• 21.8.1942 isimli şiirinde orhan veli edirne'ye yaptığı ziyaretlerden söz ederdi. orhan veli'nin ölümünün ardından sebahattin eyuboğlu'nun mahmut dikerdem'e yazdığı mektupta edirne seyehatlerinin ve nahit hanım'ın da sırrı çözülür aslında: "orhan'ı şimdi istanbul'da arayıp da bulamamak mümkün mü mahmut? sahiden hiçbir yerde bulunmaz mı dersin? lambo'da? balık pazarında? öyleyse sarıyer'e gitmiştir... yahut edirne'ye, nahit hanım'a..."
    ankara kız lisesi ve haydarpaşa erkek lisesi'nin yanı sıra edirne lisesi'nde de edebiyat öğretmenliği yapan nahit hanım, kendisiyle yapılan röportajlarda "beni bilen bilir, nahit hanım dersin yeter" diyebilen 'cumhuriyet gibi kadın'dır. samet ağaoğlu'nun anılarındaki 'rönesans gibi kadın' sözlerini cemal süreya bu şekilde değiştirir: "bin dokuz yüz yirmi üç gibi kadın da diyebiliriz. ya da cumhuriyet gibi kadın."
    orhan veli ile bir vapurda tanışır nahit hanım. bir sonbahar sabahı, güzel havalarda, boğaziçi vapurunda... bir süre sonra iki defter verir orhan veli o'na. el yazılarıyla yazılmış şiirlerinin olduğu iki defter, "ölürsem bunları bastırır mısın nahit hanım?" diyerek verilmiş iki defter...
    pekçok kişi, orhan veli'nin yarım kalmış aşk resmigeçidi şiirindeki 'sonuncu' aşkın nahit hanım olduğu konusunda hem fikirdir:

    "nahit hanım ki, şimdi bir eski ahit
    ilk eşi, haliç vedat, menfi olamazdı ki zait
    babamsa o balkan harbi'nden müdevver nikahlarında şahit
    üçü de mülazım-ı evvel, sonra mülazım-ı sani "
  • bir can yucel $iiri kahramani.

    (bkz: itiraf/25)

    // (...) can yucel'in "itiraf" siirindeki nahit hanim da oldu... (...)// mahzun dogan.

    ic. siirpostasi

    http://groups.yahoo.com/…/siirpostasi/message/14226
  • nahid firatli.

    -$airlerin miknatisi topraga kari$ti...- / seyhan erozcelik

    ic. radikal 21.05.2002

    edebiyat ogretmeni, $airlerin dostu, orhan veli 'nin hocasi, esin
    kaynagi, sevgilisi, arif damar 'in eski e$i nahid firatli dun sessizce
    son yolculuguna ugurlandi

    seyhan erozcelik

    istabul - nahid hanimi kaybettik. artik yok. o unlu cuma sofralari da yok. cumartesi gunleri ba$ ba$a verip kaynattigimiz, dedikodu yaptigimiz saatler de yok. $imdi biz, nereye kadar variz? o bizim ogretmenimizdi. yirmi yil oncesine donuyorum.

    edip bey, iskender , ben, ba$kalari. sofra hazirlaniyor. hazirliyoruz. nahid hanimin yaramaz kizlariyla beraber. ilk defa tanimi$im. hepimizi azarlardi. hepimizin yeri belliydi: "sen $uraya otur, sen de $uraya, buraya oturma, bilmemkim gelecek..."

    yanindaki iki sandalyeyi, o gun kimlere misafirperverlik yapacaksa,
    onlara ayirirdi. ben o sandalyelerde cok oturdum. nilgun de oturdu. mustafa da... mustafa'yi cok ha$lardi. kizardi ama cok da severdi. $imdi hicbiri yok. birbirlerine kavu$tular.

    ece 'ye de kizardi. ama ece'yi cok severdi. huysuz, hircin oldugu icin. arif'e medeni bir bagliligi vardi, saygiliydi. arif de kibar
    oldugu icin.

    du$unuyorum da, huysuzlari ve hircinlari, galiba, cok severdi. yani hepimizi. $airlik de zaten, nedir ki, huysuz ve hircin olmaktan
    ba$ka...

