• hasan kaçan'ın mizahçı tarifini okudum, mizahçı olmak iddiasında olan birisinin iştigal ettiği alan hakkında bu denli cahil kalabilmesine hayret dahi etmedim, hasan kaçan'ı tanıyorum, bu kuramsal gevelemesini kınadım ve laflar hazırladım.

    http://www.stargazete.com/index.asp?haberid=153610

    adresinden de okunabilecek olan yazısında kaçan uzun süredir, neşesiz esprisiz bir toplum olduğumuz gözlemini yaptıktan sonra eskisi gibi olmasa da ( türkiyede mizahın tek işlediği alanmış gibi yansıttığı ve kendisini yetiştiren gırgır dönemini kast ediyor) yüzümüzü güldürenler var diyerek bir ayraç koyuyor. ancak birileri varmış, suratları asıkmış, gençleri nasıl güldürürsünüz diyormuş, mizah kuralları koyuyormuş ki, hasan kaçan bunların yapısını bozuma uğratmak gayretiyle bu yazıyı yazmış.

    kaçan, mizahı sürekli olarak eskiyen, son kullanma tarihi geçen, tekrar eden nitelikleri olmadığı için formülize edilemeyecek bir kalıp kırma uğraşısı, tüketilebilir bir moda deveranı gibi tanıtıyor. bunu da mizah hakkında ortaya atılan bir takım basmakalıp iddia ve tespitlerin yanlışlığını, örneklerle ispatlayarak anlatmayı seçiyor.

    bunlardan bir tanesi şu: ‘mizahçılar baskıcı dönemlerde ortaya çıkar...’

    kaçan son dönemlerde ortaya çıkan cem yılmaz, yiğit özgür, selçuk erdem, ahmet yılmaz ve gürcan yurt (?) gibi 'mizahçı'ların margarin kuyruğunda beklemediği, kimsenin birbirini yemediği, ülkeye giriş çıkış sorunu olmadığı dönemlerde yaşamış olmaları sebebiyle baskı dönemi çocuğu olmadıkları sonucuna vararak, bu sağlamayla işbu iddianın fosluğunu ispat ediyor.

    dahası ‘mizahçı dediğin güldürürken düşündürmelidir...’ saptamasının da mizahın zaten düşündürdüğü için güldürdüğü karşı savıyla çürütüyor, mizahın düşündürmesi lüzumunun toplumsal mesaj vermesi ile denk düşürüldüğünü iddia ederek bu baskıya da karşı çıkıyor, mizahın toplumsal ile kendisini sınırlamaması gerektiğini, 'insansal' ve 'kozmik' meselelere de yorum yapabilme yetisi olduğunu iddia ediyor.

    ‘mizahçı muhalif olmalıdır’ klişesini de 'eskimiş' bulan kaçan, muhalefete değil çeşitliliğe öncelik veriyor, hadiselere çok açılı bakma lüzumuna değiniyor, 'ideolojik' takılmanın yanlışlığına da vakti zamanında kendisinin de böyle takılarak hıyarlık yapmış olmasını örnek göstererek, bu kesin yanlıştan mutlak doğruyu damıtıyor, bitmiyor, 'ya mizahçı tabi haksızlığa karşı duracak ama asıl hedefi insan olsun' dedikten sonra, yeni dönem mizahı eleştiren eski kafaların yeniyi anlamadığı için eleştirdiği kürevi imasında bulunup yazıdan iznini alıyor.

    kaçan'ın kısa bir metinde dahi çelişkili savlarda bulunması (uzun süredir yüzümüz gülmüyor, x çok şükür artık mizahımız daha kaliteli zekice, yüzümüzü güldürenler var; eskiden mizah daha bereketliydi x ne hakla 35e baklaya millet götünü verirdi, çok şükür şimdi öyle değil) sebebiyle dahi kendisini bu konuda ayrıntılı tenkide değer bir mütefekkir, kuramcı olarak ele almak yanlış olacaktır. lakin kaçan'ın fikri yetkinliğini ciddiye almamak kaçan'ın kanon yaptığı yerleşik ve hakim kanaatleri ciddiye almamak manasına gelmemeli. pop kültür'ün armağı papağan makamından karşı savmışçasına dile getirilen tarihsiz, tepkisel, zırcahil karşı savlamalara bir hoşt çekmek gerekiyor.

    sıradan dile getirdiği klişelere bir bakalım.

    ilk evvela 'mizahçılar baskı dönemlerinde ortaya çıkar'a bakalım. bu iddia mizahçıların baskı döneminde yüzeye vurup, aktive olup, spontane olarak üremeleri ile değil, baskı dönemlerinin doğrudan bir eleştiri yerine mizahi bir dolaylandırmayı lüzumlu ve işler kılması ile anlamlanıyor. baskı dönemlerinde doğrudan net eleştiriler baskı sebebiyle ezilip, sansürlenirken, mizahi olanlar dolaylı yoldan ayakta kalabildikleri için mizah baskı dönemlerinde bir yol ve yöntem olagelmiştir. bu iddianın ederini bir kişiye, topluma baskı uygularsan insanlar komikleşir manasında söylendiğini iddia etmek için insnaın içini ürperten bir cehalet deryasında yaşamak gerekiyor. kaçan'ın referans verdiği bereketli topraklardan bu denli temiz ve steril çıkabilmiş olmasını baskıya mı, temizlenme lüzumuna mı yormak lazım, bilemiyorum.

