• (bkz: siesta)
  • kur'an'da arayacak olursanız, sadece öğle uykusu hakkında değil, hz. muhammed'in küsmesi, yürümesi, üzülmesi hakkında da ayet bulabilirsiniz. dolayısı ile, öncelikle bu bir "keşif", ya da "ahahaha olm uykudan bile bahsetmiş layn" denecek durum değildir.

    kur'an, insanlara hayvan gibi davranmamayı da öğretir. peygamber eşine küstüğü zaman, onunla alakalı ayetler de iner, ki buradan müslüman dediğimiz din üyeleri, "eş ile küs kalma hali" hakkında bilgi edinirler.
    kur'an'da, peygamberin kavgaları-peygambere eziyet eden insanlar (ve hatta bazıları isimleri ile birlikte) anlatılır, yollar gösterilir.

    bir insanın evine başıra çağıra seslenmemek gerektiği, kibarlık ölçütleri, karşıdaki insanı rahatsız etmemek gerekliliği üzerine dersler alınır bu öğle uykusu üzerine inen ayetten. "ey insanlar birbirinize bağıra çağıra seslenmeyin, özelinize saygı gösterin"in örnek üzerinden anlatılmış halinde hz. muhammed'in öğle uykusuna rastlarız. ileti, örnek üzerinden verilmiştir. ki, zaten hz. dediğin muhammed'in de yeryüzüne inme, gezinme, yaşama sebebi de budur. örnektir. ayetler de onun üzerinden verilebilir.

    kur'an'a hiç inanılmayabilir, geçip gidilebilir, "muhammed hiç yaşamadı" bile denilebilir.
    ama eleştiri seviyesine gelmek için, mantığını kavramak gerekir.

    sadagallah. elazim.
  • bir kez de burdan görüleceği üzere; muhammed'in içine hangi konu dert olsa, bunu hemen allah'tan yeni mesajlar geldi ayağına ifade etme durumu sözkonusu..

    sofrandan birileri çok mu geç kalkıyor, ve bunu bizzat yüzlerine söyleyemiyor musun, "koskoca cihanın yaratıcısı, gözlemlemiş, rahatsız olmuş galiba ki, böyle bi şeyler yollamış bu sefer de" dersin ve içinde kalanı mislisiyle boşaltırsın.. olay bu kadar basit..
    uyku olayı da böyle..
    yalnız, yemek yenilince hemen herkesin dağılmasını istemekten tutun, uyurken asla rahatsız edilmemeye kadar bir çok rahatsızlık emaresi tavırların olduğuna işaret ediyor bu.. ve öyle gelip geçici bir durum da değil, öcünü alma adına bir yere not etmek filan, çok rövanşist ve kinci geliyor bugün bakıldığında..

    ve öyle bir egoizm ki, günümüzde " e iyi de bugüne dair bunun ne hükmü var " diyeceğimiz pek çok şeyi geleceği hiç düşünmeden ortaya dökmüş.. anlamsız ki ne anlamsız..
  • (bkz: kaylule)
  • şüphesiz ki zırt pırt ziyaret etmeye çalışan misafirlerinden değerlidir.

    ahzab suresi 53. ayeti:

    "ey iman edenler! siz zamanını gözetlemeksizin, bir yemeğe davet edilmedikçe, peygamber'in evlerine girmeyin. ancak davet edildiğiniz vakit girin. yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. çünkü bu hareketiniz peygamber'i üzmekte, fakat o (size bunu söylemekten) utanmaktadır. ama allah, hakkı söylemekten çekinmez. peygamber'in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. sizin allah'ın resûlünü üzmeniz ve kendisinden sonra onun hanımlarını nikâhlamanız asla caiz olamaz. çünkü bu, allah katında büyük (bir günah) tır."
  • hakkındaki tartışmaları aklıma prens charles'ı getirmiş uykudur.

    bilen bilir, kendisinin müslüman olduğu iddia edilmektedir. o yüzden de henüz kral olamadığı söylenir.

    geçenlerde bir konuşma yapmıştı: "doğayı korumak adına kur'an'da ve islamda çok faydalı bilgiler var." gibi bir kelam etmişti. ardından düşündüm; ingiliz adam, tarih boyunca dinler arası savaşlardan tutun da mezhepler arası savaşlara kadar her türlü baskıyla ve zorlukla karşılaşmış bir memleketin çocuğu, kur'an okuyor ve doğayı korumak adına faydalı bilgiler ile bağdaştırıyor.

    sonra güzel ülkemize dönüyoruz, uzun zamandır halkı genel olarak müslüman bir ülke, insanlar kur'an okuyorlar -ki genelde okumuyorlar-, öğrendikleri şey 3-5 satır:

    domuz eti yasak,
    içki yasak,
    namaz kılmak iyidir vs.

    şimdi müslüman adam bunu yaparsa, inanmayandan nasıl bir saygı bekleyebilirsiniz ki? islam'ı sahip olduğu değerlerden arındırıp yozlaştırırsanız, doğal olarak karşınızda kendisini buna göre konumlandırmış bir kitle bulursunuz.

    gönül isterdi ki hz. muhammed'in öğle uykusu'ndan insanlar genel olarak "insanları gereksiz rahatsız etmemek, düşünceli olmak, aceleye getirmemek, bencil davranmamak" gibi kıssalar çıkarsalardı.

    bu kıssaları çıkarmak inanmayan kimseyi müslüman yapmayacağı gibi, fikrimce gayet aklıselim bir davranış da olurdu.

    ama yok, illa ki karşılıklı olarak(inanan\inanmayan) birbirimizi aşağılayacağız.