    --sureya onun evinde agladi! --

    sofrasinin zaman zaman suiistimal edildigi olmu$tur. ya$li bir
    hanimin evinden bir saatte kalkip gitmek gerekir degil mi! $unu
    soyledigimi hatirlarim: "hadi, gidin artik." giderlerdi. ben, sofrayi
    toplardim. sonra, oturur, kou$urduk. sarho$ oldugumu ve sonradan hatirlamayacagimi bildigi icin, bana her $eyi anlatirdi. anlatti. ertesi gun, "ben bir $eyler biliyorum ama ne?" derdim kendi kendime.

    cemal sureya 'yi aglarken gordunuz mu? ben gordum. nahid hanimin evinde. aglatmadik ki, kendisi agladi, cocuklugunu hatirladi.

    hicbir ogrencisi nahid hanimi yalniz birakmadi. bunlara, can'in ikizi
    canan hanim dahil. diyelim ki, bu zamanlar, cuma ak$amlarinin,
    cumbu$lu, hakikaten cumbu$lu, $arkili, dedikodulu, o haftanin siyasi durumu, yeni cikmi$ bir $iir.. ile dolu zamanlari.

    telefonu olmadi. herhangi bir muzik aleti olmadi. zaten, $arkilari
    bizler soyluyorduk. zaten, randevulari, kim ne yapmi$lari, bizler
    iletiyorduk. telefona gerek yoktu. bir de, cumartesi gunleri, raki
    icmezken ankara'nin igde agaclarini konu$urduk.

    bir de, bunlar var. kutuphane gozlerimin onunde: yilmaz guney , che guevera resimleri... o zamanlar yetmi$ ya$indaki bir hanimin evinde.

    nahid hanim, 'adam' severdi.

    dostlarini severdi. a$klarini severdi. arkalarinda durdu. mertti.

    hepimizi besledi. hepimizi sevdi. topragi bol olsun. ruhu $ad olsun.
    ki olacaktir. zaten, kavu$tu a$kina. hepimizin ba$i sag olsun.
    cumhuriyet, temel direklerinden birini kaybetti.

    --bircok $airin â$ik oldugu kadin --

    sabahattin ali 'den can yucel 'e, cahit sitki taranci 'dan edip cansever 'e ve kendisi icin cok ozel anlami olan 'garip' orhan veli'ye kadar pek cok $airi kendisine â$ik etmi$ olan nahid firatli, 1909'da girit 'te dunyaya geldi.

    dedesinin ko$kunde ozgur, ho$gorulu bir ortamda buyuyen firatli, ilk ve ortaokulu kandilli 'de okudu. erenkoy kiz lisesi 'ni
    bitiren 'nahidhanim', istanbul universitesi edebiyat fakultesi
    felsefe bolumu'nnden mezun oldu. ogretmen acigi yuzunden ankara kiz lisesi 'nde edebiyat ogretmeni olarak ba$ladigi ogretmenlik hayati, surgun edildigi edirne lisesi ve haydarpa$a lisesi 'nde devam etti. ilk kocasi halil vedat firatli'dan ayrilan nahid firatli daha sonra arif damar'la evlendi. ilk e$inin soyadini kullanan firatli, ya$amini kurtulu$'taki evinde surduruyordu
  • sabahattin ali'den can yücel'e, cahit sıtkı tarancı'dan edip cansever'e bir çok şairin aşık olduğu edebiyat öğretmeni, arif damar'ın eski eşi... nam-ı diğer orhan veli'nin sonuncusu.

    son röportajı için http://www.radikal.com.tr/…0/22/turkiye/01tum.shtml
  • edebiyat tarihinde "orhan veli'nin sevgilisi" olarak anılan, şairin şiirlerinin ilk okuyucusu, orhan veli ile birlikte pek çok şaire de ilham kaynağı olmuş ünlü edebiyat hocası. şairin, belediyenin açtığı bir çukura düşüp trajik bir şekilde ölmesinin ardından cebinde bulunan sarı bir kağıtta yazılı son şiiri aşk resmi geçidi'ndeki şu dizelerde onu anlattığı söylenir:

