• felix van groeningen ve charlotte vandermeersch ikilisinin bu yıl cannes film festivalinde yarışacak filmi.
    https://www.imdb.com/title/tt14641542/
  • bu yıl cannes'da yarışan ve jüri ödülüyle dönen film. istanbul'da filmekimi kapsamında izledim. müthiş bir görüntü yönetimi var. sahneler estetik açıdan inanılmaz göze hitap ediyor. hikayesi de fena değil. ancak 150 dakikaya yakın süresi gerçekten fazla uzun. derdini sonlara doğru daha derli toplu anlatabilseydi daha etkileyici olabilirmiş.
  • dün akşam filmekimi kapsamında izledim. bu seneki dördüncü ve son filmimizdi.

    aftersun ve stars at noon facialarından sonra hafta içi 21.30’da 147 dakikalık filme katlanamam diyordum.

    yanılttı. güzel bir film olmuş, bir derdi, anlatmak istediği bişey vardı. izlenmesi vakit kaybı olmaz.
  • filmi çok beğendim. kitap adaptasyonu olduğu çok belli ama iyi anlamda. doğru yerlerde, hani senaryoya sıkıştırılmış replikler gibi değil tam yerinde, güzel cümleler geçiyordu. örneğin, "buzullar dağın anılarıdır" diyordu baba, "şu anda içtiğin su 100 yıl önce yağmış yağmurun suyu olabilir."
    filmi de bu bakış açısıyla bir buzula benzetebiliriz, iki adamın dostluğunun hafızası gibi.
    bir babanın oğluyla ilişkisi, onu kendisinin devamı gibi görmesi, yarım kalan hayallerinin yükünün oğlunun üzerindeki ağırlığı, iki adamın saf dostluğu, bazen sözle anlatılmayan, sadece yan yana durarak bile verilen duygu... babasıyla zorlu ilişkileri olan, hayatta ne aradığını bilmeyenler bu filmden çok etkilenebilirler. diğer yandan baba-oğul izlenmesi de nefis bir deneyim olur bence.
    duygular haricinde, alplerin insanı sersemletici atmosferi de filme başka bir boyut katmış. sanki dağlar, çayırlar, ağaçlar, sular... sahnelerde en az başrol oyuncuları kadar varız biz de diyor. bruno'nun kendisini biraz ağaç, biraz insan biraz hayvandan oluşan bir dağ adamına benzetmesi boşa değil. hepsi uyum içinde ne fazla ne eksik.

    --- spoiler ---

    filmde duygusallaştığımız çok sahne oluyor. babanın yalnız başına arabada öldüğü sahne ilk aklıma gelen. bir babanın karanlık bir yol kenarında, dörtlüleri yanmış bir arabanın içinde yapayalnız ölümü, her ölümlünün kalbini titretir. vıcık vıcık bir duygusallık yok, donmuş bir demir gibi işliyor insanın içine.
    aynı babanın, torino'da çalıştığı fabrikada sigara molasına çıktığındaki görüntüsü. dağlara aşık, dağlara kaçmak için tutuşan bu adam, işte o anda fabrikanın gri kuleleriyle bir bütün oluyor. gri önlüğüyle onu yutmuş bir fabrika. dağlara bakara üflüyor sigarasının son nefesini ve fabrikanın karnına geri dönüyor, ömrünün sindirildiği yere.
    ve pietro'nun küçükken neşe içinde indiği, çiçek saksılarıyla bezeli merdivenlerden, büyümüş ve babası ölmüş haliyle inişi. o neşeli çocuğun kabuk bir adam olarak dönüşü gibi, merdivenler de terk edilmiş, eskimiş, kırık dökük ve çiçeksiz. bu ikinci sahnede, eski günleri hatırlayıp bir iç çekiyor insan.
    dağ adamı bruno'nun moby dick okuması da çok güzel bir detaydı benim için. moby dick'i çok severim. onunla savaşı hem doğayla, bence biraz tanrısıyla savaşıdır insanoğlunun. bu savaşta üstünlüğüne duyduğu saygı ve kutsallığını kabullenişi, bruno'nun dağa tutkusunda da vardı. "siz şehir insanları doğayı soyut bir kelime ile ifade ediyorsunuz. o kadar uzaksınız. doğa bizim için dağdır, kayadır, sudur, topraktır. somut şeylerdir, soyut ifadeler değil." diyor bruno.
    bir de ağaç hakkındaki konuşmaları güzeldi. sanki bir insan gibi bahsediyordu ağaçtan. yetiştiği yerde kuvvetlidir, ama başka bir yere alırsan uzun dayanamaz. o ağaç, dağından koparılıp alınan küçük bruno'ydu. hoş bruno da pietro'yu, beiro/ kaya diye çağırırken, onu da dünyasından alıp kendi dünyasına katmaya çalışıyordu. farklı topraklarda yetişmiş iki ağaç, ama bir yerlerde, her nasılsa kökleri birbirine dolanık ayrılamıyorlar da.
    bunların bir kısmı kitaptan gelen güzellikler olsa da filmin kitapla uyumu filmi çok başarılı bir noktaya taşıyor. mesela bruno'nun depresyonunun kışa denk gelmesi ve kışla beraber taş evin de çalışmayan değirmenden dolayı karanlığa bürünmesi. bruno'nun ruhunun karanlığı sahnelere de yansıyor. pietro alnındaki ışıldak ile aydınlatmaya çalışsa da dışarıdan aydınlanamayacak bir karanlık onunkisi. ve tam bu sahnelerde babanın eski bir sözünü hatırlıyoruz. aydınlık ve neşeli günlerden sonra kasvetli ve karanlık günler gelir.

