• (bkz: serefsizim aklıma geldiydi)
    edit. ilk entri buhar olmuş amme hizmeti olsun.

    günümüz gönül ilişkilerinde/evliliklerde kadının rolünü tanımlayan, anlatan çarpıcı bir teoridir.

    konuyu özetleyerek anlatmaya çalışayım. bu teori, mgtow felsefesinin aydınlattığı bir bilinçle kadının modern dünyadaki rolünü analiz ettiğimizde karşımıza çıkan korkunç gerçeği anlatır.

    yani, günümüz modern kadını, erkekleri hizada tutmak ve erkeklerin yaratıcılığını, üretimini, gelişimini baskılayarak onların sisteme/politikacılara/siyasetçilere/sistemin lordlarına itaat eden köleler olarak varlığını sürdürmeleri için görevlendirilmiş bir gardiyandır.

    daha net anlaşılması için bir örnek veremeye çalışayım.

    siz şimdi çok yetenekli ve girişimci ruhlu bir gençsiniz diyelim. hayalleriniz var, iş kuracaksınız, büyüyeceksiniz, icatlar, keşifler yapacaksınız, ürünler ve hizmetler üreteceksiniz...

    bu motivasyon, aslında her genç erkeğin içinde var olan bri tutkudur ve on binlerce yıldır insanlığın gelişimini hep bu motivasyon sağlamıştır. yeni kıtaların keşfi yeni bilimsel icatlar, teknoloji, medeniyet hep bu motivasyon sayesinde mümkün olmuştur.

    yani şöyle düşünün... vikinglerin efsanevi lideri genç yaşında kafayı takıp, bu toprakların batısında, denizin ilerisinde bereketli topraklar olduğuna dair efsaneler var ve ben denizleri aşacak özel bir gemi yapıp gidip oraları keşfedip tarım yapacağım diye kafaya takmasa... vikingler, yani kuzey avrupa toplumları o soğuk ve çorak kuzey avrupa adalarından hiç çıkabilecekler miydi?

    ya da tesla adında genç bir adam, bu elektrik ve enerji dediğimiz hadisenin, bildiğimizin çok ötesinde sırları var diye kafaya takıp beynini, enerjisini, mesaisini bu merakına odaklamasa, tesla'nın keşfettiği bilimsel verileri insanlık ancak 100 sene sonra keşfedebilecekti ve medeniyetimiz muhtemelen şu anda 100 yıl geride olacaktı.

    ya da, bill gates isminde gözlüklü, sivilceli, herkesin nerd diye alay ettiği bir çocuk, bilgisayarların sadece fabrikalarda çalışan soğuk iş makineleri olmasına gerek yok diyerek, kendini o bilgisayarları herkesin anlayabileceği ve kullanabileceği bir işletim sistemi geliştirmeye adamasaydı, siz şu anda eliizdeki telefonlarla whatsapp'tan nuriye'ye naber güzellik diye yürüyebilecek miydiniz? hayır.

    fakat, bu noktada önemli bir detay var, onu görebiliyor musunuz? bu keşifleri, icatları yapanlar hepsi de tüm bu başarılarını kadınlardan uzak oldukları dönemlerde yapmış insanlar.

    yani etraflarında, "nuri beni seviyorsan, bana yüzük alırsın. beni seviyorsan gelip beni ailemden istersin, beni seviyorsan o işle uğraşmayı bırakıp bi mağazada işe girersin, maaşın belli olur, kredi çekip evimizi kurarız, düğünümüzü yaparız," diye kafa düdükleyen kızların olmadığı adamlar bunlar.

    dikkat ettiyseniz, çevrenizde bir kız belirdiği andan itibaren, yaratıcı enerjinizi sülük gibi emmeye ve sizi sabote etmeye başlıyor. sizi, yaratan, geliştiren, üreten bir erkek olmaktan alıkoyup sizi hizmet eden bir uşağa çevirmeye başlıyorlar. elbette, sözüm yanlış anlaşılmasın, maaşı, bordrolu bir iş uşaklıktır demiyorum ama yaratıcı enerjiniz ve girişim cesaretiniz olduğu sürece, girdiğiniz işte de, şirkette de yaratıcılığınızla fark yaratır, katma değer yaratır, rakip firmaları sollayan ürünler geliştirirsiniz ve o şirket içinde değeriniz artar, geliriniz artar, kariyeriniz büyür. ama bunun için bile, cesur olmalı, mesai harcamalı, zaman harcamalı, enerji harcamalısınız.

    fakat ne yazık ki, başınızda gardiyan bir kadın durduğu sürece, o enerjiyi, o zamanı, o mesaiyi yaratıcı enerjinize yönlendiremezsiniz.

