*

  • yanyana yerleştirme işlemi.
    yanyana dizilme.

    (bkz: ukte dolduruyorum)
  • ingilizcede kimi sozluklerin belli bir kurala bagli olmadan hep birbirleriyle beraber kullanilmasi anlamina gelen dilbilgisi terimi. ornek: law is broken (turkcede yasa cignenir), war breaks out (turkcede sava$ cikar)
    ozellikle cevirmenler acisindan cok onemli, gozonunde bulundurulmazsa vahim sonuclara yol acabilecek (yol acmi$) bir olaydir.
  • mesela, yemek masasında, "tuzluğu alabilir miyim-uzatır mısınız?" sorusu collocationdan bihaber gencleri anında ele verir.

    doğru yanıt, can you give me the salt or shaker değildir. could you extend me the salt hiç değildir *.
    insanlar genelde pass fiilini kullanır. could/can you pass me the salt/shaker please denmelidir *.

    bir toplu taşıma aracında ''yanınızda boş yer oldugunu'' insanların yanaşabileceğini anlatmak için, harcanan çabalar genelde boşa gider. dediğiniz anlaşılmaz değil, ama doğal durmuyor. benim bugune kadar türklerden duydugum laflar genelde şöyledir, you can come, here s empty ya da there s a place here şeklindedir. oysaki bir ingiliz aynı durumda, there s a room here der. ya da cok doluysa otobüs ya da metro, there s no room here der.

    collocation aşağı yukarı böyle bir şeydir. karşılaşılan bir duruma göre sözlükteki o durumun karşılığı gelen ilk kelimeyi kullanmak genelde yanlış sonuc verir.

    ingiltere doğumlu insanların da türkçe konusurken, sürekli, "günün sonunda ben bir bayanım" falan demesi *, türkçedeki collocation a tamamen aykırıdır. biz öyle birşey kullanmayız. onun yerine, nihayetinde, sonuç olarak, sonucta kelimelerini kullanırız.

    anahtar kestirmek, otobüs almakkalıpları yerine biz türkçede anahtar yaptırmak ve otobüse binmek laflarını kullanırız.

    ingilizce öğrenmeye direnen insanlar genellikle, kendilerini "ne yani öyle değil de böyle deyince ingilizler beni anlamayacaklar mı?!" şeklinde savunuyorlar. otobüs alıcam, anahtar kestircem diyen adamı türk olarak sen anlamıyor musun, tabi ki anlarsın ama, öyle konusan insana alamancı gözüyle bakılır. tercih meselesi tabi. ayrıca bazı durumlarda türkçe düşünerek kurdugun cumlelerde anlaşılamazsın, bir de öyle bir sorun var.
  • mesela söz ile laf aynı manaya gelir...sözlenilir veya söz kesilir; ama laflanılmaz veya laf kesilmez...buna mukabil laf atılır; ama söz atılmaz...
  • enrty girmek ve entry yazmak... bu iki ifade de gayet anlaşılırdır, ikisi de doğrudur... ama türkçe kolokasyon uyarınca entry girmek daha doğrudur...

    eğer ingilizce okuduğumu anlıyorum ama yazamıyorum diyorsanız sorununuzun büyük oranda kolokasyon bilmemekten kaynaklanıyordur.
  • aşağıdaki tanımı makul ve güzel örnekler içeriyor.

    a collocation is a sequence of words that occur together unusually often. thus red wine is a collocation, whereas the wine is not. a characteristic of collocations is that they are resistant to substitution with words that have similar senses; for example, maroon wine sounds definitely odd.
  • ingilizce ile yakından alakalı her şahsın yanında yamacında bulundurması gereken sözlüktür. türkçe düşünerek ingilizce'de yapılan hataların önüne geçen can dostudur.
  • ingilizce cümle kurarken olmazsa olmaz kalıplardır sanıyorum. yeni yeni öğrenmeye başladım. denk geldiğim collocation'lar ile çok fazla bilmediğim yer olduğunu fark ettim. yani vocabulary kadar önemli bir kısmını oluşturuyor ingilizcenin ve atlanmaması gerekiyor. film/dizilerde çok fazla karşınıza çıkar bu collocations'lar.
hesabın var mı? giriş yap