*

  • 1990'ların başlarında yedikleri büyük operasyonla birlikte kadrolarının hemen hemen hepsi cezaevine girmişti. uzun yıllar da cezaevinde kaldılar.
    bu operasyondan sonra örgütlenmelerine ve faaliyetlerine devam edebildiler mi bilemiyorum. feshedildiğini duymadım ama faaliyet yürüttüklerini de duymadım.
  • "184lükler" sözcüğü de üzerindeki adlandırmalarındandır.
  • devrime en büyük katkıları koca bir külliyatı üşenmeden internet ortamına aktarmalarıdır.
  • thkp-c/hdö'dür tam adı. acilciler de adlandırılırlar.
  • paramiliterlerin adı ile karışmış herhalde, katiller sürüsü denilirken. oysa ki karışacak gibi de değil.

    kendileri ile ve diğer şehir gerilla eylemlerinde bulunan örgütler için de geçerli olan tanım için bkz verirsem;

    (bkz: #15938369)
  • katiller sürüsü tanımlanmış. (can babanın sözlerinin can yücel'in kişiliğinde görülebilecek değerleri karalamak için kullanılması da bir ironi sanırsam) ilk önce örgütün "silahlı mücadele" verdiğini hatırlatalım bu noktada; silahlı propoganda'yı ise yöntem belirlemiştir, tüftüf ile silahlı propoganda yapılmadığı gibi silahlı mücadele de silah ile olur; bu savaşı ise örgüt başlatmadı, örgüt karşılık verdi. bu noktada türkiye ve dünya tarihine bakmak lazım; çağımızda da önceki çağlarda da olduğu gibi egemenler, kapitalizm özelinde ise önce "mösyö burjuvazi" ateş etmiştir; çarpık ve dışa bağımlı kapitalizmde ise önce işbirlikçileri ateş etmeyi üstlenmiştir.

    ara not koyayım burada; paramiliter yapılanmaların ya da sağ karşı-devrimci çeteleşmenin (ve ölüm mangalarının) sempatizanlarının "katillik" suçlamaları başlı başına ironik bir şey, açıkcası hesap verilecek yer de terör yaratmaktan başka işlevi olmayan neo-faşist ve gerici paramiliter işbirlikçilik savunusunun yargı kürsüsü değil, ancak bir yanıt gerekli şu noktada.

    bu noktada, örneğin mlspb özelinde, taktik hatalar ve doğrudan hedef olmayanları hedef yapma vardır. (insanların oğulları ve ya kızları hedef değildir.) ancak eylemlerin meşruiyeti, nedeni, hedefi gözetmeden "katiller sürüsü" tanımlaması yapılacak ise, dünyadaki her savaşım katiller sürüsü'nün ürünü, şu an kazanılmış bulunan haklar ise "katiller sürüsü" sürülerinin kazandıklarıdır, ki içinde yaşadığınız vatan da dahil olmak üzere buna. insanlık tarihi bunu anlatmaktadır. burada bolca laf edilebilinir, başlık bunun hakkında değil.

    örgüt üzerinden silahlı ve hatta silahsız olsun tüm toplumsal hareketleri karalama girişimi var, yanıtım buna olacak kısmen.

    neyse; noktadan devam edelim;

    "bir siyasal örgütün gerçek niteliğinin, onun eyleminin muhtevasıyla belirlendiğini herkes bilir. (kulkke - “bir örgüte karakterini veren eyleminin muhtevasıdır.” lenin) ancak eylemin muhtevasının nasıl belirlendiği, hemen hemen hiç önemsenmeyen ya da daha sık yapıldığı gibi, unutulan bir konudur. bu da kaçınılmaz olarak eylem biçimlerinin öne çıkmasına ve bunlara bakarak bir örgütün niteliğine ilişkin saptamalar yapılmasına yol açmaktadır. "

    laf kalabalığına gerek kalmadan, somut durumun soyut tahlilini yapıp, sorunu ortaya koyup çözümü belirlemiş ve bu doğrultuda hareket etmiştir. bu açıdan, yapılanların meşruiyeti, ilk olarak değerlendirmenin doğruluğu tartışmasına bağlıdır nesnel olarak.

    özetlersek kendi ağızlarından;

    "ülkemiz emperyalizmin hegemonyası altında bulunan ve yeni-sömürgecilik yöntemleriyle geliştirilmiş çarpık bir kapitalist ekonomiye sahip, burjuva anlamda demokratik hak ve özgürlüklerin bulunmadığı geri-bıraktırılmış bir ülkedir. iç dinamik, çarpıtılarak dış dinamiğe (emperyalizm) tabi kılınmış ve bu dış dinamikle "yukardan aşağı kapitalizm" geliştirilmiştir. bu gelişme ülke içinde merkezi otoritenin egemen olması sonucunu doğurmuştur." [*]

    özet olarak saptanan sorun bu. çözümü de saptanmış; bu yapının değiştirilmesi, terimselleştirirsek bağımsızlık ve demokratik halk devrimi. bu da bir iktidar sorunu; burada ise yöntem sorunu var, yani şiddet. onun açıklamasını da ekleyeyim kendi ağızlarından;