    çünkü gardiyan kadın, küçük yaşlarından itibaren prenses masallarıyla beyni yıkanıp robotlaştırılmış bir kurbandır ve görevi de evlendiği adamın düzenin kurallarına uyup sıradan bir hayat yaşayarak, mevcut düzeni bozabilecek girişimlerde bulunmasını engellemesidir.

    düşünsenize, koskoca siyasi partiler, dini kurumlar, devletler tıkır tıkır işleyen bir düzen kurmuşlar, aşağıda çalışan milyarlarca keriz var, bunların sürekli sorgulamadan ve itiraz etmeden çalışıp yarattoğı üretimi sayesinde dünya nüfusunun %1'inden azını oluşturan elitler lüks ve sefahat içinde yaşıyor. ama her zaman için, bu düzeni bozabilecek bir martin luther çıkıp, papa'nın söğüşlediği kitenin yarısını uyandırıp akıllandırabilir.

    bunun gibi felaketlerin yaşanmaması ve insanların düzenden/sıradan/sürüden çıkmaya cesaret edememesi için tüm bu insanların başına bir gardiyan dikmek gerekir. işte o gardiyan, sevgilinizdir, karınızdır, hayatınızdaki kadındır.

    siz ne zaman farklı bir girişimle cesurca bir hamle yapıp sürüden ayrılacak gibi olsanız, gardiyanınız gelir ve der ki: "necati eğer bunu yaparsan, işsiz kalabilirsin, maaşını alamazsın, bana ve çocuğuna zaman ayıramazsın ve o zaman evliliğimiz bozulur ve haliyle artık benim pembiş kukişkomu da pompişleyemezsin. eğer seni sevmeme devam etmemi istiyorsan, sürünün içinde kal, itaat et ve her ay garanti maaşını alıp benim pahalı mücevherlerin, tatillerim, gösteriş merakım için taksitleri ödemeye devam et. yoksa bay bay anam."

    20'li yaşlarda, sokacak delik aradığınız en abazan dönemlerinizde ne yazık ki, hepiniz bu tuzağa düşüyorsunuz ve o kızın kukişkosunu pompişlemek için ömrünüz boyunca altından kalkamayacağınız borçların altına giriyorsunuz. ileride o borçları artık kapatabilecek ekonomik gücünüz olsa da bu kez yasal olarak sizi mahkum ediyorlar ve ömür boyu nafakalarla yine sürüden çıkmadan itaat etmenizi sağlıyorlar.

    gördüğünüz gibi, siz aslında salak salak gidip bir kadına aşık olup onunla hayat arkadaşlığı kurmayı, aile kurmayı, mutlu, huzurlu, sevgi dolu bir yaşam kurmayı planlarken, aslında o kız, küçük yaşından itibaren öğrendiği, televizyonlardan, medyadan beynine enjekte edilmiş prenses sendromu ile kendini sizin gardiyanınız olarak konumlandırıyor ve bir daha ömür boyu o çukurdan çıkamıyorsunuz.

    bir dahaki sefer, sizden gelinlik, düğün, mücevher, hediye, gösteriş isteyen sevgilinize iyi bakın... benim sözlerime, uyarılarıma değer vermiyorsanız, kendin gözlerinizle görün... o kıza, mualla ben işi bırakıp hayallerimin peşinden gideceğim ve girişimde bulunacağım, kendimi eğiteceğim, sevdiğim işi ve uğraşı yapmak için iki sene, üç sene parasız kalacağım, zor şartlarda yaşayacağım deyin...