    önemsiz not : filmde minik hatalar da vardı, küçük bruno'nun kameraya bakışı, üçünün dağ yürüyüşünde önde yürüyen bir dördüncünün kameraya yakalanması gibi. ama çok rahatsız edici hatalar değildi. belki de insan bir filmle duygusal bağ kurunca hataları da önemsemiyordur.

    --- spoiler ---
  • le otto montagne (eight mountains) (sekiz dağ), çok iyi bir arkadaşlığın hikâyesini, çocukların büyüyüp yetişkin olmalarının, babalarının izini silmeye çalışırken hep onların izinden baba evine dönüşlerinin hikâyesini anlatıyor.

    vizyon tarihi: 24 mart 2023
    ithalatçı: birfilm
    sinema dağıtım: başka sinema
    tür: dram
    yapım yılı: 2022
    süre: 147 dakika
    ülke: belçika, fransa, italya

    filmin konusu:

    “yalnız bir çocuk olan pietro, ailesi ile birlikte şehirde yaşar.

    anne ve babasının en büyük tutkusu italya'nın dağlarıdır.

    yaz tatili için grana köyüne giden aile, buranın pietro için en uygun yer olduğunu düşünür.

    burada hayvanlarla ilgilenen yaşıtı bruno ile tanışan pietro, onunla dağ çayırlarında, ormanlarda ve dik patikalarda dolaşır.

    bambaşka düşüncelerle köyden ayrılmasının üzerinden geçen yirmi yılın ardından yeniden grana'ya giden pietro, burada geçmişiyle hesaplaşma çalışır.”

    yönetmen: charlotte vandermeersch, felix van groeningen
    oyuncular: luca marinelli, alessandro borghi, filippo timi, elena lietti, gualtiero burzi, surakshya panta, elisa zanotto, elisabetta mazzullo
    senaryo: paolo cognetti, charlotte vandermeersch, felix van groeningen
    görüntü yönetmeni: ruben impens
    kurgu: nico leunen
    müzik: daniel norgren

    vizyon tarihi: 24 mart 2023

    filmin altyazılı fragmanını buradan izlemek mümkün.
  • çok çarpıcı bir film, gerçek arkadaşlığın, dostluğun uzun yıllar görüşmesek de bitmeyeceğini, değişmeyeceğini bize gösteriyor. hayata gelme amacımızın ne olduğunu anlamaya iten ve bu yolculuk sırasında pişmanlıkları, güzel anıları, mutluluğu, hüznü kısacası hayatın gerçeklerini bize anlatan enfes bir film. aldığı ödülü sonuna kadar haketmiştir.
  • bu filmin söyleyecekleri var ve söylediklerinin arkası dolu uzun süresi sizi korkutmasın enfes bir film
  • "geçen gün şey düşündüm. insanin dünyadaki yerini.
    tahmin ettiğinden daha az karmaşık yollarla bulması inanılmaz. "

    insanin dinginliğinin de öfkesinin de sebebi bu yerimizi bulamıyoruz. felsefenin en temel iki dinamiği ben kimim ve ne istiyorum bu hayattan. hepimiz bu sorulara mantıklı cevaplar bulamıyoruz maalesef.
  • nefes kesen muhteşem doğa görüntüleri ve o doğaya can katan müziklerle ruhunuzu dinlendirecek; iki erkeğin çocukluktan orta yaşlara uzanan içten ve derin dostluğunu, anlam arayışlarını, hayata bakışlarını irdeleyen felix van groeningen filmi.

