• klasik bir felaket filmi olmasına rağmen, birçoklarından daha inandırıcı ve heyecanlı.
  • klişe bir doğal afet/felaket filmi. hollywood yapımlarından bazı açılardan farklı, bazı açılardan farksız bir film. farklı tarafları: hollywood kadar aile ajitasyonuna girişilmiyor, hollywood'taki felaket filmlerinden daha iyi oyunculuklara sahip, hollywood filmlerindeki gibi afetin gelişini hisseden kahramanımızın karşısına kötü-çıkarcı-kapitalist-şerefsiz birisi konmuyor, hollywood filmlerindeki gibi afetin gelişini uzatmıyor. bu şekilde o filmlerden ayrılıyor. açıkçası bu filmde "yeaa saçmalama afet olduğu falan yok," diyen karakterlerin olmaması (tamam, birisi var ama o da bu fikrinde fazla diretmiyor, zaten film de bu karakteri fazla işlemiyor) yerinde olmuş. keza aile ajitasyonu da fazla değil, bu da güzel. öte yandan tsunami sahneleri iyi çekilmiş, heyecanlıydı. aslında son 40 dakikasına kadar sürükleyiciydi, sonrasında sıkıcılaşıyor. 1080p'de izlerken norveç'e âşık oluyoruz. muazzam bir güzelliği olduğundan sürekli geniş açı çekimler mevcut. görüntü yönetmenliği şahane. son olarak; san andreas, yarından sonra gibi aşırı cgi'lı (efektli), aşırı abartılı filmlerden tabii ki ayrılıyor. afeti o filmler gibi fantastik işlemiyor. daha realist bir film.

    bu artılar dışında gelelim eksilere. merkezdeki bilim adamının kahramanlaştığını görüyoruz. işte dalga gelirken başkalarını kurtarıyor falan. hollywood'taki kahraman bilim adamlarından farksız. keza babasına kızgın olan bir ergen var. o da sinir bozucu bir karakter. amın çocuğu dışarıda kıyamet koparken kaykayla oynuyor. koymayın öyle mal karakterler filme ya. küçük kız kardeşi kendisinden akıllı. bunun dışında film bizi hiçbir açıdan şaşırtmıyor. son derece klişe bir izlek takip edilmiş. en son the impossible adlı zürih sigorta reklam filminde de gördüğümüz her şeyi burada da görüyoruz. aile tanıtılır, afetin geleceği söylenir, bir süre ailenin ilişkilerine odaklanılır, afet olur, afetten sonra aile birbirini bulmaya çalışır, the end. onlarca afet filminde işlenen bu formül burada da eksiksiz işleniyor. gerçi denebilir ki bir afet/felaket filmi farklı bir şekilde nasıl işlenir, formüllerin dışına nasıl çıkılır? bilemiyorum. ama daha önce aynı şeyleri aynı şekilde anlatan onlarca afet filmi izleyince artık yenilerinden o denli tat alamıyorum. belki artık afet filmi izlemeyi bırakmalıyım. neyse özetle; bolgen (the wave) seyri zevkli, genelde klişe bir afet filmi.
  • çoğu hollywood felaket temalı filmlerden iyiydi. bu tip filmlerin sonunda ne olacağını biliyorsunuz ama yine de izliyorsunuz. sevdim ben filmi. hiç ara vermeden izledim bitirdim. manzara, doğa, ortam harika. oraları görüp lan burada ne güzel yaşanır diye düşünmeden edemiyor insan.

    bir de filmlerdeki ergen karakterler beni benden alıyor. sondre denen hıyara söve söve bir hal oldum. hala sövüyorum. kodumun çocugu. gerçi yaptıklarını düşününce daha iyi, hayırlısı olmuş ama yine de sövesim var.
  • --spoiler--

    arkadaş adamın ahiret sorgusu yarıya gelmişti nereden döndürdünüz.
    film sanki ikiye ayrılıyor tsunami öncesi herkes malum olayı bekliyor. sonrasın da enteresan bir hava oluşuyor çok kasvetli ve gerilimli. hele otobüste eşini ve oğlunu aradığı sahne çok iyiydi.

    --spoiler--
  • türünde gayet başarılı bir film.
    sadece manzaraları için bile izlenebilir.

    https://www.youtube.com/watch?v=sie8ylzwxuy
  • hollywood'un felaket filmlerinden daha gerçekçi, daha az klişeli, daha iyi oyunculuğu olan ve daha mantıklı olaylar zinciri içinde geçen buram buram iskandinav kalitesi içeren bir afet filmidir.
  • norveç yapımı doğal afet filmi. ancak klasik holiwud filmlerindeki sürekli bir patlama, uçma, kaçma, atlama aksiyonlarından ziyade, daha çok aile teması ve işin teknik kısımları üzerine yoğunlaşılmış.

    filmin en başarılı kısmı ise; malum dev dalgaya maruz kalınan sahnelerdeki gerçekti bence. hiçbir doğal afet temalı filmde böylesine "o anı" yaşıyormuş hissi tatmamıştım. bunların dışında ise; filmde küçük detaylar çok iyiydi. ancak ergen evlat klişesini de bir kez daha bize yarattığı için norveç sinemasına teşekkür ederiz.

    ayrıca o nasıl doğa harikası bir ülke lan allahsızlar. insanın canı çekiyor.

