• yönetmenliğini peter strickland 'ın yaptığı 2022 yılı yapımı ingiliz filmi . berlin film festivalinde oldukça beğenilen ve istanbul film festivali uluslararası yarışma’sında türkiye prömiyerini yapan film için şöyle bir inceleme yazısı var.
    https://www.posta.com.tr/…k-filmi-basyapiti-2511276
    https://www.imdb.com/title/tt15010292/
  • bugün istanbul film festivali kapsamında izlediğim film.

    başı sonu belli, anlatısı net bir film değil. fakat beğendim. rahatsız edici sahnelerinden birkaç tanesini zor zor izlesem de filmin akışına uygun oldukları için yavan gelmediler.

    izlerken bir miktar yorgos lanthimos filmlerini anımsatıyor diye düşündüm. filmden çıkınca farkettim zaten lamina karakterini oynayan kadın lanthimos'un karısıymış. bir yerden tanıdık geldiğini anlamıştım ama filmde sarışın olduğu için çıkaramamışım.

    özetle 6/10 veriyorum izlenir.
  • sonda diyeceğimi başta diyim, gidilmez, izlenmez, gerçekten çok kötü bir film. anlatısı anlatı değil, oyunculuğu, hikayeyi vs geçtim görsellik ya da müzik olarak da hiç bir şey yok.

    sanıyorum en az 10 yıldır festival filmlerine giderim, izlediğim açık ara en kötü film.

    öte yandan iksv film festivali kapsamında izledik filmi, organizasyon her geçen yıl inanılmaz şekilde geri gidiyor. her yıl salonlar daha kötü, filmler daha kötü, plansızlık had safhada,, çalışanlar (ya da gönüllüler bilemiyorum) zaten dünyadan bir haber. izleyiciler, gelen kitle zaten çok değişmiş. sinema izleyicisi değiller, sadece farklı olmaya daha doğrusu farklı görünmeye çalışan ergenler sürüsü.

    genel anlamda festivalin geldiği bu durum gerçekten çok üzücü.
  • efes özel seri'nin gururla sunduğu cumartesi korku gecesinde izlenmiş, peter strickland'in yazıp yönettiği, kadınların mutfaktan bağımsızlık ilân etmelerini sansasyonel sanatla kutlayan yapım.

    daha öncesinde ses* ve kumaş* ile devşirdiği korkuyu bu sefer yemek sahasına taşıyan strickland, giallo mimarlarının bugün artık beceremediği*, yeniden ürettiği türe yeni açılımlar getirmekte oldukça başarılı. suspiria esintili bir ücra konakta, 70'lerin kıyafetleri içinde birbirlerini kesmeleri beklenen karakterlerin, şiddet yerine kendilerini mutfak çağdaş sanatına vermeleriyle yapım sansasyonun yönünü köklü bir şekilde değiştirmiş. yemek hazırlama, pişirme ve tüketme seslerine eklenen performanslarla icrâ edilen "modern mutfak sanatları"yla strickland, mutfağa hapsedilmiş kadınlara, sadece tüketmek için yaşayan orta sınıf ailelere ve sâire dolaylı bir şeyler söylüyor.

    filmde helenik konuşulan kısımların altyazısı bulunamadığından buraları kaçırılsa da film iddiasını ortaya koymaktan çekinmediği ses ve görü açısından mükemmele yakınsamış. yunanca konuşan mezkûr "ezik" gazetecinin de katılmasıyla yunan tuhaf dalgasını da yemek tarifine katan film, jülyen doğranmış mizâhla birlikte giallo'nun günümüzde gelebileceği, yeniden değerlendirilebileceği yerleri göstermesi açısından değerli mamâfih ses ve görüntüyle yarattığı sansasyon ötesinde köfteye katılacak bayat ekmek gibi kolayca dağılabilecek yapım.
  • avangart sinema bu değil ya da böyle olmamalı. inanılmaz kötü bir film. ne anlattığı belli değil. provokatif sahneler eşliğinde yaratıcı, kışkırtıcı, yenilikçi gibi övgüler işitilmek istenmiş sanırım. ama ortaya çıkan şey bir çorba. fakat öyle bir çorba ki tadı tuzu yok sadece rengi var. çok kötü, çok.
  • ağız onun nurudur

    mide onun derdidir

    bağırsak onun gecesidir

    öğretisinin ışığında hayalimdeki pozitivist-ampirik olmayan, interdimensional mesleğin keşfetmeme ve ufak çaplı "sonic caterer olmak için gerekenler? sonic catererlık temel şartları? sonic catererlık maaşları 2023? en yüksek frekanslı gastro ses dalgasını kaydetme yöntemleri" diye araştırma yapmama vesile olmuş filmdir.
  • deneysel sinema yani sanat sineması sevenlere. yunan yeni dalga oyuncuları dolu ayrıca.
    edit: altta modelin teki de ordan burdan çeviri yapıp filmi anlamayanlara falan yazmış, ülkenin geri kalmışlık seviyesi.
  • peter strickland'ın proje/katalog; sanatla/sinemayla dalga geçtiği filmi.

