*

  • okunulduğu dönemde pek beğenmediğim, bana kendisinden sadece neresinde geçtiğini hatırlamadığım bir eğretilemenin kaldığı kitap.
    eğretileme şöyleydi: iki mum alevi birleşirler ve daha güçlü tek bir alev olurlar ancak ayrıldıklarında yine iki ayrı mum alevidirler. iki nehir birleşirler ve daha güçlü bir nehir -akıntı- olurlar ancak ayrıldıklarında artık birbirlerine karışmışlardır. aşkı bu iki örnekten sorguladığı bir makale vardı kitabın içinde. "mum alevi gibi olmak mı aşk, nehirler gibi mi?" gibilerinden bir soru..
    (bkz: jose ortega y gasset)
  • kadın-erkek ilişkisi üzerine enteresan bir deneme.
    albert camus'un "ortega y gasset, nietzsche'den sonra belki de en büyük avrupalı yazardır" sözünü fazla abartılı bulmakla beraber, yazarın da kitabın da ilgiyi hakettiğine inanıyorum.
  • anlatım diline alıştığınız anda sizi içine alan,konuya ilişkin değerlerinizi ve düşüncelerinizi tek tek irdelemenize neden olan bir görüşler kitabı.
    arzunun sevgi olmadığı ancak sevgiye dönebileceği, sevgininse zaten arzuyu içerdiğini,aşkın büyülenmek sevginin ise nedenli bir kavram olduğundan bahseder kitabında yazar..kadınlarla ve erkeklerle ilgili daha önce dikkatinizden kaçmış olan çeşitli görüşleri vardır ki kitabı kesinlikle okunmaya değer kılmaktadır.hem camusun yazarla ilgili saptaması da es geçilir gibi değil.
  • bütün kitapları yakmalı
    sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır
    kitaplara göre insan
    karanlıkta yüzüne bin mumluk lâmba tutulmuş
    gözleri, yüreği kamaşmış insandır
    aptaldır, hastadır, kahramandır
    bütün kitapları yakmalı
    sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır.
    içinde bir tek suret yaşayan yüreğe yürek mi derler
    bir tek yaprak veren dalın boynun burarlar
    bir tek meyve veren dalı keserler
    insan dediğin bir buğday tarlası gibi olmalı
    esti mi rüzgâr bir değil milyonlar için esmeli
    bir tek meyve veren dalı kesmeli
    insan dediğin derya misali
    üstünde milyonlarca dalga
    içinde kıyametler kopmalı
    insan dediğin derya misali
    uçsuz bucaksız olmalı.

    gel çıkalım sevgilim gel
    gel kurtaralım birler hanesinden
    çekelim gidelim bir uçtan uca
    açalım yüreğimizin kapılarını sonuna kadar
    sevelim sevelim sevelim
    sevebileceğimiz kadar

    bedri rahmi eyüboğlu
  • bertolt brecht'in kısa bir yazısının başlığı.

    "tensel zevkler değil benim sözünü ettiğim, bu konuda söylenecek çok şey olsa da; aşık olmaktan da söz etmiyorum, ki bu konuda söylenecek şey biraz daha azdır. dünya bu iki görüntüyle yetinebilir, oysa sevgiyi özel olarak incelemek gerek. çünkü o bir üretimdir ve seveni de sevileni de değiştirir, iyiye ya da kötüye doğru.
    dıştan bir bakışla bile sevenler üretici gibi görünürler, hem de üst düzeydeki üreticiler gibi. bir tutku, bir engellenmezlik taşırlar üzerlerinde: zayıf değil ama, yumuşaktırlar; her zaman dostça davranışlar gösterme aranışı içindedirler. (sonuçta yalnızca sevgiliye karşı da değildir bu.) bu gibileri sevgilerini inşa eder, tarihsel bir şeyler katarlar bu sevgiye, sanki bir gün tarihi yazılacak gibi. onlar için kusursuzlukla tek bir kusur arasındaki fark korkunçtur. oysa dünya bu farkı rahatça göz ardı edebilir.
    sevgilerini olağan dışı bir şey kılarlarsa, bunu yalnızca kendilerine borçlu olurlar; başaramazlarsa, kendilerini sevdiklerinin kusurlarıyla pek de mazur gösteremezler, tıpkı halk önderlerinin kendilerini halkın kusurlarıyla mazur gösteremeyecekleri gibi... yüklendikleri sorumluluklar, kendilerine karşı olan sorumluluklardır. bu zorunlulukların kılına zarar gelmemesi için gösterdikleri o büyük çabayı, başka hiç kimse gösteremez.
    öbür büyük üretimlerde görüldüğü gibi, başkalarının hafiflikle ele aldığı bir çok şeye sevenlerin önem vermesi, sevginin doğası gereğidir; en hafif dokunuşlara, en fark edilmez ara tonlarına...

