*

  • marcel proust'un 1896 yılında eğitim bakanlığı yaptığı dönemde yazmış olduğu ilk kitabı. ve ilk kez dilimize çevrildi. alakarga yayınları tarafından hazlar ve günler adıyla yayımlandı.
  • a la recherche du temps perdu'ye ısınma turları.. uzun bir soluktan önce nefesin kesilmesi. proust'un nefesiyle serinlemek için;

    "çiçeklerinizi çıkarıyor, saçlarınızı kaldırıyor, mücevherlerinizi yoluyor ve teninize ulaşıyorum; öpücüklerim kumların üstünü kaplayan deniz gibi bedeninizi kaplayıp dövüyor, ama size ve dolayısıyla mutluluğa ulaşamıyorum. sizden ayrılmam gerek, tek başıma, daha kederli halde eve dönüyorum. bu son musibeti suçlayarak temelli yanınıza dönüyorum; son yanılsamamı da söküp attım, temelli mutsuzum.

    bunu size söyleme cesaretini nasıl buldum bilmiyorum; böylelikle bütün hayatımın mutluluğunu, en azından tesellisini acımasızca geri çevirmiş oldum; çünkü mutlu güveniyle bazen hala beni sarhoş eden gözleriniz bundan böyle sadece basiretinizle hüsranlarınızın önceden sizi uyarmış olduğu hazin hayal kırıklığını yansıtacak. birimizin diğerinden sakladığı bu sırrı yüksek sesle telaffuz ettiğimize göre bizim için mutluluk söz konusu olamaz artık. umudun tarafsız hazlarından da yoksunuz bundan böyle. umut bir inanç eylemidir. biz onun inanılırlığını suistimal ettik; umut öldü. hazdan vazgeçmişken kendimize büyü yapıp umut besleyemeyiz. umutsuzca ummak bilgelik olurdu, ama mümkün değil.

    ama gelin yaklaşın bana sevgilim. gözyaşlarınızı silip bakın bakalım, gözümdeki yaşlar mı görüşümü bulandırıyor bilmiyorum ama sanıyorum şurada, arkamızda koca koca ateşler yakılıyor. ah, canım sevgilim, ne çok seviyorum sizi! verin elinizi, çok da yanaşmadan şu güzel ateşlere doğru gidelim... bu bizim iyiliğimizi isteyen ve şu anda da bize çok yardımcı olan müsamahakar ve güçlü "hafıza" olsa gerek sevgilim."
  • ölüm, tutku, ihanet, dostluk, kıskançlık, aristokratik yüzeysellik, aşk ve hayallerle ilgili bir çok keyifli hikayenin yanında, cuyp ve van dyck gibi ünlü ressamları, chopin ve mozart gibi büyük bestecileri anlatan şiirleriyle proust, entelektüel birikimini de ortaya koymuş.
    başarılı bir mizahla yazılmış bazı hikayeleri de kitabı okumak için sağlam sebeplerden biri. tıpkı “fabrice’nin metresleri” öyküsünde olduğu gibi:

    “fabrice’nin metresi zeki ve güzeldi; bu iki özelliği onu perişan ediyordu. “keşke kendisinden bu kadar emin olmasaydı”, diye şikâyet ederdi. “zekâsı bana göre güzelliğini bozuyor. jaconda’ya her baktığımda ne kadar ince olursa olsun, eleştirel bir bakış açısı duymak zorunda kalırsam ona nasıl aşık olabilirim?” jaconda’yı terk etti dolayısıyla. güzel ve budala olan bir başka metres tuttu. lakin onun da zarafetten inanılmaz şekilde yoksun oluşu, fabrice’nin onun çekiciliğinin tadını çıkartmasını sürekli engelliyordu. derken metresi zekâsını geliştirmeye heves etti, pek çok şey okudu, bir bilgece donuştu ve ilki kadar entelektüel hale geldi, ancak daha az serbestlik ve tuhaf beceriksizlikleriyle birlikte. fabrice sessiz olması için ona yalvardı; fakat konuşmadığında bile, güzelliği acı verici biçimde aptallığını yansıtıyordu... sonunda fabrice, zekâsı sadece daha ince bir zarafetle ortaya çıkan, yalnızca yaşamla tatmin olan ve doğasının çekici gizemini kategorik gözlemlerle ziyan etmeyen bir kadınla tanıştı. çevik ve zarif hayvanlar gibi derin bakışlara sahipti bu kadın ve sanki sabahları hatırladığımız, muğlak ve dokunaklı rüyalar kadar rahatsız ediciydi. ne var ki o, diğer iki metresin fabrice için yapmış olduğunu yapmayı kendine dert edinmedi: fabrice’yi sevmedi.