    edit: inanlar ve inanmayanları genellemedim. sözüm belirli kesimlere.
  • 4. (resûlüm!) sana odaların arka tarafından bağıranların çoğu aklı ermez kimselerdir.
    5. eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

    hz muhammed'in öğle uykusunda yaşadığı bir saygısızlık sonrası geldiği bilinen bu ayet, bizim gibi ondan 200, 500, 800, 1000, 1200 veya 1400 yıl sonra yaşayan müslümanlara da örnek almaları ve başkalarını rahatsız etmemeleri için kur'an'da yer alıyor. buna rağmen, ayet şöyle olsaydı üzerinde bir tartışma olmayacaktı:

    4. insanlara odalarının dışından bağıranların çoğu aklı ermez kimselerdir.
    5. eğer onlar, seslendikleri (kişi) yanlarına çıkıncaya kadar sabrederlerse, elbette kendileri için daha iyi olur. allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

    birkaç kelime değişikliği ile ayet evrensel bir hal alabiliyor. aynı şey azhab 53 için de geçerli. ne deniliyor orada:

    "ey iman edenler! siz zamanını gözetlemeksizin, bir yemeğe davet edilmedikçe, peygamber'in evlerine girmeyin. ancak davet edildiğiniz vakit girin. yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. çünkü bu hareketiniz peygamber'i üzmekte, fakat o (size bunu söylemekten) utanmaktadır. ama allah, hakkı söylemekten çekinmez. peygamber'in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. sizin allah'ın resûlünü üzmeniz ve kendisinden sonra onun hanımlarını nikâhlamanız asla caiz olamaz. çünkü bu, allah katında büyük (bir günah) tır."

    oysa şöyle olsaydı:

    "ey iman edenler! siz zamanını gözetlemeksizin, bir yemeğe davet edilmedikçe, dostlarınızın ve tanıdıklarınızın evlerine girmeyin. ancak davet edildiğiniz vakit girin. yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. çünkü bu hareketiniz onları üzmekte, fakat onlar (size bunu söylemekten) utanmaktadır. ama allah, hakkı söylemekten çekinmez."

    bakın bu şekilde yazılınca, zamansız yere ve sıklıkla peygamberin veya başkalarının evlerine/yanlarına gidip onları rahatsız etmemek gerektiği tüm zamanları kapsayacak şekilde açıkca anlatılabiliyor.

    peki ayetin aşağıdaki kısmı ne?

    "peygamber'in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. sizin allah'ın resûlünü üzmeniz ve kendisinden sonra onun hanımlarını nikâhlamanız asla caiz olamaz. çünkü bu, allah katında büyük (bir günah) tır."

    açıkcası bunu anlayamıyorum hala. hz. muhammed'e bu ayet geldiğinde, kendisi çoktan bulunduğu toplumda hakim konuma gelmiş, her sözü emir kabul edilen, sahabe tarafından bir dediği iki edilmeyen biri olmuştu. durum böyleyken, hanımlarına yaklaşılmaması ve kendi ölümünden sonra onlarla evlenilmemesini çevresindekilere sözlü olarak belirtmesi de en az bu ayet kadar kesin ve kat'i bir emir olarak görülecekti. asr-ı saadette böyle bir emrin kur'an'da yer almasına gerek yoktu.

    malesef ayetin bu kısmı son hanımı da öldükten sonra tamamıyla işlevsiz hale geliyor. 1400 yıl sonraki bizlere rehber olarak gönderilmiş olan kur'an'da "peygamberin hanımlarıyla evlenmeyin, onlardan bir şey isterken onlarla karşılaşmayın" emrinin niçin yer aldığının tatmin edici bir açıklaması yok.
  • bu durum ile ilgili dalga geçmeden önce mutlaka şu satırları okumalısınız: (daha önce belirtilmiş (bkz: #20230802) ama aramaya üşenenler için)

    âl-i imrân sûresinin 7 . ayeti:

    "o, sana kitab’ı indirendir. onun (kur’an’ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. diğerleri de müteşabihdir. kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. oysa onun gerçek manasını ancak allah bilir. ilimde derinleşmiş olanlar, “ona inandık, hepsi rabbimiz katındandır” derler. (bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar."

    hala kavrayamanlar için daha açık bir şekilde:

    “öyle bir tanrı'dır ki sana kitap indirdi. onun bir kısmı, mânası-apaçık (muhkem) âyetlerdir (ve diğer ayetlerin her türlü giriftliği, bu ayetlere döndürülmekle ortadan kalkar) ve bunlar, kitabın temelidir. diğer kısmıysa çeşitli mânalara benzerlik gösterir (müteşabih) âyetlerdir (ve bu ayetler, konu düzeyinin yüksek olması veya başka nedenler dolayısıyla ilk bakışta farklı olasılıklara açık olsa da, muhkem ayetlerin göz önünde tutulmasıyla gerçek yorum ve ifadesini bulur). yüreklerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onları tevil etmek için mânaları açık olmayan âyetlere uyarlar. halbuki onların tevilini ancak allah ve ilimde şüpheleri olmayacak kadar kuvvetli olanlar bilir. (ilahi ilim ve bilim ışığında kur’an’ın bütün ayetlerinin sırlarını anlayan ve algılayan bu insanlar) derler ki: biz inandık ona, hepsi de rabbimizdendir; bunu aklı tam olanlardan başkaları düşünemez (ve bu gerçeği algılayamazlar).”

    http://www.diyanet.gov.tr/…=3&ayet_no=7&arama=tamam

    http://www.ehlibeyt-nuru.com/…iew&id=528&itemid=171
hesabın var mı? giriş yap