• "kötü" bir duygu değildir, bir sıfattır, duyguyu tanımlamak için kullanılamaz. kötü hissediyorsanız düşüncelerinizi ve yarattıkları duyguları tanımlamalısınız. böylece neden kötü olduğunuzu bulabilir ve durumu çözmeye yönelik adımlar atabilirsiniz.

    tanım: sıklıkla duyguları ve onları yaratan düşünceleri tanımlamamaktan kaynaklanan olma durumu, hissetme durumu değil
  • tam midenin 4 parmak üzerinden boğazın 4 parmak altında kalan kısımda bir boşluk ama aynı zamanda bir doluluk hissediyorsan evet sen de kötü hissediyorsun
  • bazen bu his bunyede default olarak yuklu geliyor, yok yani siz ne yapsaniz, agzinizla kus bile tutsaniz hep yetersiz gorup, hep elestirel dusuncelerin esiri edip kendinizi mutemadiyen kotu hissedebilirsiniz. caresini ben bulamadim su yasima dek ama geldiginde de kolay kolay gitmiyor iste.
  • kendini kötü hissetmek, kötü hissettim demek yeterince anlaşılmayan, bildirisini saklayan ve ulaştırmayan bir söz kalıbı. daha çok retorik/demagojik giriş kalıbı gibi. sanki yönü belli ama kapsamı, niteliği belirsiz. yön genel bir olumsuzluk, ve işaret ettiği kişiyi olumlu tavırda varsayan bir olumsuzluk. kötü kadın mı hissettim, kötü biri* gibi mi hissettim? hayır. üzülmek, morali bozulmak, şaşırmak, anlayamamak hatta kavrayamamak, altüst olmak, vb'nin herhangi biri veya birkaçı olabilir. kişi bilinçli kullanıp peşinden kastını açıklarsa, giriş niteliğini evet iyi gösterir, dinleyicisini hazırlar. öbür türlü, olduğu gibi kalakalırsa ya söz sahibi de ne hissettiğini tam ayrımlaştırmamıştır, kendisi için muğlaktır; ya da muğlak kalması, anlaşılmamak onun için sorunsuz veya yeğlenendir.

    not: yukarıdaki yorumlarda educoy'un dediği "kötünün bir duygu olmayışı" da çok güzel tartışma katkısı olmuş. bu bakımdan kötü hissetmek çeviri kavram değilse de çeviri kokuyor.

    (bkz: iyi hissetmek/@ibisile), kendini iyi hissetmek
  • eksik hissetmek saçmalığının yanında esamesi okunmaz.
  • insanın genellikle kendi kendini soktuğu durumdur. ikinci üçüncü şahısların etkeni kendimiz kadar yok. genelde geceleri sessizlikten , anlamsız bir boşluktan çıkan bir düşünce büyüyüp dağ olur insanın içine ve o koca boşluğu kaplar. kendi kendinden de kaçamadığın için insanı belki de en çok yoran eylem olur birden bire. böyle durumlarda dikkatinizi zorla başka şeylere vermezseniz içinizi kaplayan o huzursuzluk mental acıya dönüşür. ama işte yanacağını bile bile elini uzattığın o ateş gibidir böyle geceler
  • gözlerim doluyor. karnımdan boğazıma doğru garip bir sıkışma... nedenini bilmiyorum. üzülmemi gerektirecek bir şey de yok. ya da vardır belki, bilmiyorum. tek bildiğim, bu çok tanıdık bir his. acayip şekilde ne zaman böyle hissetsem sonrasında gerçekten çok üzücü olaylar yaşadım. dün sabahtan beri yemek yemiyorum. uzun zaman sonra ilk kez dudağım uçukladı yine. sanki bir hayalkırıklığı sıkışıp kalmış bir yerde, çıkıp alt üst edecek beni.

    her neyse olsun ve bitsin.
  • bilmiyorum neler oluyor. aslında biliyor gibiyim. kafam (bkz: split) filmindeki gibi çoklu karakterli gibi. gözlerim sürekli dolma isteğiyle yanıp tutuşuyor, bir damla damlamamak için hep direniyor. niye böyle oldu? oluyor? bilemiyorum.
    nefes almak zor geldiği gibi, gözümde günden güne böylesine har vurup harman savurarak kırılan kalbim galiba artık atmak istemiyor.
    galiba ömrünü miladını doldurmuş gibi. ya da dolduracak. bilemiyorum dedim ya. galiba ölücem. ama ne zaman bilemiyorum. galiba kalbimi ben sonlandırıcam ama ne zaman bilemiyorum. galiba dışardan duvar duran kalbim yüzünden. içeride o kalp tükendi haberleri yok. tükenmek üzere ya da. hayatım nereye gidiyor bilmiyorum. mükemmel yere gitse de kırgınlıklar, yaşananlar, yaşanılacaklar o kadar ağır geliyor ki omuzlarıma kimse de kaldırayım demiyor. üstüne bir fazla üzelim, yoralım dermişcesine sanki. bilmiyorum. bu kötü hissetmekten ziyade, dip hissetme, çukur hissetme.