    gelelim ikinci iddiaya: mizahçı güldürürken düşündürmelidir. burada iddianın mikrofonlar uzatıldığında tıpatıp aynı beyanı veren görüntüde zıt kutuplar olması gereken cem yılmaz ve levent kırca'nın da iddia ettiği ve kaçan'ın tekrarladığı üzere anlık değil geniş zamanlı anlaşılması gerektiğini belirtmek gerekiyor. elbette gülmek ve gülümsetmek bir düşünsel harekete, zihin faaliyetine ihtiyaç duyar. lakin bu düşünebilme halinin, sorgulayabilme ve analiz etme haline, soyut bir referans ve örnek olabilmek haline denk düşürmek, muza basıp kayan bir adam ile aziz nesin gülmecesi arasında bir fark olmadığı iddiasıyla düşünmeler arasında nitel hiç bir ayrım olmadığını savlamak için de heoimizin yakınen yaşadığı kolektif düşünsel atrofiye uğramış olmak gerekiyor. bu klişe formülazsyonun muradı, mizahın ne olabildiği ile değil ne olması gerektiği gibi bir estetik sıralamanın, hiyerarşinin temelinde bulunmaktadır. estetik teorinin yüzü asık köşe yazarlarının meşgalesi olduğunu düşünecek kadar cahil olabilen bir hızlı-düşünürü de, işin tarihçesi ve gelişimini öğrenmesi ümidiyle, aristo'ya havale ediyorum. kuramdan haberdar olmadan kavramı yapıbozumuna uğratma çalışmaları aristofanes'den molyer'e, molyer'den yiğit özgür' e mizahçıların beslendikleri bir malzeme olagelmiştir. not düşelim: güldürüp düşündürmek kadar, gülünç hale gelmiş olanı düşündürmek özlemi de mizahçının motivasyonlarından birisi olabilir.

    gelelim 'mizahçı muhalif olmalıdır'a. kaçan'ın sanki "mutually exclusive(karşılıklı dışlama içinde)" imiş gibi red ettiği bu ilkeye az bakıldığında görülecektir ki, mizahçının muhalif olması lüzumu, mizahının muhtelif olmasına engel değildir (mizahçı muhtelif olmalıdır diye bir iddianın da şaşışehlalığına değinmek isterim. mizahçı muhtelif olamaz; muhtelif mizahçı vardır. mizahçının meselelere çeşitli açılardan bakmak için kişi bütünlüğünü aşıp şizoid olması gerektiğini iddia etmiyorsak (yetiş deleuze, yetiş guattari) bu tip bir talep ve tashihte bulunmak manasız olacaktır.) mizahçıyı muhalif olmaya iten de sadece hasan kaçan'ın tevbe istiğfar getirdiği ya da bihaber olduğu toplumsal sorumluluk hiyerarşisi değil, mizahın bütünleyici ve olumlayıcı bir rol oynayamayan varoluşsal karşıtlık mecburiyetidir. en güzel örneği belki de nasrettin hoca'nın sen de haklısın fıkrasında görülen bu sürekli karşıtlık, sürekli muhalefet hali mizahı muhalif kılar, liberal mütedeyyin dünyanın 'passe' bulduğu toplumsal rolü değil.

    bütün bunların üzerine, verilen örneklerin şapşallığına da şapka çıkartmak isterim. 'ne hakla 35e bakla'nın mizahi formasyon olarak 'donlu hasan hristiyan diyor'dan bir farkı yoktur. ikisine de gülünüyor olması dönemin ruhunu yakalayabilmiş olmasından ileri gelir, ikisinin de 'modasının geçecek' olması referans verdiği bilindik kavramların erozyona uğrayıp unutulacak olması ile anlamlanır, kalitenin artmaıs, zekanın parıldaması ile değil.

    dahası baskı dönemi çocuğu olmadığı iddia edilen cem yılmaz, selçuk erdem, ahmet yılmaz ve nice yeni dönem mizahçılarının bildiğin darbe çocuğu olmasına mı, başta cem yılmaz olmak üzere bir çoğunun ürettiği mizahın bir kısmının baskıcının şiddetinden arta kalan alanda meşru kalan saray soytarılığı kabili bir boşluğu tam olarak bu sebepten doldurduğunu da belirtmek isterim. öteki türlü cem yılmaz'ın kıçıkırık mizah teorisi ve 'mesaj kaygısız olmak' bireyci, kaçışçı politika mizahını 80 darbesinin oluşturduğu boşluk olmadan bu denli normalleştirerek, kitle halinde yiyip, yutabilir miydik? dilinin üzerinde yürütenlerin kellesinin uçtuğu saray avlularında dilinin üzerinde yürüyen şabalaklara alan açılmasını da es geçip o 'huzur ve güven ortamı'na methiyeler düzebiliyor oluşları da görebilmek için insanları kesip içinden kenan evren mahlasını görmek gerekmiyor, onlardan beslenen kan emici halkaları sayalım yeter.
hesabın var mı? giriş yap