• patronun “adaleti” mi, işçi demokrasisi mi?

    eski zamanlarda ceza demek göze göz, dişe diş demekti. hırsızın elini kesmek, öldüreni öldürmek, sabanı kıranı idam etmek bir zamanların egemenlerini iktidarda tutan şeylerdi. ama patronların egemenliğindeki kapitalist toplumlarda iş değişti. suç ve ceza ilişkisi kapitalizm tarafından şekillendirildiği gibi aynı zamanda topluma da biçim vermeyi sürdürüyor.

    2000’li yılların başında türkiye genelinde artan kapkaç vakaları kapkaçın organize suç kapsamına alınması ile kayda değer bir biçimde azaltılmış bu durum, suç dünyasında dahi bir değişikliğe yol açmıştı. sorun basit hırsızlık olduğunda patron kanunları çok sayıda araca sahipken mesele biz işçilere geldiğinde işler yavaşlar, kanunlar karmaşıklaşır, cezalar azalır. vergilendirilemeyen hırsızlığın cezası arttırılırken kadın cinayetinde tahrik, iyi hal vb. indirimler uygulanır. aslında suç teşvik edilir. aynı şey çevreyi koruma iddiasındaki yasalar için de geçerlidir. arıtma tesisine sahip olmamanın cezası tesisten çok daha ucuzdur. pek çok iş yerinde kreş zorunludur ama kreş açmamanın cezası kreş işletmekten çok daha azdır.

    aslına bakarsak iş en büyük hırsızlığa, emek hırsızlığına geldiğinde patronun yasaları birden bire emek hırsızlığını teşvik etmeye başlar. çünkü kapitalist toplumda mülkiyet kutsaldır ve amaç kâr etmektir. yasalar emek hırsızlığını garanti altına alıp, bunu teşvik etmeye girişir.

    soma’da 301 madencinin katledilmesinden sorumlu patron can gürkan tahliye edildi. soma’nın patronu her bir cinayet için yalnızca 5 gün yatmış oldu. üstüne soma’daki işçilerin avukatları tutuklandı. gezi iddianamesi hazırlandı. kriz var ya, bununla da yetinilmedi; tekel işçilerine 9 yıl sonra ceza davası açıldı. grev ve direnişlere yönelik yeni yasaklar peyda oldu.

    mahkemeler patronlara “öldürseniz bile cezası az. siz yeter ki sömürün, kâr elde edin; başınıza bir şey gelmez!” diyorlar. peki, bunu neyle garanti ediyorlar? patron devletinin yönetim biçimiyle, yani rejim ile.

    tek adam rejimine karşı gelen kimi başka patron kesimleri de hukukun üstünlüğü, parti başkanı olmayan cumhurbaşkanlığı gibi önerilerle parlamentonun öneminin artmasından, demokratikleşmeden bahsediyorlar. kulağa hoş gelen bu sözler hâlâ sadece patron için adaleti güçlendirmekten, kârdan yana. patronları işçi öldürmeye karşı korkutmaktan, işçilerin grev haklarını savunmaktan yana değil. patronun adaleti katilin, hırsızın, uğursuzun büyüğünü sever ve korur. denetleyen, yöneten, görevden geri çağırabilen, yetkililerin maaşını ortalama işçi maaşı ile sınırlayan ve planlama yapan işçi demokrasisi ise hakiki bir adaletin garantörüdür.
  • şurada işçi demokrasi konseptinin tartışıldığı hoş bir video: https://www.youtube.com/watch?v=yzhyiz60r5q

    değinilen bazı hususlar:

    *free rider problem:
    elbette işçilerin ortak yönettiği yerde risk bazı işçilerin daha çok çalışıp bir kısmının yatıp bu işin ekmeğini yemesi durumu. ama aslında bu rasyonel bir davranış olacak diye bir şey yok, çünkü işçinin firmanın verimliğini düşürmesi kendi uzun vadeli kazanımlarına da zarar veriyor olacak.

    * decentralized information (burada hayek'e referans var - the use of knowledge in society, sonra biraz da anarşist iktisat anlatılarına referans var)

    -işçilerin kolektif decentral enformasyon sayesinde daha efektif bir yönetim kurabilmesi ihtimali
    -işçilerin kolektif gücünü firmanın çıkarlarını koruyacak şekilde yönlendirmesi (sanıyorum benzer uygulamalar almanya veya isveç gibi ülkelerdeki büyük corporate yapıların yönetim kurullarına sendika yöneticilerinin de dahil edilmesi gibi şeyleri içeriyor, böylece işçiler sermaye ile zıtlaşma yerine sermayeyi kendilerini güçlendirecek şekilde yönlendirmeye teşvik ediyor)

    * bu tip emek-sermaye örgütlenme tipi dünyada hızla artmaktaymış. özelikle fransa (güçlü bir devrimci geleneğe sahip), italya (marksist hareketler tarihinde "otonomizm" kavramının teorisyenlerini merkezi) ve uruguay (muzica dayının işi heralde? :) ) bu konuda önder konumda.

    * kar ön planda olmadığı için ekonomik sıkıntı olan dönemlerde daha esnek şekilde adapte olabilme kapasitesi - https://www.co-oplaw.org/…ance-and-success-factors/

    * yine bu bağlamda kötü dönemde işçi kovma riski az, böylece işsizlik yaratmak yerine "adaptasyon" ön planda. bu da daha çok istikrar ve uzun vadeli düşünebilen işçi, kendini yetiştirme ihtimali artan işçi gibi şeylerin önünü "açabiliyor". - https://www.ilo.org/…wcms_746781/lang--en/index.htm

    *sosyal güven faktörünü artırıyorlar - https://www.jstor.org/stable/43552949

    * batma ihtimalleri daha az(mış). bunu test edecek materyal var mı bilmiyorum, makaleyi incelemedim: https://democracycollaborative.org/…-pathways-scale

    yukarıdaki makale referanslı çalışmaların hepsi çok özel bir sample üzerinden yola çıktığı için bu çalışmaların büyük ölçekte bu sonuçları vermeme ihtimali ise çok yüksek. onu not düşelim, videodaki abimiz de bu hususa değiniyor. ayrıca bu kooperatiflerin hepsi özellikle başarılı olabilecekleri sektörlerde nokta atışı yapıyor. yani buradan bütün ekonomideki emek-sermaye organizasyonunu bu bağlamda yaparsak her şey daha iyi olur gibi bir sonuç çıkarmamak gerek.

    bunun dışında genel olarak meseleyi nesnel biçimde inceleyen güzel bir video.
hesabın var mı? giriş yap