    yine çukurdayım. omuzlarımda taşıdığım yılların acısıyla kalbim tekliyor. kalbim. ne kadar basit bir kelime. hissettirdikleri de insanı yakıp, yıkar. aklımda kötü fikirler var temizlenip, arınamıyorum. şimdi hayat güzel naralarınızı, ne yaşadın ki naralarınızı duyuyorum sanki. ama herkesin yaşadığı kendine ağırdır ya belki bizimki de öyle, bilinmez. zaten miladımı ben sonlandırdığım da buraya bir veda entrysi de bırakmak boynumuzun borcu olur. yorgunum, aslında yorgun değil ölüyüm. belki de öldüm. bilemiyorum. kimse elimden tutmuyormuş gibi, kimsesiz gibi, herkes kırıyormuş gibi. zaten bizim elimizden kanımız tutmamış ki bir başkası yüklerimizi, korkularımızı veyahut bu dipliği yok etsin.
    tam tersi, bir fazla eklerler.
    kalbimin teklemesinden ve sonlanmasından da zamanı gelince artık "çok severdik" diye ağlarlar ama oğuz atay der ki "ben kitap değilim ki açıp istediğinde okuyasın. ben insanım, beni ölünce anlayamazsın."

    bilmem, hoşçakalın.
    henüz zamanı değil.
  • şu anda hissettiğim durum.

    bugün iş yerinde taşınması gereken bazı şeyler vardı, bu nedenle dört kişiyle anlaştık. öğle saatlerinde geldiler ve taşıma işlemine başladılar. taşıdıkları malzemeler çok ağırdı baya zorlandıkları için bir süre sonra çay molası verdiler, o sırada da oturdukları masada açık bisküviler varmış, kendileri için bırakıldığını düşünüp yemişler. bende çok yoğun olduğum için hiç ilgilenemedim normalde muhakkak yiyecek bir şeyler aldırırdım.

    buraya kadar bir sorun yok, akşamüzeri patronun oğlu geldi, önce yukarı çıktı bir sonra yanımıza indi başladı söylenmeye hayır çocukta değil kocaman adam bunu yapan; yok neymiş izinsiz başkasının malına yiyeceğine dokunulur muymuş, yok terbiyesizlikmiş yok bilmem neymiş, kimse neyden bahsettiğini anlamadı ama taşıyan adamlar dahil hepimiz duyuyoruz her şeyi (bu arada babası yoktu, olsa böyle bir şeyi asla yapamazdı çünkü eli de gönlü de açıktır). neyse biz tâbi ne olduğunu anlayamadık çünkü olay üst kattaki mutfakta oluyor ve ne bisküviden ne de adamların yediğinden haberimiz yok aşağıda işimize bakıyoruz. şaşkınlıkla sakin olun x bey ne oldu diye sordum meğerse bisküviler onunmuş bu yaygara da iki tane bisküvi içinmiş.

    bir de bu adam üniversite mezunu, yurtdışı görmüş, bir kaç tane yabancı dil bilen, çocukluktan zengin biri sonradan görme falan değil yani.

    resmen hırsız muamelesi gördü insanlar, yüzlerinde öyle bir ifade vardı ki çok üzüldüm, içlerinden biri yanındakine para verdi git şuradan bisküvi al dedi, bunun üzerine bizimki yok sorun o değil, izinsiz almanız bilmem ne saçmaladı durdu. hayır sorun tam olarak o iki tane bisküviydi salak herif, mutfak masasına açık paket olarak bırakırsan insanlar birine ait olduğunu düşünemeyebilir, bir lokma şey için hırsız muamelesi yapamazsın kimseye afiyet olsun de geç nolmuş yedilerse. yemenin içmenin lafı yapılır mı ya bu nasıl insanlık, onun ne mal olduğunu biz zaten biliyorduk da bu kadarını beklemezdik, hepimizi rezil etti.

    çok kötü oldu çok, başkası adına utanmak, üzülmek, sinirlenmek en kötüsü suçluluk; keşke düşünebilseydim, marketten çayın yanına kurabiye kraker falan aldırsaydım nasıl atladım of içim sıkılıyor böyle şeyler olunca, bütün duygularım karmakarışık oldu şu anda gerçekten kötü hissediyorum.
hesabın var mı? giriş yap