    bunların en iyileri, sevgilerini diğer üretimlerle tam bir uyum içine sokmayı başarırlar; o zaman dostlukları yaygınlaşır, yaratıcılıkları çok kişiye yararlı hale gelir ve üretici olan her şeye omuz verirler."
  • yazıya dökülmüş en güzel şiirlerden. yazı ne güzel şey.
  • sevgi üzerine'den* ne farkı olabilir diye soracağınız kitap (adı).
  • yky yayinlari, 2004 baskisi, yurdanur salman cevirisi ile okudum kitap.
    ispanyol edebiyatina merak saldigimda kitapci bana bu kitabi onermisti.
    yavas okunmali, bazi yerleri anlamak, hissetmek icin hayatinizda o kisimlara dair orneklerin olmasi gerek hatta.
    iste guzel bir alinti:
    "bu arzu baslar baslamaz, seven kisi kendi bireyselligini oburunkunde eritme yolunda ya da tam tersine sevgilisinin bireyselligini kendisininkinin icinde eritme yolunda garip bir itki duymaya baslar. yasamda karsilastigimiz herhangi bir durumda baska birisinin bireysel varligimizin sinirlarini cignemeye kalkmasini bizi olcusuz kizdirirken, askin kendisinden gecici doyumunda, karsimizdakinin icimize sizmasina metafizik acidan oylesine acik oluruz ki, ancak ikimizin birlik icinde erimesi, "iki kisinin olusturdugu bir bireysellik" durumu icinde doyuma erebiliriz."
  • benliğimde ondan izler bulmasam onu sevemezmişim. her içten sevgi, bir zamanlar eski sevgilimin bana dediği sözü hak ediyor olmalı: “içimsin, özümsün”. bu söz, birbirimizde kendimizden bulduklarımızı anlatırmış yüksek olasılık.

    josé ortega y gasset'in sevgi üstüne ( estudios sobre el amor ) kitabını okurken sevgi, aşk üzerinde düşünüyor, kendi yaşantımdan, deneyimlerimden izler buluyorum. bazı düşüncelerine daha önce onun dile getirdiği açıdan hiç bakmadığımı fark ediyor, şaşırıyorum. sevgi kavramını, doğal ki, kendi sevgi deneyimlerim, oluşturduğum yargılar üzerinden sorguluyorum. deneyimlerimle, düşüncelerimle örtüşen düşünceler, yargılarla karşılaşınca hemen cümlelerin altını çizmek istiyor, "ancak bu kadar güzel ifade edilirdi" demekten kendimi alamıyorum.

    ilk paragraftaki cümlelerimi bana yazdıran da, aslında içimdeki ikilemi çözümleyen sözler:

    "yaşamda öyle anlar vardır ki insan hiç farkında olmadan kişiliğinin özünü, gerçek yaradılışını büyük ölçüde ortaya koyar. bu durumlardan biri de sevgidir. sevgililerini seçişleriyle erkekler de, kadınlar da temel yaradılışlarını ortaya koyarlar. yeğlediğimiz insan tipi, kendi yüreğimizin çizgilerini taşıyan kişidir. sevgi, varlığımızın en derininden doğan bir tepidir; yaşamın görünür yüzeyine çıkarken, deniz kabuklarından ve yosunlardan oluşan bir alüvyonu da kendisiyle birlikte derinlerden sürükleyip getirir. yetenekli bir doğa bilimci, ayırıp sınıflandırarak, bu malzemelerin sökülüp getirildiği okyanus tabanını kurarak yeniden oluşturabilir.

    birisi çıkıp, çoğu zaman üstün kişilik yapısında saydığımız bir kadının hevesini düşük düzeyli, aptal bir adama yönelttiğini söyleyerek çürütmek isteyebilir bu görüşü. ama bana öyle geliyor ki böyle yargıda bulunanlar, hemen her seferinde bir görsel yanılsamanın kurbanı olmaktadırlar; yargılarını çok uzaktan bakarak vermektedirler; oysa sevgi son derece narin iplerden örülmüş çok ince bir ağ olduğundan, ancak çok yakından gözlenebilir. pek çok durumda, sevgi yalnızca dışa yansıyan bir hevestir: gerçekteyse yoktur. gerçek sevgi de, yalancı sevgi de -uzaktan bakıldığında- kendilerini aynı edimlerle belli eder. ama biz, böyle bir hevesin gerçek olduğu bir durumla karşı karşıya olduğumuzu varsayalım: ne düşünmemiz gerekir? şu iki şeyden birini: ya o adam sandığımız ölçüde kötü biri değildir; ya da kadın, aslında, sandığımız kertede seçkin bir kişilik değildir.
    ...... fikrin kendisinde sanki insanları kızdıran, yakıcı bir şey varmış gibi - genel bir tez olarak seçtiğimiz sevgililerin, gizli varlıklarımızın belirtisi olduğunu söyleyerek neden övmüş olmayalım kendimizi? - işte kendiliğinden, hemen doğuveren bu direnç, bu fikrin doğruluğunu onaylamakla aynı anlama geliyor. birey, kapatamadığı bir açıktan dolayı, kendini apansız, herkesin gözü önünde yakalanıvermiş gibi hissediyor. kişiliğimizin, ihmal yüzünden ele verdiğimiz bir yanından dolayı başka biri bizi yargılamaya kalktığında hep canımız sıkılır. insanlar bizi habersiz yakalamışlardır; bu da bizi rahatsız eder. aslında istediğimiz, yargılanmadan önce uyarılmak ve fotoğraf çektiriyormuş gibi, kendi istemimizle denetim altına alabileceğimiz bir duruma girerek poz vermektir. ("anlık" olandan dehşete kapılma.) elbette insan yüreğini araştıran kişinin görüş açısından bakıldığında en ilginç serüven, insanın başka birisinin içine en beklenmedik yerden sızması ve onu in flagranti (suçüstü) yakalamasıdır."
hesabın var mı? giriş yap