    bıraktığı ana duygu "hüzün" olan filmde hikâye, bir apartman dairesinde tek çocuk olarak büyüyen pietro ve yaz tatilinde gittikleri dağ köyündeki tek çocuk olan bruno'nun sıra dışı arkadaşlıkları üzerine inşa ediliyor. babalarıyla yaşadıkları zorlu ve sorunlu ilişkinin, her iki çocuğun da iç dünyalarına ve karakterlerine etkisini irdeleyen film, kentten ve insanlardan uzak gökyüzüne yakın yalçın dağlarda kurdukları yıllara yayılan bir dostluğu; yalnızlık, aile, aidiyet ve yolculuk temaları eşliğinde işliyor.

    başka kardeşleri ve arkadaşları olmadığı için bir anlamda birbirlerine kardeş olan çocuklardan şehir çocuğu pietro için yerleşik olmak, bir yere bağlı olmak fosilleşme anlamına gelirken köy çocuğu bruno için ait olma ve huzur anlamına gelir. o yüzden pietro ruhunu dünyanın farklı coğrafyalarını gezip tanıyarak arındırırken; bruno hiç ayrılmadığı atasının yurdunda, kendisine hiçbir zaman kötü davranmayan doğayla iç içe yaşayarak var olduğunu hissedecektir.
    pietro değişmek, gelişmek ve yepyeni bir pietro olmak için yollara düşerken, bruno onun aradığını bağlı kaldığı köklerinde bulacaktır.

    çocukluk döneminde uzun süren bir kopuş dönemi yaşadıktan ve pietro'nun babası öldükten sonra tekrar bir araya gelen iki dost, pietro'nun babası giovanni'nin vasiyeti olan dağ kulübesini yapmaya karar verdiklerinde dostlukları tekrar eski sıcaklığına kavuşacak, ördükleri her duvarda biraz daha güçlenecektir.

    her ikisi için de medeniyetin nimetlerinin hiçbir önemi yoktur. mutluluğu teknolojide veya konforda değil asgari eşya ile ilkel koşullarda, zorluklar içinde yaşamakta buluyorlardı belki de. eşyanın sükuneti ve sadakatiydi ruhlarını dinginleştiren. zira insana duyulan aşk bazen yavaş yavaş tükeniyor, bazen de aniden ölüyordu. çevrelerindeki herkes değişirken aşkla bağlı oldukları doğa her daim aynı kalıyor; yalnızlıklarına, ümitlerine, vehimlerine, hayallerine doğayı ortak kılabiliyorlardı.

    doğayı dost edinen bruno, şehirlilerin "doğa" tabirine bile tahammül edemeyecek denli kişileştirmiştir onu. bruno'ya göre soyut bir şekilde ifade edilmemesi gereken doğa; ormandır, dağdır, göldür, patikadır, çayırdır, nehirdir. bruno'nun, ölülerini gömmek yerine cesedin derisini yüzüp akbabalara yem olarak kayaların üzerine bırakan nepal yerlilerinin bu ürkütücü cenaze merasimini korkunç bulan karısının aksine sevmesi, giderayak kuşlara yem olmayı eğlenceli bulması da doğayla barışıklığının bir göstergesidir.

    pietro için doğa, ölümünden sonra babasını daha yakından tanımasını, çözümlemesini ve anlamasını sağlayan bir aktördür aynı zamanda. babasını tanımak ve anlamak kendisini keşfetmeyi de beraberinde getirmesi anlamına gelecektir. o yüzden yılın belli zamanlarında veya bruno var oluş sıkıntıları yaşadığında pietro'nun bir ayağı babasının ruhunu yansıtan dağda olacaktır. ta ki her şeyi ve herkesin hayatını değiştirecek olan malum kışa kadar...

    insanı farklı bir ruh haline sokmayı başarabilen, şiirsel etkisi olan, tekrar izleme arzusu uyandırarak biten bir film.
    felix van groeningen'in the broken circle breakdownadlı başyapıtından sonraki en güçlü ve etkileyici filmi olduğunu söyleyebilirim. ancak izleyicisinden sabır beklentisi olan, ağır ve dingin akan bir film olduğunu da eklemeden geçmeyeyim.
  • beni daniel norgren ile tanıştırmış olan filmdir.
hesabın var mı? giriş yap