• seyh naksibend'in kurdugu gizli bir tarikat
  • gizli olmayan tarikat. su andaki seyhi kibrista sanirim.
  • rahmetli turgut ozal ve sulalesinin bagli bulundugu affiliation.
  • seyh saitin zamanında destekçisi olduğu tarikat...
  • şah-ı nakşibend'in "yolumuz terk i dünya, terk i ukba, terk i hestî, terk i terk yoludur" diyerek özetlediği yol yordam....
  • sünni bir tarikattir, buna rağmen varolmakta olan silsilelerinden sadece biri hz ebubekir ile peygambere ulaşmakta, diğer ikisi hz ali'yi tercih etmektedir.
  • yedi yüzyıl, kırk silsilelik enternasyonel tarikat
  • xiv. yüzyılda bahaeddin nakşibend’in (öl. 1389) buhara’da kurduğu tarîkat, istanbul’un gündelik hayatına xv. yüzyılın sonlarında girmiş ve ii. bayezid döneminde ahmed buharî (öl.1491) tarafından kurumlaştırılmıştı. xv. yüzyıla kadar nakşibendîyye-i hâcegâniyye olarak tanınan tarîkatın hindistan’da temellenen bir kolu olan muceddidîliğin kurucusu ahmed farûkî sirhindî’nin (imam rabbanî) (öl.1624) zamanında tarîkat, hindistandaki ekber şah (öl.1605) yönetimine karşı bir tepki hareket olarak doğmuştu. müceddidiye-i mazhariyye kolu ekber şah’ın kozmopolit bir imparatorluk dini oluşturma çabalarına karşı muhalefet etmiş; islâm’ın kaynaklarına dönme ve şeriatı tasavvufun merkezine yerleştirme konularındaki tutumları ile nakşibendîliğin -bir çeşit- yeniden yapılanmasını gerçekleştirmişti. müceddidîliğin siyasî karakteri osmanlı imparatorluğu’nun lale devri’nde devletin çeşitli kademelerinde yapılan atamalarda da belirleyici rol oynamış, iii. selim zamanındaki reform hareketlerinde bürokrasiyi yönlendiren gruplardan birisi müceddidîlik olmuş ve padişahın tahttan indirilmesi ile siyasî etkinliğini –büyük ölçüde- kaybederek yerini nakşbendîliğin mevlânâ halid bağdâdî’ye (öl.1827) nisbet edilen hâlidîlik koluna bırakmıştı. hâlidiye, imam rabbanî’nin müceddidîlik aracılığı ile nakşî mistizimi içinde başlattığı şeriat boyutu ön plana çıkarılmış tasavvuf anlayışına siyasî bir içerik kazandırmış, nakşî mistizmini hadis ve fıkıh temeline dayandırıp, aynı zamanda batı sömürgeciliğine karşı güçlü bir siyasî söylem oluşturmuştu.

    mevlâna hâlid, nakşbendîliğin geleneksel şeriat vurgusundan ve islâm dünyasının ondokuzuncu yüzyıl başlarında içinde bulunduğu tehlikeli kavşağın farkına varmasından kaynaklanan açık bir sosyopolitik misyon anlayışına sahipti. mevlâna halîd göre, öncelikle bir manevi değer olmaktan öte, şeriat; islâm toplumunun temel yapısı ve yabancı hâkimiyetine karşı bağımsızlığının yegâne garantisi addetmiş idi. hâlidîliğe göre, kuvvet ve devamı “şeriatta” görmesi şartıyla, elbette osmanlı devleti de “islam’ın muzaffer varlığının” başka bir garantisiydi.

    1820 yıllarından itibâren osmanlı imparatorluğu’nda hızla yayılmaya başlayan nakşbedîliğin hâlidiye kolununa intisâb etmiş olan şeyhü’l-islâm mustafa asım efendi, gürcü necib paşa, keçecizâde izzet molla ve musa safvetî gibi devlet adamları vardı. tarîkatın siyasî bir baskı grubunu oluşturacak kadar güçlenmesinden rahatsız olan ii. mahmut, 1828 yılında, önde gelen bir çok hâlidî dervişi istanbul’dan uzaklaştırmış, fakat üst kademelerde müntesîbleri bulunan tarîkatın etkinliği, yeniceri ocaginın yıkılması ve bektaşi tarîkatının yasaklanmasıyla daha da artmıştı. 1830 yılının başlarında iktidarın da müsbet bir tavır almasıyla tarîkat (sultan abdülmecid’in (öl.1861) hocalarından biri olan mehmed emin şehrî hafız efendi nakşibendî tarîkatının hâlidî koluna mensubtu. abdülmecid iktidara geldiğinde hocasına yakınlık göstermiş ve onu hassa ordu-yi hümâyun müftülüğüne atamıştı. hafız efendi 1847 yılına kadar da bu görevde kalmıştı. butrus abu manneh’e göre abdülmecid, nakşibendî-müceddidî inançların etkisinde ve sosyo-politik tasarı ve inançlarını sünnî-islâmî ideallerle oluşturmuş bir padişahtı.), tanzîmât reformlarına kadar etkinliğini koruyabilmiş, ancak, tanzîmât dönemi reformlarını ‘şeriata uyma ideali’nden açık bir sapma olarak gören ve -başı çekmeseler de- protesto olaylarına katılan halîdîler (butrus bu manneh ise bu kanaatin tamamen zıddı bir tezi öne sürmektedir; müellife göre; “nakşibendî-müceddidî tarîkatınca yorumlanan şekliyle sünnî islâmî ideallerin, 19. yy. osmanlı yönetimi üzerindeki etkisinin gülhane hatt-ı hümâyunun ilân edilmesiyle zirve noktasına” çıkmıştır. manneh’e göre esas kopuş 1850 yılından sonra girişilen reformlarla gerçekleşmişti, tanzîmât fermânı ise bireysel hak ve özgürlüklerden ziyâde devlet ve milleti esas olarak belirlemiş, diğer bir deyişle; islâm’da müslüman hükümdarın temel görevi olan, şeriatın buyruklarına uygun kâmil bir yönetime riayet etme bildirgesidir.), sultan ii. abdülhamid’in islâm ve hilafet kavramları üzerine geliştirdiği politikayla bütünleşmişlerdi. böylece askerî ve siyasî ehemmiyetini kaybeden ve şi’îliğe meyleden bektâşîliğin yerine ehl-i sünnetten bir târikat anlayışına sahip olan nakşîlik ikâme edilmiş; saray erkânı ile, yüksek tabaka arasında da, mevlevîlik hâkim olmuş ve son devir padişahları umumiyetle mevlevîliğe veya nakşîliğe bağlanmışlardı.
  • yüzlerce yıldır bu topraklarda iktidarı ele geçirmek için çalışmışlar ve artık bunu başarma sınırına ulaşmışlardır ne yazık ki.

    tarikatlar allah yolunda, hak yolunda yaşayan oluşumlardır. temelleri insan sevgisi, yaradan sevgisidir.

    ama nakşibendilik tam aksine, dünya malı ve dünya iktidarını ele geçirme projesi haline gelmiştir. bunun vebalini öteki dünyada nasıl ödeyeceklerini ben çok merak ediyorum.
hesabın var mı? giriş yap