• amerikan film endüstrisinde yer alan büyük yapımcı firmaların**** finansal desteği ile yapılmış filmere genelde bu ismi veriyoruz, bilmem yanılıyor muyum?

    (bkz: hollywood)
  • insanlar klasikleri hakatten her yaşta tecrübe etmeliymiş. bundan kasıt her yaşta klasiğin başka bir değeri, boyutu anlaşılıyor diye değilmiş buna da aydım; 'klasikler' adı altında yuvalanan kimi garabet'in de ne kadar berbat olduğunu anlamak için gerekiyormuş o her yaşta şey etme. starvorz bu fenomene bir örnek, iyi bir örnek. lordofdıring da ha keza. ama asıl hadise bu tip fantazi diyarlarından gelenler değil de, gerçek gibi tanıtılan ve dayatılan fantazilerde yoğunlaşıyor.

    şimdi raki, rambo eleştirisi de yapmayacağım. rambo ve muadilleri çok kolay hedefler. pop kültür'den ibaret bir evreni olan bir dolu adam zaten pop kültür hiyerarşisi içinde rambo'yu itin götüne sokmayı meslek edinmiş durumda. o adamlara göre rambo gerçek bir ölçüt, rambo gibi olmamak aynı endüstriden üretilmemiş diğer 'sofistike' ürünler için bir sofistikasyon referansı teşkil ediyor. mccain'in obama'ya etkisi de böyle bir şey sanırım. yoksa kim ne yapsın obama'yı? herifi geçen yine dinledim, sanıyorum dünya temsili demokrasi tarihinde bu kadar çok içi boş metaforla siyaset yapan adam çıkmamıştır. yok lan, düşündüm şimdi sülü falan, nasıl çıkmamıştır. neyse. işin tuhafı rambo da nasıl bir efsun varsa o taşşağa sarma kültüründen dahi olumlu besleniyor, bütün o istihzayı kendi reklam'ına dönüştürüyor, marka olarak kemikleşiyor falan. o derece rezalet bir durum. donfiddıtrol dedikleri şey o aslen.

    benim asıl takıldığım 'genel' holivud filmleri. yani kendince bir mesajı olan, yaratmaya çalıştığı bir gerçeklik, doğala özdeşlik hissi olan, onu yaratmaya çalışan, onu pazarlayan filmler. misal gozbastır2. filmde genel bir gerçeküstü mübalağa var, o kesin. ama aralarda mübalağasız da olsa gerçekmiş, gerçekçiymiş gibi verilen bir takım kısımlar var. esas çocuklan esas kız'ın duygusal ilişkileri var misal. o kadar kötü ki, çocuk tiyatrosundaki sincap kostümlü adam ne kadar sincap'a benziyorsa bunların duygusal ilişkisi de o kadar ilişkiye benziyor. hadi tamam, o çocuk filmi, holistiği içinde değerlendir, geç onu. ciddi sinemacıya bakalım. vudi elın? hadi bakalım. süper yazar falan. kabul. ama bir nüyork tablosu çiziyor adam 30 senedir, görmeyen bilmeyen gerçek sanacak. ben sandım. ama yok abi öyle bi nüyork? senelerdir nüyorkta yaşıyorum, artık konuşabilirim. yok öyle bi nüyork. yanından bile geçmiyor. başta diyordum ki, garibansın, türksün, sana görünmüyordur o dünya. başka bir çağ ve döneme denk geldiğindendir, o eski nüyork kalmamıştır. sonra fark ettim ki, basbayağı yalan dolan bir evren yaratmış adam. şehrin tanıtım bürosuyla tandemli mi çalışıyor ne yapıyorsa bu herif, o kadar zırva insanları o kadar tuhaf turistik lokasyonlara gömüyor ki, o kadar olur. filmler o gerçekçilik şeyindne bağımsız değerlendirirsen hala güzel, diyaloglar komik, olayı komik kurgulamış, şu bu. ama bütün güzel olan herşeyi bildiğin yalan dolan bir evrende kurgulanmış. olabilecek en karikatürize haliyle bile hiç olmayan adamlara referans veriyor, olan adamlar ise hiç yok. portorikolusuz nüyork. çinlisiz, korelisiz nüyork. çiçek taksi bir taksi durağını ne kadar anlatabiliyorsa, mahallenin muhtarlarındaki istanbul mahallesi tablosu ne kadar isabetliyse, vudi elın ın nüyorku da o kadar gerçek. adamın filmlerinden nüyorku izlesen londra gibi, paris gibi. ki londra ve paris bile londra ve paris gibi değil, çünkü onları da holivud filminden öğrendik. sonra kızıyonuz, niye londraya gitti. iyi yaptı gitti. şimdi en azından ortamı bilmiyorum, filmlerden gördüğüm kadarıyla artık dediğinde bir bahanesi var. peki ya 80 senedir yaşadığın şehir? onun var mı? bilmiyon, var mı ötesi?