    beatrice’yi sonsuz dek seveceğine inanan, inanmak isteyen fabrice, altı ay boyunca aşık olduğu hyppolyta, barbara ya da clelie’yi de sonsuza dek seveceğini düşündüğünü, sevmeyi istediğini hatırlar. beatrice’nin nitelikleri arasında tutkusu öldükten sonra da onu görmeye devam edeceğine inanmasını sağlayacak bir sebep bulmaya çalışır, zira bir gün, onu görmeden yaşayabileceği düşüncesi, ebedilik yanılsaması sunan bir hisle uyuşmaz niteliktedir. ayrıca ihtiyatlı bir bencil olarak, tümüyle – tüm düşünceleri, eylemleri, geçici gayeleri ve gelecek planları ile- kendisini, geçici bir arkadaşa adamayı göze alamaz. beatrice oldukça akıllıdır ve muhakemesi kusursuzdur: fabrice, “artık ona aşık olmadığımda, onunla insanlardan, kendisinden ve ona olan hükmü kalmamış (böylelikle daha dayanıklı bir arkadaşlığa dönüştürülerek yaşayacak olan) aşkımdan konuşmak ne kadar da keyifli olur”, diye umut eder. fakat beatrice’ye duyduğu tutku sona erdikten sonraki iki yıl boyunca onu görmeye gitmez, onu görme arzusu da hissetmez. bir gün onu arar; bir sigara içecek kadar, on dakika kalır yanında. çünkü gece gündüz, istisnai şekilde zekâdan yoksun fakat altın sarısı saçları ıtırlı çimenler gibi kokan ve gözleri iki çiçek kadar masum olan giulia’yı düşünmektedir.”
  • "ellerinin mutlulukla ya da gerginlikle sıktığı yüzeylerinizdeki kırışıklıkları koruyorsunuz; kitabi ya da hayati bir kederle döktüğünüz gözyaşları belki hala içinizde hapsolmuş duruyor; onun gözlerini ışıldatmış ya da incitmiş gün ışığı sizlere bu sıcak renkleri bahşetmiş. size ürpererek dokunuyorum, ifşaatınızı sabırsızlıkla bekliyor, sessizliğinizden kaygı duyuyorum. heyhat! belki o da siz büyüleyici, narin varlıklar gibi, kendi zarafetinin duyarsız ve bilinçsiz tanığıydı. belki en gerçek güzelliği benim arzumda saklıydı. o hayatını yaşadı ama belki bir tek ben onun hayatını düşledim."
  • bir hediye. "aşkın kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir. şu veya bu şekilde." diyordu, ahmet hamdi tanpınar. proust ise bardağın dolu tarafını görmüş; "aşkla tanışmanın tek yolu"nun aşk acısını tatmak olduğunu söylemiş, bu kitabın bir yerinde ya da her yerinde.
  • "kötü müzikten* nefret edin ama onu küçümsemeyin. kötü müzik iyi müzikten çok daha fazla ve çok daha tutkulu biçimde çalınıp söylendikçe, gitgide iyi müzikten çok daha fazla düş ve gözyaşıyla dolmuştur. ona bu yüzden saygı duyun. sanat tarihinde yeri olmadığı halde toplumların duygusal tarihinde muazzam bir yer kaplar. kötü müzik aşkı demiyorum, ama saygısı, yalnızca zevk sahibi olmanın hayırseverliği ya da şüpheciliği diyebileceğimiz şeyin bir şekli olmakla kalmaz, aynı zamanda müziğin önemli toplumsal rolünün de bilincidir. bir sanatçının gözünde hiçbir değeri olmayan kimbilir kaç ezgi, romantik gençler ve sevdalı genç kızlar güruhunun seçme sırdaşları arasında yer alır. (...) kullanılmaktan aşınmış bir kötü romanslar kitabı bizi bir mezarlık ya da köy gibi etkilemelidir. evlerin bir üslubu yokmuş, mezarlar zevksiz yazılarla süslerin arasında kaybolmuş, ne gam!" marcel proust - les plaisirs et les jours (kötü müziğe övgü yazısından)

