• şimdi buraya epey uzun bir entry yazacağım okumak istemeyen sondaki özet kısmına da geçebilir.

    olayları kronolojik sırada ve tüm ayrıntıları ile yazacağım ki herhangi bir eksik kalmasın.

    2017 temmuz ayında yani geçtiğimiz temmuz ayında istanbul mecidiyeköy'deki profilo avm'ye telefonumu tamir ettirmek için gittim. burada türk insanlarının yapısı ile alakalı araştırma yapmak istiyoruz diyen üç koreli kadın yanıma geldi. bana kimsenin ingilizce bilmediğini benim iyi konuştuğumu iki dakika yardımcı olup olamayacağımı sordu, ben de peki dedim ve anketi doldurdum. anket dediğim bu arada boş kağıda şekiller çiziyorsunuz. ad yazıyorsunuz ve bir de numara. (numaramı da yazmasaydım keşke yazdım bir kere)

    aradan bir hafta geçtikten sonra beni aradı biri, dedi ki kişilik analizini yaptık almak isterseniz beşiktaş tarafında oluyoruz biz sana yemek de ısmarlamak istiyoruz yardımcı oldun bize dedi. ben de yemek varsa gidilir dedim ve gittim. buluştuk beşiktaş'ta oturduk bir pizzacı vardı barbaros bulvarındaki yokuştan çıkarken solda kalıyor. orada sonuçları bir verdiler bana, bakıyorum bakıyorum benim yani net her şeyimi çıkarmışlar. ben o testin sonucunu görünce etkilendim sordum direk siz nasıl yaptınız bunu diye. iki kişilerdi onlardan biri ben eğitimini aldım yıllarca burada da temelli kalabilmek adına kendi ofisimi açacağım dedi. (bu kısım aklınızda kalsın bir.) normalde kore'de terapi ücretim çok yüksektir ama burada tanıtım yapmak için ücretsiz alacağım pek çok kişiyi sen de onlardan biri ol dedi. ben de diyorum ki korelidir zararı olmaz herhalde hafta sonu oturup bir saat anlatırım dedim. kalktım yanlarından.

    tarih olarak temmuzun ortalarından sonuna doğru geldiğimizde ben haftada bir gün bu kadını görüyordum. kadına ben anlatıyordum o dinliyordu, sadece not alıyordu kağıdına. derken temmuzun son günlerinde yani ya 29 ya 30'uydu arkadaşlarım ile oturalım hep birlikte onlarla da tanış dedi. tamam dedim neden olmasın. yine buluştuk beşiktaş'ta 5 kişi geldiler ben ve kadın haricinde. ikisi türk (bir kız- bir erkek) ve üçü koreliydi(iki kız- bir erkek) gelenlerin. türk olanlarla muhabbete girdim ben direk erkek olan "benim de boş vaktim vardı, tanıştım iyi insanlara benziyorlar" dedi. (bu kısım aklınızda kalsın iki.)

    o günden sonra her iş çıkışında (evim kadıköy'e çok yakın) hadi kadıköy'de hep birlikte buluşalım diye beni çağırmaya başladılar. bir de her şeyi ısmarlıyorlar nasıl hoşuma gidiyor. derken bir gün sen inanıyor musun diye sordu bir tanesi bana. ben de dedim ki allah'a inanıyorum ama dinlere inanmıyorum. direk cevap verdi ben de sadece allah'a inanıyorum ne güzel düşünüyorsun diye. içimden dedim iyi bari başımın etini yemeyecek. bunu diyen benim ya bir saat sonra derdimi anlattığım terapist kadın dinlerle aran nasıl dedi. ben yine aynı cevabı verdim o da diğer kızla aynı cevabı verdi.

    aradan iki gün sonra elinde incille geldi terapist kadın hadi bu sefer bir şeyler okuyalım diye. iyi dedim okuyalım.(gram umurumda değil, bedava yiyorum içiyorum) bana önce bir uygulama indirtti. "bible+" app store'da da play store'da da var. başladı karışık bir oradan bir buradan okumaya. ben de diyorum haklısın, çok doğru, o kadar doğru ki falan diye. dediği şeyler de tanrı çok iyi şeytan hep işleri bozdu, ah cizız vah cizız. o gün bir şey demedim artık. sonra dışarıda hep bir buluşmalara incil getirmeye başladı. bir baktım bu "ben de yeni tanıştım" ayağı çeken eleman bildiğin bunları daha önce dinlemiş ve destekliyor. o an dedim "burada bir pislik dönüyor dur bakayım bir şey çıkacak mı?" bunlar zaman ilerledikçe sürekli sürekli incil muhabbetine vurdular olayı, bunlar konuşuyor ben yiyip içip arkadaşlarımın yanına geçiyorum.