    işte holivud deyince asıl can sıkıcı olan şeylerden birisi de bu. gozbastır, rambo, bunların yalanlığına kafası çalışan herkes ayabilir. sorun holivud'un kendi hayatını aktarmasındaki probleminde saklı. misal, buyurun, şey edeyim. indi mindi şeyler çıktı ya yakın zamanda. o böyle daha gerçek gibi geliyor di mi size? değil abi o da gerçek falan. misal lidıl mis sanşayn. indi gözbebeği. bayağı bildiğin yalan, bildiğin balon. indi'den anladıkları da 'gerçek' pornografisi. herkes uçlarda, ama bilindik uçlarda değil, illa ki travmatize, illa ki psikolojik uçlarda. işte dayı var eşcinsel proust uzmanı, baba var başarısız self-helpci, oğul var niçeci, dede var pornocu, kokhed. hocam, eminim bir yerlerde bir şekilde bu sayılanlara benzer bir 11'i olan aile vardır. ama sen onun hikayesini yaptığın iddiasında değilsin. daha gerçek, daha halktan falan ayağı çekiyorsun. eğer oysa, o da yalan. yok öyle bir ortalama aile, yok öyle bir hikaye. başka bi tane daha film izledim. filip seymur hofmın oynuyor. o da breht uzmanı. sonra bi tane de nikol kidmınlı var. o da süper edebiyatçı. hepsi de aynı aile draması. hepsi de aynı uçlarda dolanan, olmayan aileleri işliyor. en 'gerçek' olanı sahteye yakınsamış olan bir demografiğe yönelik superbad vs tipi filmlerde karşımıza çıkıyor. ona da ne diyeyim bilemiyorum.

    holivud genel böyle. yalanken de yalan, gerçekçiyken de yalan, umrunda değilken gerçek. çarpıtılmıştır diyince aklıma geldi.
  • deminki entryde yer kalmadı gibi oldu. ama şunu da söylemem lazım dikkat çekici ismi olan ayrı başlığını açıp prim toplamadan. holivud filmindeki o saç baş beni deli ediyor. kuaförden çıkmış hallerindne bahsediyorum. basbayağı peruklu kadınlar ve adamlardan bahsediyorum. o çok berbat. herkesin güzel olması, herkesin estetik olması bir yere kadar. onu dahi aşmaya başladılar, ortalama görünümlü adamlar başrollerde oynuyor, oskar alıyor, malıyor. o bile yenildi. ama o kuaför, kostüm, makyaj departmanı nasıl bir iktidara sahipse, sarsılmadı gitmedi o yapılı saç çirkinliği. herif ortalama, ama saça bir bakıyon tel tel, kask gibi sabit. onu düzeltse hadise toparlamayacak, o da kesin. ama yine de düzelmedikçe ifrit oluyorum. sinemaya gidip aktörün saçına takılmak diye bir şey var. haber sunan sunucunun cümleye başlamadan önce hııııırssss diye nefes aldığını yaka mikrofnundan duymak gibi bir şey. bir kere takıldın mı, haberin içeriğinden bağımsız haberi dinlenemez kılıyor. ama bir yandan dinlesen ne olacak? protokol haberi, o bunu kabul etti, bu şunu kabul etti.
  • milletin anlamsız bir küçümseme ile baktıkları filmler. adam gibi bir tane avrupa filmi seyretmeden avrupa filmlerini kutsayip hollywood'u boklamak olmazsa olmazı haline geldi zaten küçük burjuvanın. yazılan senaryoya, çekilen kareye, verilen oyuna ve pek tabii ki karşılığında alınan oyuna bakmadan aman hollywood filmi ışte demek pek revaçta. aslında kendi insanına bile benzerini yaparken bu yapılanı çok abes görmemek lazım. eleştiri eşiğini düşüren yarışmalara kızmalı belki. en kolayını yapmak işimize gelir çünkü.
  • büyük çiçekleri olan, fakat tohumları olmayan bir bitkidir.
hesabın var mı? giriş yap