcı tazelik ağır bastı. erbakan’ın akp için genel seçimler sonrası verdiği beyanat bu çarpıcı tazeliğin dayanılmaz cazibesini ortaya çıkarıyordu. erbakan, türkiye genelinde % 4 oy alan partisine akp’nin % 35’lik oy oranını da eklemiş, “milli görüşün gerçek oyu % 40’tır” mealinde bir açıklama yapmıştır. bu açıklama çok dikkatimi çekmişti. gözlerim yaşarmış, hislenmiştim… bir yandan “et tırnaktan ayrılmaz” mesajı verirken, diğer taraftan liderliğini üstlendiği milli görüş’ün uğradığı mağlubiyete tatlı bir limon sıkıyordu.

    akp muhafazakar demokrasi söylemiyle çok hızlı bir çıkış yakaladı. aslında bu söylem değildi çıkışın nedeni, tayyip erdoğan’lı bilboardlar ve afişlerdi. islamcı aydınlar ne bu çıkışı, ne de muhafazakar demokrasiyi yeterince tartıştılar. tayyip erdoğanlı bu çıkış, halkın bu anormal teveccühü akp bünyesinde dercedilen bir fikir olarak derlenip toparlanması gereken “muhafazakar demokrasi” kavramının da içeriksiz kalmasına neden oldu. çünkü asıl gayeye ulaşmaya çok az kalmış, “kızıl elma” tüm göz alıcılığıyla parlamaya başlamıştı. tayyip erdoğan’dan başka, fikir-teori-vs, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan bir parti haline kısa zamanda bürünen akp; ömer çelikli, yalçın akdoğanlı, cüneyt zapsulu vb. isimlerden oluşan danışman kitlesiyle de önceki islamcı siyasi partilerden ayrılıyordu. yalçın akdoğan’ın ifadesiyle “yarım kalan muhafazakar demokrasi” kavramını tamamlamaya çalışmak yerine, başbakan’ın tespihiyle, gömleğiyle, racon işleriyle ilgilenmeyi daha yerinde buluyordu bu danışmanlar. az önce de söylediğim gibi, “tayyip erdoğan’dan başka herhangi bir şeye (ne yazık ki) ihtiyaç duymayan parti” olmanın kolaycılığı şimdilik hepsini avutmaya yetiyordu. büyük bir tehlike olmasına rağmen… bir diğer sorun bu danışman kadrosunun geleneğin kallavi isimleri yanında hem irfani birikim hem işlevsellik bakımından güdük durmasıydı.

    genel ve yerel seçimlerin sonrasında tahmin edilen oldu. akp’de korkulan ve dile getirilemeyen –buna islamcı aydınlardan ali bulaç da dahil- hastalıklar sökün etmeye başladı.

    başörtüsü, yök ve meslek liseleri gibi asli sorunları oligarşinin ayak diremesiyle çözemeyen, seçmenine karşı ağır mahcubiyetler içindeki akp’den bahsetmiyorum. o akp’yi anlayacak aydınlar, ya da o akp’nin derdini seçmene çevirmeyi bilecek aydınlar çıkacaktır. (bu meselenin üzerinde de durmak isterdim aslında, ama bunu bir başka bir girişin konusu yapalım…)

    ama ya ikbal sarhoşluğu, hırs, açgözlülük, kısa yoldan voleyi vurma cinlikleri, ihale takipçiliği iltimas-torpil avcılığı, makam ve mevkiler için yamyamlık… ya bunları hangi islamcı aydın, ne tür sevecen cümlelerle seçmene çevirecek? yukarıdaki hastalıklardan dolayı akp’ye yöneltilecek eleştirileri hangi aydın, nasıl bir mazeretle izah edecek, kendini bu ateşin içine atabilecek? satın alınabilecek kalemler dışında...

    bilgi ve hikmet’in yeni yayın döneminde ortaya çıkan ve düz bir mantığın kavramakta zorlanacağı akp öfkesi, akp’li sarhoşların “kızıl elma”nın mukaddesatına gerçekleştirdikleri tecavüze bir tepki olsa gerek. ali bulaç’ın yazılarını okuyanlar, yazarın akp üzerinden yüz elli yıllık islamcılık’ın geldiği yeri sorguladığını hiç düşünmeden kuru bir aleyhtarlık olarak yorumlayabilirler. bu çıkışı, bu tepkiyi yersiz, zamansız, yıkıcı bulabilirler. keşke gerekli görselerdi, keşke dostun acı söylediğini bir kez olsun düşünselerdi.

    bu kadar tahammülsüz olmayıp yapıcı, onarıcı kritiklerin geleceği kanalları temiz bıraksalardı; o kanallardan böyle ağır, tahripkar tenkitler ve gizli tehditler gelmezdi. iktidar evini üç beş yarenle doldurup, kapılara korumalar dikmeseydiniz, kapıları ardına kadar dayayarak dostlara-dostluklara açık olsaydınız, bu (mahrem) meseleler evin içinde konuşulacak ve kavgaysa kavga, barışsa barış yaşanacaktı. başbakanın etrafını bu denli çevirip, kendi mah cemallerini yedi gün yirmi dört saat başbakan’a dayatmasalardı; başbakan bugün ahmet taşgetiren’in "ne demek istediğiyle" ilgili, ali bulaç’ın “içinin bulandığı” meselelerle ilgili bir endişe taşıyacaktı.

    yıl 2006. akp’nin siyasette ve iktidarda 3. yılı… an itibarıyla insanlar akp’nin içindeki “çürük elmalar”ın kim olduklarını merak ediyor… çürüme biraz erken başlamadı mı? hem temizliği de mi başbakan’dan bekleyeceğiz? ya da şöyle söyleyeyim, hala temizliğe bir başkasından mı başlayacağız?

    bu noktada son bir şey daha eklemeliyim; eğer mesele “her şeyi tayyip erdoğan olan akp”deki çürük elmaların temizlenmesi ise, “artık her şeyi başbakan’dan beklenemeyeceği bir sürece çoktan girdik” diyorum.
  • (bkz: ilim ve irfan)
  • 1993-94 yıllarında on iki sayı olarak çıkan efsane dergi. yeni bir islâmî söylem geliştirmeyi amaçlayan, kavramsallaştırmalara gitmek ve çerçeve kurmak isteyen ali bulaç, ekibini toplayarak bu dergiye girişmiş. ömer çelik ve abdurrahman arslan derginin diğer temel taşları. lâkin, abdurrahman arslan altıncı sayıdan sonra ayrılıyor.
  • bu derginin yayın yönetmeni ali bulaç, yayın koordinatörü ise nuh coşkun idi.

    özgeçmişinde bu derginin yayın koordinatörü olduğunu yazan kenan çamurcu ise sadece yayın kurulunda bulunmuştur. ayrıca atıcılar derneği'nin yönetim kurulunda da bulunmuş olabilir. orasını bilemeyeceğim.
  • we are drowning in information, while starving for wisdom.
hesabın var mı? giriş yap