    --- spoiler ---

    arabada arkadan gelen tsunami'yi bekledikleri sahne ve ardından arabanın içindeki anlar
    dalganın otelin içine daldığı sahneler
    tsunamiden sonra oluşan toz-duman-kaotik ortam çok iyi yansıtılmıştı.

    --- spoiler ---
  • son yıllarda çekilen (ve izlemiş olduğum) felaket filmleri içerisinde en dikkate değer olanı.

    san andreas gibi çöplerin yanında ise tek kelimeyle şaheser. en büyük artısı ise fenalık getirecek kadar kendini tekrar eden dinamiklerin bu filmde (neredeyse) minimuma indirilmiş olması. olmazsa olmaz gıcık ergen tiplemesi bile en azından ailesine kan kusturan, tripten tribe koşup öldürmek isteyeceğiniz bir salak değil.

    oyunculuklar iyi, çığ kısmı hollywood'un sunduğu zibidiliklerin yanında olabildiğine epik, bir o kadar da gerçekçi. işin dramatik kurgu kısmı da tadında. filmin tek büyük sıkıntısı ise son yarım saatte, yani felaketin ardından başlayan arayış serüveni.

    her ne kadar atmosfer, doğa için basit bir gelişmenin bizim için yarattığı dehşet, sürükleyicilik ve en mühimi sevebileceğiniz karakterler filmi yukarı taşısa da, son 10 dakika izleyiciye "ben bunu biliyorum" dedirtiyor.

    --- spoiler ---

    benim için en büyük sıkıntı ise öldüğü bariz olan kristian'ın geri dönüşü. oysa ölü olarak kalsa çok daha etkili, daha samimi bir final olurdu.

    --- spoiler ---

    10/8 diyor ve neden baştan sona beton ile kaplı bir şehirdeyim diye kendimi sorgulamaya devam ediyorum.

    not: filmin yönetmeni roar uthaug, pek sevdiğim fritt vilt'i de yönetmiş, hatta birkaç sahneyi easter egg tadında bolgen'e taşımıştır. ayrıca kendisi şu an yeni nesil tomb raider filmini çekmekle meşgul.
  • norveç'te geçmesi ve norveçlilerin oynaması dışında hiçbir iskandinavlığı bulunmayan, holywood'a öykünerek kendini bitiren film.

    --- spoiler ---

    bilhassa afetten sonra her şey öyle bilindik ve garantici şekilde işlenmiş ki adamın ölmeyeceği, karısı ve oğlu öldü sanırken ciğerlerindeki suyu öksürüp hayata döneceği bile izleyicinin gözünde kesinlik kazanıyor. çünkü öyle tırsak bir film ki mutlu son uğruna defalarca kez ölmesi gereken adamı öldürmeye yürekleri yetmemiş. çünkü sıradan bir norveçli dokuz canlıdır, genleri bizim gibi çürük çarık değildir. oksijenden işte abi, hep oksijen. dağ havası ve düzenli seks.

    filmin nadir artılarından biri olan açık hava çekimleri afetten sonra bir otelin betonarme sığınağına mahsur kalınca film hepten çekilmez hal alıyor. heyelandan yer sarsıldığı halde kulaklıkla kaykaya binmeye devam eden ergen, panik olunca nedense yanındaki insanın kafasını suya bastıran manyak amca, yemek yerken bardağı devrilmese acil durumdan haberi olmayacak afet görevlisi eleman falan hep cheesy amerikan filmlerinden görmeye alışkın olduğumuz, rastlantılarla hayatta kalan/kalamayan düşük iq'lu karakterler. filmde topu topu 5-6 karakter var, yarısı ağzından salya akacak kadar mala bağlamış. norveçli bile salınca salıyor demek ki.

    yönetmenlik, sinematografi, oyunculuk, ses-efekt olması gerektiği gibi. sırıtmıyor da, parlamıyor da. ama o tırt senaryo projeyi daha başlamadan bitirmiş. filmi hiç çekilemese de olur hale getirmiş.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak sıradan, öylesine bir film işte. büyük bütçeli holywood muadillerinden sıkıldıysanız daha düşük bütçeli ve manzaralı olanı. ekibimize "çok güzel ama bir daha yapmayın" diyor ve geçiyoruz.
hesabın var mı? giriş yap