    ağustos ayında artık tertemiz bir işsizdim. bir yandan nasıl para harcamasam ve nasıl vakit geçirsem derken içimden dedim koreliler ile takılayım da bedava yer içerim. başladım gün içinde de buluşmaya. zaten ola ki ararsan direkt gel de bir şeyler ısmarlayayım diyorlar. ağustosun sonuna doğru kadın dedi ki senin incili dinlemenden çok etkilendim seni bir büyüğümüz ile tanıştıracağım. dedim iyi olur getir. yalnız bunu dediğim gibi adam oturduğumuz kafede belirdi. geldi dünya görüşün nedir falan diye sordu, konuştuk biraz başladı bu da çok hoşuma gitti söylediklerin ben seninle daha çok vakit geçirmek isterim diye. sırf göt kaldırıyorlar peygamber yaptılar beni bir ayda. doğum günüm ağustos ayındaydı illa dediler ki evine gelelim her şey bizden. ben de konuştum arkadaşlarla dedik gelsinler biz sonra buluşuruz diye. geldiler eve aman allah'ım pastalar, yemekler, hediyeler.(hediyelerin toplam tutarı 400 lira vardır rahat) içimden dedim bunlar bu kadar yatırım yaptı bana beni bırakmazlar ben azardan tüyeyim. azardan başladım bana yol verin demeye.

    ağustos ayının sonuna geldik bunlar geldi dedi ki sana iş bulduk en iyisinden git de bir görüş. harbiden de kore firmasından normalde kazanacağımın 3 katı maaşlı iş bulmuşlar. teklif öyle olunca dedim ben gireyim bu işe iyi para kasarım.(iş yeri çalıştığımın ikinci ayında battı.)

    başladım ben çalışmaya, çalışma saatleri çok güzel, iş şartları çok güzel ben de devam ediyorum. bu sırada bu totalde 7 koreli (her şeyi bildiğini iddia eden abileri, terapist kadın ve 3 işlevsiz koreli ile 2 türk) iş çıkışlarıma geliyorlar sürekli kahve ve yemek ısmarlıyorlar.

    eylül'ün sonuna doğru bunlar geldi biz ofis açtık seni de bekliyoruz diye. ne yapıyorsunuz ofiste dedim, türkler ile kaynaşıyoruz sen de gel epey insanla tanışırsın dediler. iyi dedim gittim ben de ve içeride bunlar haricinde 7 türk daha vardı. ofis dedikleri şey bildiğin sınıf yalnız sıralar var ve beyaz tahta var duvarda büyük. bunlar herkesi oturttular başladılar bana anlattıklarını millete anlatmaya. içerideki insan profili ise hep dinen kararsız kalmış benimle yaşıt veya biraz büyük veya küçük yaşta olanlar. o gün bir şey demeden kalktım gittim.

    bu sırada iş yerinde düşünüyorum bu insanlar bildiğin misyoner gençlerin kafalarına girecekler. derken oradaki kadın olan türk bana mesaj attı müsait misin diye. dedim buluşayım ne diyecek diye. bir başladı anlatmaya; dikkatli ol bu insanlara bir kere bulaştın mı kendini kurtaramazsın, her bilgine bir şekilde ulaşıyorlar, seni zehirliyorlar yalan yanlış şeylerle diye. ben de sen rahat ol dedim bana bir şey olmaz. ben direkt sordum sen niye bu insanlarlasın diye? meğerse kıza aylık 6 bin lira veriyorlarmış onlarla çalışsın diye. arkadaşlar "6" "altı" büyük harflerle yazıyorum altı. kızın da o paraya gerçekten ihtiyacı var o konulara girmeyeceğim.