    "...
    hiç birine bağlanmadım
    ona bağlandığım kadar
    sade kadın değil, insan
    ne kibarlık budalası
    ne malda mülkte gözü var
    hür olsak der
    eşit olsak der
    insanları sevmesini bilir
    yaşamayı sevdiği kadar
    ..."

    bununla birlikte şairin anlatamıyorum ve sere serpe gibi birçok şiirinin sahibi olduğu bilinen platonik aşkı bella eksenazi'yi de ölesiye kıskanan bir kadındır nahit fıratlı. bunu, yıllar önce bella ile yapılan bir söyleşide anlatılmış bir anıda görmekteyiz:
    "... cahit sıtkı, melih cevdet, necati cumalı sohbeti sırasında orhan veli’nin sevgilisi nahit hanım bağırmaya başlıyor: ‘orhan veli benimdir. kimseye kaptırmam.’ bella orada küçülüyor, buharlaşmak istiyor adeta. sevgilisi olan bir erkeğe yan gözle bakmayan kadın, bundan sonra orhan veli sayfasını tamamen kapatıyor..."

    nahit hanım hakkında yazılmış şiirlerden biri de ünlü şair gülten akın'a aittir, şöyle ki:

    "kürsü'nün yüksek duruşu
    nedendi? ürksün diye mi
    bir sınıf dolusu kara önlüklü çocuk
    ondan çekinmezdik, örtük kapıdan
    duvargeçen gibi sessiz girerdi
    usulca yürürdü, kürsü susardı
    ufalırdı. genişçe solurduk biz kızlar
    düz ve kumral dökülürdü yüzüne saçları
    ve yüzü solgun bir azizenin yüzüydü
    maskeydi kimileri için, değişmezdi
    bilen bir ben miydim
    keyifli ya da kederli

    ağır mı duyardı? yoksa dünyanın
    sözleri onu yaralamasındı.
    kapanır mıydı?
    ince bedenini eski ebrimiş
    önlüğüyle gizlerdi

    görünmez zırhı içinden
    anlattığı ne eksik ne fazla
    havada kapılan üç beş sözcükle
    dersin dışına çıkılmıştı
    balzac, dostoyevski, kafka
    evinden taşırdı silone
    yüksek duvarlarla çevrili taş avluda
    güneşe uzanmış kediler gbi
    keyifle dünyayı seyrana çıkardım

    ekmek ve şaraptı, karamazof'lardı
    belki vadideki zambak
    düşlerim artardı
    kimdi küçük çaresiz bir kızı
    böyle güneşle dolduran

    "rakı şişesinde balık"mıydı
    söylentiler. onlar nasıl insanlardı
    akşamlar nasıldı bilmek isterdim
    sanki gündüzü kaplayan gecelerdi
    ders biter, o uzun leylek bacaklı
    "bir garip orhan veli"
    eski pardösüsü, yakası kalkık
    gelir, alır giderdi

    onu belki bu yüzden suçladım"
  • orhan veli'nin nahit fıratlı'ya yazdığı mektuplardan oluşan "yalnız seni arıyorum"u (yky, 2014) üzülerek okudum. yazılanlara bakılırsa, "orhan veli'nin 36 yıllık ömrünün en büyük sevdası" olmakla birlikte, öncelikle kocasını aldatan bir kadın var karşımızda. üstüne üstlük kendisine sırılsıklam tutulmuş orhan veli'yi avcunda oynatan, ona şımarıklık, haksızlık, terbiyesizlik eden, yalan söyleyen, bana geçmişimdeki iki "femme fatale" yaratığı (kişilik olarak ilkini, yaşanan ilişki olarak da ikincisini) anımsatan bu kadın neden herkesçe bunca yüceltilmiş kim bilir. evet, bilgisi, görgüsü... peki ya kişiliği?

