• asiri gurur, kibir. klasik yunan tragedyasinda genelde kahramanin en buyuk hatasidir (bkz: hamartia) *
  • kendini beğenmişlik, küstahlık, haddini bilmemek. yunan trajedisinde sonunda kişiyi kendi yıkımına götüren bir densizlik düzeyine varan hırs.
  • sokrat'tan önce hubris, "tanrısal yasaya itaatsizlik" olarak tanımlanmıştı.
  • bir tragic flaw öğesi olabilir. genelde trajediye giden kapıları açar teker teker.
  • erkeklerdeki örneği siren's song şiirinde irdelenmiş gurur. buna göre erkeklere karşı "kahramanımsın, kurtar beni" daima işe yarar.
  • vaktinde aldığım humanities dersinin kitabının üstüne düştüğüm notla hatırladığım kavram..
    not şöyle:
    "hubris: kendini tanrıdan üstün/güçlü görmek"

    örmek vermek gerekirse, en canlı örnek ayet taklidi entry girmek ve kutsal kitap gibi konuşmak olurdu, o halde:

    şüphesizdir ki; hubris içinde bulunanların tanrılar tarafından cezalandırılacağı ve kendisine bir kul olduğunu hatırlatıcak türden lanetler atanıcağı gibi masalsı söylemlerin mitolojide bulunmasının sebebi olaya heyecan katmak değildir.. onlar ki bu söylemleri benimseyip mitolojide ki cezalandırılanları duyanlar kendileri de bu hataya düşmek istemeyecektir; en büyük korkuları zaten, tanrıların korkunç lanetleri değil miydi? ve kendini tanrıdan güçlü görmek demek, tanrıların gücünü inkar etmek demek değil midir? onlar ki hubris içine düştüklerinde kendilerini kendilerince büyüttüklerinde, tanrıların güçlerini inkar ettiklerinde lanetleneceklerinin korkusunu kavrayanlar, bu yola sapmayacak olanlardır..
    (kısım ekşi, ayet #10105555)
  • evrenin bir merkezi olduğu sanrısıyla köşe kapmaca oynayan "fani"liğin erk arayışı, zemini kaygan olmasına karşın kol kola girildiği için bir müddet ayakta kalabilmiştir. giotto'nun kilise resimlerinde ifadesini bulmaya başlayan derinlik algısı alberti'yle beraber kuralına oturduğu günden bugüne perspektifin kaçış noktasını ele geçiren bu konum daha bilimsel araçlarla oradaki mevcudiyetlerinin devamını bir süre daha temin etmişti. ancak bugün, o merkezin insana değil olsa olsa varoluşun ya da en azından yaşamın hakkı olduğunu teslim etmek durumunda kaldığımızda bir çok sancıyla başetmek elzemdi. zira "aslolan insan"dan misafir ve diğer misafirlerle bu evreni paylaşan insana geçiş öyle çok da severek kabul edilemeyecek bir erk feragatiydi. özellikle tükettikçe ve bunu o günlerde bilinen en meşru gerekçe olan insan çıkarı için yaptıkça, bizatihi insanlığın çıkarlarının zedelenmesiyle tehlikeye giren "yaşam", çevreci faaliyetlerin zeminini hazırladı. bundan böyle o tek başınalığın ve esas oğlancılığın ayrıcalıklarını diğer misafirlerle, hayvanlarla, bitkiler ve su ve havayla paylaşmak üstelik bunu sadece kendi kıçımızı kurtarmak için değil onların devamlılığı için de savunmak şart oldu. insan haklarını savunurken artık hayvan haklarını da savunmak kaçınılmaz hale gelmişti. hatta bu farkındalık o raddedeydi ki, evrim teorisinin gelişi ile birlikte onların bizim atalarımız olduğunun kabulü, artık ayrılmaz bir yaşam döngüsünün kabulünü gerektirdi. "o" ve "biz" aynı yolun yolcusu bir tek "biz"e evrildi. hubris boşa çıktı.
  • eski yunanda siyasi olanı mümkün kılan eylemin sınırsızlığını az da olsa gidermek amacıyla siyasette en mükemmel yanlış yola sapma biçimi olarak gösterilen. tamamen zıddı olan haddini bilmek ise bir siyasi meziyet olarak sayılıyordu.
  • herkesin en sevdigi hamartia ornegi. once, uc noktasina vardirilmis, ama aslen zararsiz olan bir karakter ozelligi olarak yada bazi elestirmenlere gore, kahramanin insan hayatiyeti ve seciminde asiriya kacmasi dolayisiyla da toplumsal ya da kozmik duzene yonelik bir ihlal olarak baslarsa da, sonucta kibir ve gurura varir.
  • macbeth'de de geçtiği şekliyle her şey olmaya çalışırken hiçbir şey olamamaktır. sistem olarak karşılığı ise kapitalizmdir. (sınırsızlık, hadsizlik)
hesabın var mı? giriş yap