    bakalım ne cevap alacaksınız?

    ayrıca şunun da altınız çizmemiz lazım genç dostlarım...

    kadınların gardiyanları olduğunu anlayabilecek erkeklerin sayısı çok fazla değil. yani, bağcılar'da bilardo salonunda elinde sigarasıyla delikanlıcık oynayıp mahalledeki kezbana düğün yapmak için babasından para dilenen bir apaçinin, gardiyan kadın teorisini anlaması, mgtow'u çözümleyebilmesi, kendini modern dünyanın kurban damat rolünden kurtarabilmesi mümkün değil. dolayısıyla, dünyadaki ütün erkekleri kurtarmamız da mümkün değil.

    ama siz, hayatınızda bir seçim yapma dönemindesiniz. okumuş, eğitimli, kafası basan bilinçli gençlersiniz. hayatınıza bir yön verme dönemine girdiniz. şimdi bir seçim yapacaksınız... hayatınızdaki kritik seçim de şu:

    bağcılar'daki bilardo salonunda sigara içip kezban komşu kızıyla evlenecek keriz damat mı olmak istiyorsunuz, yoksa hayatınızı yüksek bir bilinçle, okuyarak, öğrenerek, gelişerek, üreterek, mutlu ve sağlıklı bir farkındalıkla yaşayan güzel adamlar mı olmak istiyorsunuz?

    seçim sizin.

    unutmayın, kadınlar sevgiliniz değil gardiyanınızdır, dostlar.
  • haluk leventin aşkın mapushane şarkısı yukarıda yazan o kadar paragraftan daha mantıklı bence
  • (bkz: misogyny)
  • bence teori gardiyan "sermaye" teorisi olarak öne sürülseydi daha mantıklı olurdu. kadınların erkek üzerindeki baskısını* doğuran da sermaye sahipleri olabilir keza şart teorisi sosyolojide çok daha etkili.
    küçük çapta çözüm ne diye sorarsanız; üreten, emeğin gücünü öne çıkaran ikili ve toplumsal ilişkiler yaratmak. yani her alanda örgütlenmek.
  • 3. dünya savaşı taşlarla sopalarla yapılmayacak, kadın-erkek arasında çıkacak bu gidişle.

    iki cinsiyet arasındaki manipülatif teoriler aldı yürüdü. diğer örnekler için (bkz: mgtow),
    (bkz: the red pill)

    edit: imla vb.

    büdüt: einstein’ın sözüne gönderme yapmıştım.
    ama söz, dördüncü dünya savaşıymış. aklımda üçüncü diye kalmış.
    (bkz: einstein ve dördüncü dünya savaşı)

    uyarı için yossi kohenhs’e eyv
  • of aşırı haklı teori.

    neler neler yapacaklar da aslında efso yaratıcı, girişici, hayata dair deli meraklar sahibi erkeklerimiz, işte hep bu kadınlar...

    benim bi sevgilim mesela, dünya doğal enerji kaynakları üzerine çalışmaları ile tam nobel alacakken, ben girdim devreye.

    bi diğeri, ışık hızında yolculuğa dayanıklı malzeme üretimi için tübitak'tan destek almıştı, ve hop, yine ben.

    beyinleri bana kadardı zaar.
    var yani çok var bunlardan.

    ___________________

    edit: yeşillendiren arkadaşların şu yazıdaki esas anlamı çıkaramayışlarından da üzülerek anlıyorum ki o "enerji parçacığı" zaten ölü.
    şimdi sen bu ölü et parçasına "hep kızlar yüzünden oldu" desen n'olur demesen n'olur.
    kişinin yaratıcı enerjisini tek başına başka bir insan yok edemez; o yaratıcılık okul ve aile sayesinde yıllar içerisinde törpülenir ve yok edilir. sistem bunu destekler evet; ama burada kadın değil evlilik kurumunu içselleştiren toplumlar (yani neredeyse bütün toplumlar) suçludur.
    ben hiç ölümle tehdit eden "kezban" görmedim, ketlendiğini düşünen yoluna pekala devam edebilir. etmiyorsa zaten yolu yoktur ve bu onun kendi kabahatidir.
    kadın için de erkek için de evlilik ve evliliğin getirdiği ritüeller dünya saçmasıdır.
    belki de biraz o yaratıcılığı geri kazanmak için paslanmış beyinleri tekrar işletmeye başlamak gerek; çeşitli beceriksizlikler ve üşengeçlikler yüzünden harcanan hayatların suçunu başkasına atmak yerine sorumluluğu almak gerek.