    dahası, ben bu bayanın orhan veli'nin ölümünün en büyük sorumlusu olduğunu düşünüyorum, ozanın düştüğü çukuru açan dönemin ankara belediyesi, ya da onu çalıştığı tercüme bürosu'ndaki işinden ayrılmak durumunda bırakan eğitim bakanı şemsettin sirer sonra geliyor. öyle ya, intanbula taşındıktan sonra, beş parası olmadığı için nahit fıratlı'ya mektup atmaya sarıyer'den kent merkezine onca yolu yürüyen, bazan parasızlıktan mektubu bile atamayıp tel çeken, başından beri en büyük isteği birkaç günlüğüne de olsa ankara'ya gidip nahit fıratlı'yı görmek olan, ama parasızlığı yüzünden yerinden kıpırdayamayan ("vaziyetimi bir düşün. iki günden beri yağan yağmura ve soğuğa rağmen üstümde beyaz bir ceket var. pabucum yok, gömleğim yok, kravatım yok, pardösüm yok. bu kıyafetle ankara'ya gelebilir miyim?" – 2 ekim 1947 perşembe günlü mektuptan), üstelik durumunun bunca kötü olduğunu bn. fıratlı'ya bir türlü inandıramayan orhan veli (kadın kaprisli, inanmak istemiyor, adam ne yapsın!), büyük bir olasılıkla sevdiği kadını görmek üzere bir yolunu bulmuş da gitmiş belediye çukuruna düştüğü ankara'ya, yedi sekiz günlüğüne. cumhuriyet'in en değerli kafalarından birinin böyle bir nedenle, pisi pisine ölmüş olması üzücü değil de ne!

    öte yandan, orhan veli'nin ankara'dan intanbula taşındıktan sonra, 1947 yılının ocak ayında yazmaya başladığı bu mektuplardan benim anladığım, yoğun bir geçim sıkıntısı yaşamayacağı -yaşamadığı- ankara'dan nahit fıratlı'nın yüzünden kaçtığı, dolayısıyla da yaşamının bu nedenle altüst olduğu... örneğin o yılın yaz aylarında şöyle yazıyor orhan veli, benim bu kuşkumu doğrularcasına :

    "(...) hayatımın böyle bir istikamet alışında senin büyük bir payın olduğunu da kabul etmek lazım. seni tanımasaydım herhalde başka türlü bir insan olurdum. daha mı iyi olurdu bilmiyorum; ama herhalde daha az bedbaht olurdum. bunun niçin böyle olduğuna sen pek akıl erdiremezsin. çünkü kendinin benim hayatımda nasıl var olduğunu ve ne vakitten beri var olduğunu bilemezsin. ben evvela senin için bir eğlenceydim, ama sen benim için hiçbir zaman öyle olmadın." (s. 83)

    diyeceğim, bir vakit benim kafamda da yukarılarda bulunan nahit hanım imgesi, orhan veli'nin ona yazdığı mektupların ışığında, bambaşka bir görüntüyle yer değiştirdi. üzücü...

    ek 1 : duygularımın doğruluğunu sınamak için kendisinin orhan veli'ye yazdığı mektupları da okumak isterdim ya, şart da değil. "yalnız seni arıyorum"un sonuna eklenmiş olan "nahit hanım'ın orhan veli'ye gönderemediği" mektubun "edâ"sı bana yeterli ipucunu veriyor.

    ek 2 : filiz ali, "yok bi'şey, acımadı ki..." adlı anı kitabında (yky, 2017) şu sözlerle betimliyor nahit hanım'ı : "yandan ayırdığı ve veronica lake adlı hollywood yıldızı gibi bir gözünü kapatan açık renk saçlarını başının şuh bir hareketiyle geriye atan, daima dekoltesi iki göğsünün arasını gösteren 'v' yakalı elbiseler giyen bir kadın olarak hatırlıyorum nahit hanım'ı." (s. 41-42)

    *

    sonradan gelen önemli ekleme : haluk oral'ın 2015 yılının son aylarında yayımlanan kapsamlı kitabı "bir roman kahramanı orhan veli"den* öğrendiğimize göre değerli ozanımızın ölümüne yol açan beyin kanamasının nedeni ankara'da düştüğü çukur değilmiş.
  • ahmet arifin leyla erbile yazdığı mektuplar,orhan velinin nahit hanıma yazdığı mektuplar..insan bunları okudukça aşkın gerçek olduğunu ve bu kadar şiirin,romanın nasıl yazıldığını,bu kadar aşk filminin nasıl çekildiğini anlıyor.
  • geçerli edebiyatçılarla 'cuma sofraları' kurup şiir okurlarmış. hala adına cuma sofraları geleneği devam etmektedir.
hesabın var mı? giriş yap