    strickland'ın filmleri hissedilene yönelik, etki filmleridir aslında, okuma yapmak bana yersiz gelse de "laa ne anladıyooo bu aw" diyen türkolara bi şema çıkarayım mxlalzosldp.

    --- spoiler ---

    jan stevens: filmde yönetmen olarak geçse de temsil ettiği şey uluslararası sinema fonları, world cinema fund mesela.

    billy rubin: timothee chalamet kasa oyuncular.

    elle di elle: kafiyeli ismi olan, kaşar, meryl streep kasa oyuncular

    lamina propria: adı üstünde bağ doku, filmi bir arada tutan karakter oyuncusu.

    stones: sektörden fakat, teknik işlerle ilgilenen, işin sanat kısmıyla pek alakası olmayan ama "sanat" kısmına geçebilmek için her şeyi yapacak tip. görüntü yönetmeni olmayan kameraman, elbise sorunlusu, set fotoğtafçısı vs. yani, sanatçının personasını gerçeğiyle ayırabilecek enformasyona sahip set emekçisi.

    dr. glock: atilla dorsay kasa, ataerkil eleştirmen olarak yorumlamak en doğrusu bu karakteri.

    bu şemaya göre:

    stones'un yeni başladığı işe midesi adapte olamıyor. çünkü beslendiği yerler "yaratıcılıktan" uzak, alalade bir vakanüvis. ağzı kokuyor, gaz yapıyor bağırsakları. ortamı bozarım kaygısı kendine olan özgüvenini darmadağın ediyor. dümdüz vatandaş olduğu için "yüksek sanat" (pseudo art ile dalga geçiyor yönetmen yani) karşısında kendini çaresiz hissediyor. sanatçılar bunun ağzından, götünden girip inceliyor (toplumu inceleyen sanatçı). kendini yeni keşfeden düz adam da endişeye kapılıyor ölecek miyim diye. inisiyasyonu tamamlanmadığı için backstage orgylerine katılamıyor falan filan. neyse, filmin sonunda anlaşılıyor ki düz adamın "gluten toleransı" var. uluslararası fonların başını tutmuş epistemik cemaat üyelerinin yaşam/beslenme biçimine uyum sağlaması gerektiğini zor da olsa öğreniyor. zaten filmde 3 tane olan "market" performansı, perakende sanat filmlerine bir gönderme. son partta düz vatandaş stones da yüksek sanatçıların hastalığına kapılıyor/ayak uyduruyor xjskslpss.

    filmin finalinde de çağın postmodern çorba çıktısına kaşık sallayarak yolculuğunu tamamlıyor karakter.

    grup üyelerinin aralarındaki çekişme filmde direkt olarak aktarılıyor zaten. billy yönetmenin yatağından geçen oyuncu olduğu gösteriliyor. keza flanger muhabbeti de yaratım sürecindeki "işlerdeki" anlamsız ego savaşı metaforu.
    --- spoiler ---

    iyi film.
  • çok kötü bir film değildi. (bir asteroid city ya da everything illuminated kadar kötü değil)

    konulu bir film beklentisiyle izlemezseniz eğlenceli bile. filmin adı da üzerinde, fluxus yaklaşımlı bir gurmesel bi şey (filmsel performans?).

    tabii fluxus'tan reflü'ye gideyim diye başlamış yönetmen, ordan beyin (sindirim) fırtınası almış gitmiş. her şey yemek ve çevresinde dönüyor filmde, cinselliği de (parmak koklama), ilişkileri de (yumurtalı kadın fantezisi), sanatı da (havuç kesmeli, sebze alışverişli sanat), anlatıcının sağlığı da (endoskopi kolonoskopi).

    anlatıyı yunanca yaptırıp (performanslardaki beyaz kıyafetlerle) evripides'e de selam çakmış yönetmen.

    sesini kısıp arka planda açın başka işle meşgulken, çok bir şey kaçırmazsınız.
hesabın var mı? giriş yap