    en sevdiğim kuzenim tam da "koşarak kaçın" diye tabir ettiğiniz bir kadının ağına düştü.
    yani en azından biz böyle zehirli bir ağa düştüğüne inandık, inanmak istedik.
    bütün ailesini ve arkadaşlarını satmasını, aniden kızın kontrolüne geçip onun istediği şeyleri yapıp istemediklerini yapmamasını, 40 yıllık arkadaşlarıyla akrabalarıyla sırf kız istemiyor diye görüşmeyi kesmesini falan hep kıza bağladık, kıza küfrettik. üstüne hemen evlenmeye karar verdiler, şimdi kız ne isterse alınıyor ne isterse yapılıyor çünkü bizim oğlan bunları kendi isteği gibi sunuyor vs.
    sonra düşündük ve esas beyinsizin bizim kuzen olduğuna karar verdik. kızın ne suçu var ki? karakterini çıkarıp bir askıya asan, nazi askeri gibi davranmaya başlayan bizim oğlan; ve kız da herhangi bir şeyle tehdit de etmiyor çocuğu.
    bir konuşmamızda neden böyle kendini kaybettiğini, neden böyle saçma bir kurumun üyesi olmak üzere evlendiğini ve özgürlüğünü kısıtladığını kibarca sorguladığımda, bana "bıktım başıboş ve yalnız dolanmaktan; belki de benim böyle kontrol edilmeye ihtiyacım vardır; belki de birinin benim yerime karar veriyor olması kolayıma geliyordur; belki de bunu istiyorumdur" demişti.
    o an ayıldım. evet, olabilir, bana göre korkunç olan şey onun esas istediği şey olabilir ve ben buna saygı duymak durumundayım. yarın bir gün bu kız tarafından üzüldüğünde de yanında olmak durumundayım çünkü o benim en sevdiğim kuzenim.
    zor oldu ama kabul ettim; bana bir ders verdi bu olay.

    -kendi ideal hayat ve ahlak tarzımıza uymayan kimseyi yargılayamayız.
    -kendi hayatımızın, seçimlerimizin ve davranışlarımızın sorumluluğunu başkasına atamayız.
    -yaşamımızdaki beceriksizliklerin ve açlığın içimizde doğurduğu öfkeyi kendimiz yerine böyle başka gruplara bir de genelleyerek attığımızda cidden acınası oluyoruz.

    tüm bunlar kadınlar için de birebir geçerli; onu da başka zaman yazarım.
    (ait olduğum grubun pozitif ayrımcılığını yaptığımı düşündüğünüzde ve bunu da feminizm sandığınızda ayrıca gülüyorum; bakın artık kütüphaneye falan da gitmek gerekmiyor; "google" diye bir şey var çok güzel, yazıyorsunuz, okuyorsunuz, öğreniyorsunuz hemencik)
  • (bkz: el mahkum göt gardiyan) diye bir deyim var dilimizde.

    derin anlamları varmış demek ki.
  • james clerk maxwell evli çocuklu, euler evli çocuklu, bach evli çocuklu bu adamlar olmasa bugün teknik sanat gibi şeylerde fersah fersah geri olurduk.

    nerd olmak çok fazla bir enerji dalgalanması yaratmıyor bünyede esasen. düzenli insan her türlu o düzeni kuruyor. aşırıya kaçmak gerekmez. isteyen kaçar.
  • sözlükten avukat arkadaşlar yardım etsin de boşasın bu arkadaşı. ne bitmez derdi varmış:)
  • bu erkekler hep mağdur, hep mağdur arkadaş. yani öyle bir yazıyorlar ki, kadınlar ellerinde kalaşnikofla milleti zorla evliliğe, babalığa sevk ediyor. istemiyor musun, ayrıl bitsin. bu kadar basit ya... karanlık perdelerin arkasında sistemi tıkır tıkır işleten sözüm ona elit oyun kurucuların hilelerine alet olmak istemiyor musun, ayrıl kurtul güzel kardeşim.