    bir gün sonra gittim ben ofise yine ama nasıl kuruldum, içimden diyorum ben bunlara pislik yapacağım. başladım sözde "derste" anlattığı her şeye muhalefet olmaya. rahat rahat da muhalefet olabiliyorum o konuları okuduğum için önceden. o her şeyi çok bilen bir sinirlendi elindeki tahta kalemini tahtaya vurarak " yeter artık sus veya defol" dedi. içimden dedim aha herkes gördü gerçek yüzünü. başladım mağdur ayağına ben öğrenmeye çalışıyorum siz ne yapıyorsunuz diye. çıktım ofislerinden o gün.

    bir gün sonra yine geldim bir baktım kimse kalmamış sınıfta. nasıl sevinçliyim içimden diyorum sıçtım ağızlarına. gittim bir de dedim ben de gelmiyorum artık beni aramayın da sormayın da diye. sen misin bunu diyen sevdiğim kız vardı o zaman ona beni ifşa etmeler (bak onun çok sevgilisi oldu o şöyledir böyledir zart zurt diye). bende film koptu tabi. aradım sözde terapisti (iki ay oldu ofis falan yok ortada hepsi uydurmaca) başladım saymaya "beni veya benimle ilgili bir şeye bir daha karışırsanız yakarım ofisinizi" diye. yalnız ciddi ciddi elime alacaktım sopayı girecektim öyle şeyler demişler ki kıza. ondan sonra beni bir daha aramadılar. yalnız kızdan öğrendiğime göre oturduğum evin sahibine bakmışlar falan bana ulaşmak için niyetleri varmış ama korkuyorlarmış türk kızdan öğrendiğime göre. ben de dedim kıza isterlerse denesinler görelim neler olacak diye.

    sonuç: bu hayatta bedavacı olmak kötü sonuçlanıyor ve insanlara sırf ırkları sebepli olumlu veya olumsuz ön yargılı yaklaşmamak gerek. tek amaçları mürit toplamak olan misyonerler orospu çocuğudur.

    tavsiye: burayı okuyan kore hayranı insanlar varsa türkiye'de bulunan koreliler'e karşı dikkatli olsunlar incil muhabbeti açıldığı gibi uzaklaşsınlar. benim gücüm vardı belki ondan az zararla kurtuldum ama çok daha büyük zararlara yol açabilirler. hemen aile ile paylaşılmalı bu muhabbetler ayrıca.

    özet: misyoner koreliler iyi niyetli yaklaşarak türkiye'de insanları hristiyan (her korelinin kendi yorumladığı hristiyanlığı var bu arada) yapmak istiyorlar ve gerçekten çok profesyonel yapıyorlar bu işi ben de bu tuzakların arasından çıktım.

    not: isteyene özelden hangi topluluk olduğu gibi bilgileri verebilirim ancak önemli olan isimler değil de bu tiplerin tümünün insanları zehirlemeye çalışması, çünkü amaçları din yaymaktan ziyade mürit toplamak. fetö gibi pislikleri temizlerken bir de bu tiplerle uğraşmayalım.

    bu insanların fetöden tek farkı henüz devletimizi kandıramamış olmaları.

    edit: olay tamamıyla doğru. benim sorunum hristiyanlıkla değil o yanlış anlaşılmış. dinler umrumda değil, burada kardeşlerimizi mürit yapmaya çalışıyorlar benim için sorun olan kısım burada. özetin özetin özeti olduğu için yanlış yorumlanmasın.

    edit2: bedavadan yediğim içtiğim için de hiç üzgün değilim bana dediği 10 şeyin 9'u yalan olan insanlara acımamı falan mı beklediniz ? sürekli bir bedavacıyım izlenimi uyandırmak niye? arkadaşlarıma sorabilseniz de parası olduğu vakit her gittiği yerde tüm hesabı ödeyen kim öğrenseniz.

    edit3: herkes benim kişilerle olan ilişkime takılmış ancak gözden kaçan bir husus var birçok kişiyle de mesajlaştığım üzere bu insanlar iyi veya acınacak insanlar değiller. insanların yuvasını yıkan ailesinden ayıran tipler. yine olsa yine o şekilde veya bu şekilde bu kişilerin ağzına sıçarım. bu insanların fetöden bir farkı yok sadece daha güçsüzler.
  • beles yemek icin az daha bobrekten olan, koftiden avukat bir kardesimizin semi-cool hikayesi. bence okunmaya deger.

