• rainer werner fassbinder'in oynayip yönettigi filmi..*
  • karakterler arasındaki aşk öyküsünün sömürü öyküsüne dönüşmesi, karakterlerin cinsiyetleri ya da bireysel cinsellikleriyle ilgili bir sorun olmayıp toplumsal sistemin her türden ilişkiyi bir sömüren-sömürülen ,kullanan-kullanılan ilişkisine dönüştürmesidir. fassbinder'in pek çok filminde olduğu gibi bu filminde de kişilerin birbirleri üzerindeki iktidar tesisi eleştirilmektedir.
  • 1975 yapımı rainer werner fassbinder filmi. filmin ana kahramanı olan franz biberkopf karakterini fassbinder'in kendisi oynamıştır. franz ya da fox eşcinseldir ve piyangodan kazandığı 500 bin dolar sayesinde elit bir ortama girmiş, hayallerini gerçekleştirdiğini düşünmüştür. ancak sınıf farkı hep bir etken olarak yüzüne vurulacak ve en sonunda ölü bedeni bile umursamadan geçilecektir. fassbinder'in gaylerin de 'normal' insanlar olduğunu anlatmaya çalıştığı düşünülebilir bu filminde. çünkü cinsel ilişki dışında yaşananlar gay-hetoreseksüel ayrımı çerçevesinde düşünülecek olaylar değildir.
  • murathan mungan 'ın, üzerine, altyazı dergisi'nin mayıs sayısında, tadına doyulmaz bir yazı döşendiği, çok katmanlı film.
  • eğer bir kitabın yazarıyla tanışmak, konuşmak istiyorsam o kitap başarılıdır gibi bir kriter bence yazın-ın bir yanılsama ve dahi mimesis olduğunu mimler ilk önce. eseriyle tanıyamadığın adamla oturup çay içsen kaç yazar? bu anlamda fassbinder sineması 'doğrudur', bir tanışmadır. ve belki de en dal-taşak sinemadır. bu film de o sinemanın en güzel örneklerinden bana kalırsa.

    özellikle fassbinder'ın the merchant of four seasons'ından sonrası için herhangi bir filminden bahsedeceksek besmelemiz douglas sirk olmalı. all that heaven allows özellikle angst essen seele auf ve bu film üzerinde en etkili yapım, 'öncesini' anlayabilmek için bakılması gereken ilk yer. ancak bu filmi angst essen seele auf'dan iyi yapan bir şey var; o filme baktığımızda gördüğümüz aslında tam manasıyla bir all that heaven allows'un çeşitlemesi, bir sirk wannabe fassbinder yönetimiyken burada daha kişisel bir sinema söz konusu. tabi ortak olan şey, aslında farklı gibi görünse de, ikisinde de fassbinder'ın varlığı: angst essen seele auf'da yaşlı kadın, burada ise fox; bunların ortak özellikleri sevgilileri tarafından hor görüldüklerini düşünen belki de görülen karakterler olması. ve karşılarındaki sevgililer de(biri kaslı, yakışıklı; diğeri entelektüel, burjuva) ulaşılmaz olmasıyla benzeşir. fassbinder için hikaye değişir, ancak kaybeden değişmez. işte ali bu manada bir istisna olarak fassbinder'a uzak bir hikayedir. onun anlattığı douglas sirk gibi iktidar baskısı sonucu dağılan insanlar değil, çok basit bir şekilde iki insan arasındaki iktidar savaşının dağıttığı insanlardır. bu anlamda martha güzel bir parodidir ve valium o filmde de önemli yer tutar.

    elbette bu mevzubahis iktidarın el değiştirmesini sağlayan para faustrecht der freiheit'ın spektrumunu biraz renklendirir. aslında daha önceki filmlerinde gördüğümüz üzere fassbinder evreninde para 'değer'sizdir; güçlü ile zayıf arasındaki ilişkide zayıfın elinde tek bir koz vardır: gitmek. fassbinder filmin sonunda gider ama bu sefer arkasından ağlayan bir petra von kant yoktur.
  • özgürlüğün zorbalık hakkı'nın öteki adı aşkın zorbalık hakkı olmalı. hatta tüm fassbinder filmlerine altbaşlık olarak aşkın zorbalık hakkı konabilir. karamsar demeli her halde, azınlık/marjinal çevresinde de iktidar, tahakküm ilişkisinden bağışık olmuyorsun.

    filmin sonunda fox'un valium ve alkol fazlasından ölmesi, ama her şeyini vermesinden sonra ölüşü fassbinder'in kendi kokakin ve barbiturat aşırı dozundan özkıyım ölümüne doğrudan gönderme yapıyor. gümbür gümbür gelen ölümünün önden sezgisel işareti.
  • köşeyi döndükten sonra geldiği yeri unutup, ait olmadığı bir yaşamın içine girmesi sonucu her şeyini başkalarına vermek zorunda kalan fox'un hikayesi.

    --- spoiler ---

    -her şeyimi veririm. her zaman her şeyimi veririm. her şeyi ödemek zorundayım. her zaman!

    öldükten sonra bile...

    --- spoiler ---
  • hem hor gör, küçümse; hem de parasını pulunu ye, baya güzel bir film. izlerken yeşilçam sineması izliyormuşum gibi hissettim. oyunculuklar da çok hoşuma gitti, zengin oğlanın annesi çok iyi küçümseme bakışı atıyor,
  • bol bol erkek çüküne doyduğumuz alman filmi. almanya'da gay'lik müessesesi 1970'lerde gayet normal görülüyormuş. diğer ülkelere göre bu konuda epeyce ilerde olmalılar.

    christiane maybach filmde taş gibidir bu arada.
hesabın var mı? giriş yap