    "bir ülkede mevcut toplumsal düzenin değiştirilmesi nasıl mümkün olabilir? herşeyden önce bu soru yanıtlanmak zorundadır. bir toplumsal düzen, eğer tarihsel olarak geri ise, yani üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çelişki antagonizma kazanmışsa değiştirilebilinir. bu nesnel koşulların olduğu bir çağda, bizim gibi "yoğun bir şehirleşmenin ve gerçek bir sanayileşme değilse bile, az çok gelişmiş bir hafif ve orta sanayinin bulunduğu ülkelerde ... şehirlerin ideolojik etkisi, barışçıl usullerle örgütlenmiş kitle savaşları umudunu" (che) yaratır. (abç) (bu durum ifadesini suni denge kavramında bulur.) ancak bu barışçıl mücadeleyle, egemen sınıfların ve emperyalizmin ülkede köklü bir değişikliği "kabul" etmesi ve bu değişikliği yapacak güçlere politik iktidarı yasal yollarla devretmesi olanaksızdır. bu, dünyada tüm gerçek halk devrimlerinin öğrettiği bir gerçektir. tersi bir düşünce, halk kitlelerinin sırtından geçinen ve bunun bilincinde olan sömürücülerin "insan olduklarının bilincine" ulaştırılmasından öte bir değer taşımaz. çünkü bu sömürünün nesnelliğinin unutulması demektir. her zaman üretim ilişkileri, tek tek bireylerin ve sınıfların iradelerinden bağımsızdır ve insanlar bu ilişkilerindeki konumlarına göre hareket ederler ve buna uygun bilince sahiptirler. "insanların bilinci varlıklarını belirlemez, tam tersine toplumsal varlıkları bilinçlerini belirler". (marks) küçük bir azınlığın büyük halk kitlelerinin üzerindeki egemenliğini ortadan kaldırmanın tek yolu şiddete dayalı bir devrimle mümkündür.

    toplumların tarihinin gösterdiği gibi, "yeni bir topluma gebe olan her toplumun ebesi şiddettir". egemen sınıfların varlıklarını korumak için kullandıkları zor karşısında, ezilen sınıfların yapabilecekleri ilk ve tek şey bu zoru alt etmektir. sözün özü, gerçek bir halk hareketinin zaferi, onun bir devrim yapmasıyla mümkündür ve devrim bir zor eylemidir." [*]

    burası da zorun nesnel gerekliliği ve şiddetin kullanımının nedenselliğidir.

    bu noktadan sonra, tahliller üzerine bir çürütme getirmeden durumun meşruiyetini yadsıyamazsınız. bunu kabul ediyorsanız sorun "eylem biçimi" sorunu ve etik sorunudur. burada tartışılacak eylemler olabilir ancak ben "etik" dışı bir eylem yazıldığına rastlayacağımı, rastlasam da sorunun bu eylemin "etik" durumu değil direkt olarak "eylem olması"nın sorun kabul edildiğini önsel olarak bilindiğini varsaydığım için bu noktada (genel etik, savaş konularında da) tartışmayı da gerekli göremiyorum.

    tanım yapalım; türkiya sınırları özelinde mücadele veren marksist-leninist örgütlenmelerden biridir, emperyalizmin kovulmasını, bağımsızlığı ilk aşama olarak görür ve yolunu tahlilleri ışığında şiddeti ve halk savaşını yol olarak belirleyen politik-askeri örgütlenmedir.

    ha illaki, katiller sürüsü isteniyorsa illaki ama, paramiliterlere, resmi zor güçlerine yahut belki de hedef belirlemeyen soygun çetelerine bakılabilinir. "göte göt" denilebilinir can baba'nın deyişi ile.

    [*] thkp-c/hdö ankara davası savunması (zafer bizim olacaktır)
  • sırf internete koydukları "temel eserler", bu eserleri internete aktarırken göstermiş oldukları çaba sayesine bile her kuponda tek yazılması gereken "hızlı" ve "yakışıklı" adamlardır.
  • hiç tanımayan birinin sadece ismine bakarak yorumu şu olabilir.

    halkın devrimci öncüleri.

    marxisit determinizmden uzak leninist bir örgüttür. zira marx'taki determinizme , devrime önclülük edecek bir devrimci parti yapısını öneren lenin'dir. demek ki bu hdö leninisttir.

    isminde halk geçmesi de, trockist olmadıklarını ima ediyor. zira trockistler halkcı degil proleter işçi sınıfını devrimci öncü olarak görürler.

    yine halk sözcügünden yola cıkarak, populizme yani işçı sınıfı dısındaki diger sınıflara da kucak acan bir yapi oldugunu anlayabiliriz. cephe mantıgı. buradan thkp-c kokenli olduklarını da iddia etmek mümkündür.

    elbette ki küba ve latin amerika devrimlerini örnek aldıklarını da söyleyebiliriz. (bak maocu da olabilirler aslında).

    halk sozcugu bize bu arkadasların sosyalsit devrim degil oncelikle demokratik halk devrimi yapma gibi bir teorik varsayımları oldugunu da düsündürtebilir.

    öncü sözüyle halk sozunu yan yana okuyunca da silahlı propaganda ile öncülük yapma konusunda cagrisimlar yapiyor.

    şaka bir yana elbette hdö'yü türk sol tarihinden biliyoruz. sadece isimlerden yola cikarak bir analiz yapmak istedim.
hesabın var mı? giriş yap