    sonunda magduriyet yasasa ve rezalet basligi acsa benden temiz bir 5/10 rezalet puani alirdi.
  • korelilerden çok kendisine dikkat edilmesini ve uzak durulmasını düşündüğüm yazarın açtığı, doğruluğu ya da kurmaca olup olmadığı ile ilgilenmediğim, senelerdir bildiğimiz misyonerlik ile ilgili başlık.

    bedavacısın.
    sana imkan sağlayan herkese ağam, paşam diyorsun.
    ilk sıkıştığın anda başkalarından destek sağlıyor, fayda alıyorsun.
    aklına ya da dünya görüşüne uymasa da koparabildiğim kadar koparayım diye ses çıkarmıyorsun.
    iş boka sarmaya başladığı zaman net olmak yerine işin içine muhalefet karıştırıp bombayı bırakıyorsun.
    baban, abin savcı, kendin avukatsın
    ya trolsün ya da gerçekten 15 yaşındaki bir çocuğun dahi davranmayacağı şekilde davranacak kadar kendini uyanık zaten bir adamsın.

    edit: hikayenin doğru ya da kurgu olması ile değil derdim. doğru da olabilir. arkadaşın yaklaşımı beni rahatsız etti.
  • ayni seyleri dün fetullahcilar bugünde diger cemaatler yapiyor kardes. cünkü ihtiyac sahibi o ladar cok insan varki. büyük bir kismi da ögrenci. kalacak bir ev, sicak yemek o kadar önemliki onlar icin. sonrasinda tabi seni etkileyip kendilerine cekiyorlar. amaclarina hizmet edesin diye. burada sorun bu insanlarin ihtiyac sahibi olmasinda ve devletin ögrencilere yeterince destek olmamasinda.
  • çok uzun yıllar önce annemin koreli misyoner arkadaşları vardı. ülkelerine döndüler bi 5 yıl kadar önce.
  • okumadaktan gözüm aktı ne var şunu az yazaydın. durumun iyiyse neden bedavacılık ölücülük yapıyorsun bunu anlamış değilim. tarikatların misyonerlerin hepsi aynı kafa yapacak bir şey yok. görünce kaçarak uzaklaşılmalı.
  • entryi okumamla şok oldum çünkü çok benzeri geçen ay başıma geldi.

    okuldan çıktım ve metro durağına doğru yürüyorum. bu ikisi arası maksimum 10 dakikamı alır. yürümeye yeni başlamıştım ki uzak doğulu biri hafif kırık bir türkçeyle bir şey sorabilir miyim dedi. ben de yabancı olduğu için kayboldu ve yol soracak zannettim. başladı bir şeyler anlatmaya ve en sonunda sence dünyada ki ışığın kaynağı nedir dedi. güneştir dedim. yüzü hafifçe gülümsedi ve hayır mesihtir dedi. aslında verdiği cevap komiğime gitti ve başımdan savmamaya karar verdim. ben metroya ulaşıncaya kadar tanrı ve mesihi övmeye başladı bana. dedim dostum ben yaradılışa inanmıyorum ateistim. yok adam vazgeçmiyor bana tanrı, mesih ve kutsal şeylerden bahsediyor ve bahsederken yüzünden büyük bir haz aldığı belli oluyordu. adını ve nereli olduğunu sordum. adı aslanmış ve amerikalıymış ama aslen koreliymiş. neyse metro durağına geldik ben içeri gireceğim. dedim dostum burada ben ayrılıyorum tanıştığımıza memnun oldum. hayır dedi ve numaramı istedi ve ileride beraber çay içmek istediğini söyledi. ben de bu kadar sohbet ettiğimiz adama hayır diyemedim ve uzattığı telefona adımı ve bana ait olmayan sahte bir numara girdim.

    bu başlığı görünceye kadar kendini yabancı bir ülkede yanlız hisseden ve din hakkında tartışmak istediği bir arkadaş arayan bir insan olarak görmüştüm. şimdi ise şoklardayım ve götü sağlam kurtardığımı düşünüyorum*.
  • güney kore’de geçenlerde başbakanın dahil olduğu cemaat gündeme gelmişti. feribot kazasında ölen çocukların bi ritüele kurban gittiği konuşulmuştu. o cemaatin yediği bir halt olabilir.
hesabın var mı? giriş yap