• bir mutluluk vaadi olarak sunulup, mutluluktan gittikçe uzaklaşmanıza neden olabilecek durum...

    30 sene çalışan, emekli olup çalışmaya devam eden bir annenin evladı ve 5 senelik bir "çalışan" olarak söylemeliyim ki; dünyanın en salakça eylemi, alışkanlığı, rutini bir işte çalışmak/işe gidip gelmek...

    hepimizin düştüğü tuzak aynı aslında. daha iyi şartlarda yaşamak ya da yaşam koşullarını sabit tutmak isteyen bir insan olarak giriyorsunuz çarka. koşturup dururken hep yeni hedefler çıkarıyorsunuz başınıza. her defasında daha iyisini isteyen kurulmuş aklınızın kurbanı oluyor, çarktan her çıkmak istediğinizde bu yüzden vazgeçiyorsunuz...

    bütün sene bok varmış gibi koşturuyor, sadece bir hafta bilemedin 15 gün için plan yapıp duruyorsunuz. günün minimum 8 saatini seçmediğiniz, birilerinin öyle uygun gördüğü insanlarla geçiriyor, onlara katlanıyor, onlardan da size katlanmalarını bekliyorsunuz. sevdiğiniz insanlarla iki saat geçirip, iki tek atabilmek için ya da deli gibi sevdiğiniz bi yazarın yeni kitabını edinebilmek için sevmediğiniz bir işe her sabah kalkıp gitmek zorunda kalıyorsunuz...

    insani ihtiyaçlarınızı (mutluluk gibi, dinlenmek gibi, keyif gibi) size öğretilen "çalışma" yolu ile edinmeye "çalışırken", bu ihtiyaçlara ayıracak zamanınızın kalmadığını fark ediyorsunuz. sonra mutlu olmak için çalışan, mutsuz bir çalışana dönüşüyorsunuz...

    işte tüm bunlar yüzünden, o çarktan hiç çıkamadığımız için yani, iş güç sahibi olmak (çoğu zaman) dünyanın en salakça seçimi...
  • memur yada memur vari iş sahibi olan bir ailenin çocukları universiteyi bitirene kadar kafalarına soktukları eylem. her sınav sonrası ve öncesi bu kelimeleri sürekli çocuklarına söylerler. okulunu bitir bi iş güç sahibi ol. kurtar kendini. işte tüm macera böyle başlıyor.

    (bkz: kpss 2010)
hesabın var mı? giriş yap