    dünyada keşifler de, araştırmalar da, icatlar da hala devam ediyor, durmuş değil, bitmiş değil. bu süreçlerin parçası olan çeşit çeşit insan var. kadın-erkek, lgbti - düzcinsel, genç-yaşlı, zengin-fakir, doğulu-batılı, evli-bekar, çocuklu-çocuksuz. 21. yüzyılın atılım ve keşifleri devam ederken sen bunun neresindesin güzel kardeşim? internette "kadınlar şeytandır!!!" yazıp sağa sola tükürük saçmak dışında dünya üstündeki vasfın nedir senin? çevrende evlilik delisi, çeyiz sandığı manyağı kadından başka kadın yoksa acaba sorun biraz da senin bu çevrenin bir parçası olmayı seçmen ya da bu çevrenin bir parçası olmaya devam etmenle ilgili olabilir mi?

    kadınları suçladığın bu dar pencerede hemcinslerine baktığında ne görüyorsun? geleceğin einsteinlarını, teslalarını, aziz sancarlarını mı yoksa doblosuna osmanlı tuğrası çıkartması yapıştırıp hafta sonu çocukları avm'ye götürüp burger king'de tıkındıracak sosyal medya delisi göbeği kendinden önce giden herifleri mi? bir toplumda iki cinsiyet de birbirine paralel ilerleme gösterir. kadınlar bu kadar berbat yetiştiriliyorsa erkekler mürebbiye ve lala eşliğinde 6 dil ve kılıç eğitimi almıyor.

    okumak, üretmek mi istiyorsun. buyur yol senin. kolundan tutan yok. işine gelince doğuştan getirdiği fiziğiyle erkeği göklere çıkaran zihniyet iş başarısızlıklara geldiği zaman "eme hörmönlerimiz..." diye ağlıyor, ulan o hormon dediğin şey bizde de var. bizimki de bir aile kurup çocuk yapmamız için çalışıyor. senin azgın semih hallerin de en nihayetinde dünyadaki doğal hayatın devamını teminden ibaret, kaldı ki 30 yaşından sonra erkekler de yavaştan çocukları sevimli bulmaya, evlenme hayalleri kurmaya başlıyor. hatta türk erkeğinin muadili diğer erkeklere göre daha fazla evlenme delisi olduğunu söylemekte hiçbir yanlış yok. 20li yaşlarda evlilik ne yeaaa diye gezen herifler kıyın kıyın yaş 30'a yaklaştıkça ana everin beni diye triplere giriyor. dünün foolish casanovası herifler bile bir bakmışsın sana whatsapp'tan düğün davetiyesi gönderiyor.

    çünkü bu ülkede evlilik kadın için olduğu kadar erkek için de statü göstergesi. evliliği kadınların direttiği bir şey olarak görmek isteyen kör zihniyet hemcinslerinin bekar erkeklere olan tutumunu hiç görmüyor nedense... yirmili yaşlarda her şey güzel de, 30'unda 40'ında evlenmeyen adama "acaba kısır mı, gey mi, iktidarsız mı?" geyiği yapan, hatta bekar adamı güvenilmez bulup belli bir yaştan sonra iş vermeyen, ailecek yapılan kalabalık etkinliklere çağırmayan da yine sizsiniz. "sonuçta bekar adam..." deyip güvenmiyorlar, karısına kızına yaklaştırmıyor kimse sizi, hiç mi fark etmiyorsunuz bunları... evliliğin sadece kadınların safsatası olduğuna yalnızca ergenler inanır. bu ülkede evlilik erkekler içinde de gayet aranan şartlardan biridir. ha 17 yaşında aramazsın, ama 27 yaşından sonra yavaş yavaş arkadaşlarını evliler/bekarlar olarak ayıklarsın...
hesabın var mı? giriş yap