    "venezuela asıllı fransız besteci, piyanist, ses sanatçısı, orkestra yöneticisi (1875-1947). (...) proust'un mektuplarında, makalelerinde, anlatılarında, jean santeuil'de, hazlar ve günler'de reynaldo hahn adına çok sık rastlanmakla birlikte ilginçtir, kayıp zamanın izinde'de adı hiç geçmez. (...) aralarında bakış açısı ve beğeni farklılıkları olsa da proust, dostu hahn'ın melodi yaratma yeteneğinin ve müziğini yaptığı metinleri seçmedeki zekasının farkındadır. (...) reynaldo hahn yaşamının son yıllarında güzel sanatlar akademisi'ne seçilmiş ve paris operası'nı yönetmiştir." mehmet rifat - ruhların iletişimi proust ve müzik
  • desire makes everything blossom;

    possession makes everything wither and fade.
  • tanım=(bkz: marcel proust) 'un sosyeteyi zenginliğin renkli dünyasının gri yönlü arka dünyasını anlattığı 20 yaşında yazmış olduğu muazzam bir eseridir.

    hazlar aşk coşku , geri dönüşler ve muazzam doğa, sanat, insan betimlemeleriyle proust’un kalemiyle tanışmak isteyenler için de çok güzel bir başlangıç olduğunu düşünüyorum.tabiki proust dili herkese hitap ediyor diye de bir kaide yok tahliller yorabilir başta alışkın değilseniz;ama zamanla açılıyor.kayip zamanın izinde kitabının habercisi zaten bu eseri.kitabin önsözünde proust eserini şöyle anlatıyor ;

    “vicdanı hassas kişilerde ahlaksızlığı tasvir ettim. dolayısıyla iyiliği hedeflemeyecek kadar zayıf, kötülüğü tam tadına varamayacak kadar asil olan ve ızdıraptan başka şey tanımayan bu insanlardan bu küçük denemeleri arıtacak kadar samimi bir merhametle söz ettim” diyerek bahsettiği kitap, mensup olduğu ‘sosyete hayatı’na getirilmiş, eleştirel bir bakıştır.

    aslında bu tanımı jack london'un "çalışmadan oyalanan işsiz zenginlerin yarattığı bir şey." olarak tanımladığı kavram olan sosyete üzerinde bende bu şekilde düşünüyorum. daha üç kuşak öncesine kadar büyük babaları işçilik yapan, sonradan şans eseri zenginleşen köylü sınıfının yeri genel de sosyete oluyor.kutlama yapmayı ve fotoğraf çektirmeyi pek seven instegram sosyal medya için yasayan ışıltılı dişler habitatı olarak görüyorum bugün.iyi yerlerde eğitim almanın entelektüel ve görgülü olmaya yetmeyeceğinin kanıtı olan süredir yine.
    proustun kitapta dediği gibi ;evet, ruhunuz tolstoy’un ifadesiyle karanlık bir orman" onu ne kadar parayla eşyayla guzel vücutlu kadınlarla erkeklerle renkli göstermeye çalışsanız da öyle bunun farkındasınız.
    hani bir söz var ya aslında demek istediklerimin çoğunun özeti olur; iktidar kimse sosyete odur." (fgth)

    yukarda dediğim gibi aşk,doğa,ölüm,dostluk,ihanet,kıskançlık,ölüm vs gibi yönlerin olduğu bir çok keyifli hikayeyle beraber yine cuyp ve van dyck gibi ünlü ressamları, chopin ve mozart gibi büyük bestecileri anlatan şiirleriyle proust, entelektüel birikimini de bu güzel eserine yine yansıtmış.en çok begendigim hikayeye gelirsek:"fabrice’nin metresleri” oldu.

    tavsiye eder iyi okumalar dilerim
  • bundan böyle sizi asla göremeyeceğim, asla... ancak ruhum görebilecek sizi; bunun için de aynı anda birbirimizi düşünmemiz gerekir. ben canınız isterse girebilirsiniz diye ruhumun daima size açık olması için hep sizi düşüneceğim.

    s.28
hesabın var mı? giriş yap