*

  • fenasi kerim gibi bii$i olmali..
  • misafir ağırlamayı seven kişiye denir.
  • eski yunanda gelen misafiri, nerden neden nsl sorularını bile sormadan şölen masasının bir kenarına buyur edip, masada ne varsa agzına sokan ev sahibi modu.

    zaten barış zamanlarında hep şölenler, festivaller yapılırmış. eglenceyi dışardan geliveren bir misafirin dertleriyle yarıda kesip ortamı bunaltmaktansa misafiri bir tarafa fırlatıp iplemez, suratına bile bakmazlarmış. adam da konuşmaya pek niyetli degilse yemegini yer gidermiş...
  • (bkz: mükrim)
  • misafir için seferber olan kişilerdir
  • misafir seven insan evladidir. daha da turkce hali konuksever, bir ust seviyesi ise kosulsuz konukseverliktir ki bu son katman jacques derrida nin basinin altindan cikmadir. kosulsuz konukseverlik derrida'ya gore konuklarinizin kim oldugunu bile bilmeden kapinizi acmaktir. imkansizdir ama ahlaki acidan gereklidir.
  • açılınca yatak olan çekyatın üstünde duruyor mis gibi sabun kokan pijamalar.belli ki olası misafirler için ayrılmış, özenle katlanıp saklanmış. balkon rüzgarında kuruduğu belli; sokak ve deterjan kokusuyla harmanlanmış, sakız gibi temiz çarşafımı örterken sordu “tek yastık yeter mi?” diye. hep çift yastıkla yatarım aslında ama misafir olmanın verdiği adabı bildiğimden sunulandan fazlasını istemem, ki bu nedendir “hayır bu yeter sağol” deyişim.

    ışığı kapatmadan önce sanki bi şey daha söyleyecek gibi oldu ama onun yerine “allah rahatlık versin, iyi geceler” diyip kendi odalarına geçmeyi tercih etti. kapanan ışığın yanımda yanan kömür sobası kadar odayı neredeyse aydınlatmadığını farkettim. dışarıdan geçen araba tekerlerinin çıkardığı takır tukur buz seslerini duyduğumda bu sobanın yanında olmanın ne büyük bir şans olduğunu düşündüm. sonra hızlı bir genellemeyle bizim kültürümüzde misafire verilen soba yanı çekyatın, beş yıldızlı otellerdeki suite tekabül ettiğini varsaydım; konfor hissim genişledi, az bi şey daha ferahladım.

    aslında tüm bu misafirperverliğin arkasında şu an bu evde fettan ve istenmeyen kadın olarak görüldüğümü de biliyorum. onlar için kolay değil elbette eski gelinlerinin üstüne gelen yeni kadın olmak. aradan geçen onca yılın onlar için hiçbir önemi yok nihayetinde. istersen cennetten allah imzalı referansın olsun, yine de sebep sensin. bunu beyinlerinden silemeyeceğimi anladığım için çaba göstermenin oldukça yersiz olduğunu farkettim, zira bunun için zamanım da yoktu. sadece erkek arkadaşımla istanbul’a geldiğimizde bir gün de olsa onun kuzeninde kalacağımızı bildiğim için, ankara’dan giderken ufak tefek hediyelerimi mutlaka atarım çantama. bu bir tedbir gereğidir. böylece gerilimin şiddetini yapmacık gülümsemeler ve teşekkürlerle de olsa azaltmış olurum her seferinde. bu bir alışkanlık benim için. gerçi kuzeniyle benim bir sorunum yok; sorun tamamen yengede. sordum bizimkine “çok mu iyi anlaşırlardı rahmetliyle?” diye. öyle ya, ancak bunun vefası üstüne bu muameleyi hakettiğimi düşünmüş olmalılardı. “yoo” dedi. zaten taa nerelerdeyiz baksana, bayramlarda bile bazen görüşememişizdir”. demek ki kadının genlerden yana tedirginliği var : “bu adam bunu yaptıysa benimki niye yapmasın? aynı kan değil mi!” gibisine. .o düşünce balonlarının göründüğünü bilsem gidip sorucam aslında “benim kabahatim ne o zaman kadın?” diye. ama kocasının kuzeninin, yıllar öncesinden ve daha beni tanımadan farklı sebeplerle boşanmış olduğunu anlamayan kadın bunu hiç anlamaz. ha tabii bizde belediye nikahı yok, ordan belli “fışkı“lığımız. ve sırf bu yüzdendir o atlas okyanusu kadar yer yatağında değil, birer kişilik ayrı çekyatlarda yatmamızın uygun görülmesi. zararı yok, ben misafirlikte sevişmem zaten!

    yattığınız yatak ne kadar rahatsız olursa olsun, en zor uykudan misafirlikte uyanır, yataktan en zor o zaman kalkarsınız. zaten ev sahibi çoktan sizden önce kalkmış ve çayın demlendiğini çeşitli mutfağa özgü seslerle duyurmuş olur. o gün de bu gelenek bozulmadı işte. daha kalkıp “bayan misafir sorumluluğu” ile pijamaları katlıycam, sonra da yatakları düzeltcem falan..erkek olsam böyle bi mecburiyetim bile yok. pijamaları saat 3 yönünde torpidolardım, zaten o da öyle yaptı.

    kuzenin binbir özenle hazırladığı sucuklu yumurta kondu masaya. hani aileyiz ve tatil sabahındayız ya, aynı tavaya herkesin uzanıp birlik duygusunu hissetmesi şu an çok elzem!. biz en çok sucuklu yumurtaya bandırırken aileyiz. biraz daha “kastırma” almaz mıydınız?

    “rahat yattın mı abla” dedi kuzen benden en az 10 yaş büyük olduğu halde. o bana böyle seslenmeyi seviyor, benim de sinirimi bozmuyor açıkcası. samimi olduğunu hissediyorum. “sağol valla çok güzel uyudum” dedim. bunu derken de bir memnuniyet tebessümü fırlattım yandan ev sahibesi yengeye. gözlerini acele bi şekilde çekerek ekmeğine sürdüğü tereyağına odaklanmayı tercih etti. bu hareketin onun için hayatındaki önemini farkettiğimden haklı buldum ve sohbeti onun duymak istediği yöne doğru çektim : “bizde yavaş yavaş gideriz artık ,malum bolu'da kar vardır şimdi, zorlanmayalım“. "aaaa daha balık yapcaktık akşama abla ya” derken kuzen, o tereyağlı ekmeğin boğazda kalmasıyla, gözlerden ateş hüzmesinin çıkması aynı ana tekabül etti. “doğru söylüyor, uzun yolda kar kıyamet hiç çekilmez. ne kadar erken kalkarsak o kadar iyi” dedi efendim hazretleri. destek buldum nihayet yanımdaki levrekten.

    oturma odasına gidip çantamı toplamalıyım artık. sağa sola bakıp bişey unutulmuş mu kontrol etmek gerek. evin afacan kızı gizem geldi o sıra. 6 yaşında falan galiba ama hiç sevemediğim çocuklardan daha sevimli nedense. beni sevdiğini biliyorum. geçen sene geldiğimizde de ayrılmamıştı kucağımdan. oturup saçlarımı sever saatlerce, makyaj malzemelerimi incelerdi pür dikkat ama hiç birini kullanmaz, her an onu uyaracağımı da bilirdi. çantamı toplarken yolda aldığım saç tokalarımı buldum. renkleri tam da onun seveceği gibi pembe-mor-maviydi. sevinçle mutfaktaki annesine gidip gösterdi “anne baak ablam bana ne verdiiii” deyiverdi. bu “ablam” sahiplenmesi iyiden iyiye deli etmiş olmalıydı ana kraliçeyi. etti de galiba..ki niyetim bu değildi...o sıra

    vedalaşırken yalancıktan “yine bekleriz“ler havada uçuştu. sıra gizem'e geldiğinde yine o sımsıkı ve içten sarılış törenini gerçekleştirdi karşılıksız. “tokalarımı kimseye elletmiycem, her gün takcam ablacım” dedi. “gizem'cim paylaşmak güzeldir, annene de ver arada hem beni hatırlarsınız birlikte” dedim. iki basamak indim. elimi öyle salladım. arkamdan bi daha gelmiyim diye haset döktüler...
  • (bkz: terakkiperver)
  • urfa dolaylarında şiddetli gördüğüm örf. başlarda "ulan böbreği kaptıracaz heralde" diye düşünmeden geçemiyor insan.
  • doğrusu. misafirsever.
hesabın var mı? giriş yap