*

  • argoda cinsi münasebet. fiilin kendisinden de rahatça anlaşılacağı gibi, birşeyin (örneğin duka) başka birşeyin (örneğin şeftali) içine girmesi durumu.

    - baksana ne hoş kızlar... değil mi?
    - evet aabi, hepsine sığdırmak istiyorum...
  • bir şeyin içine olabildiğince fazla kendinden daha küçük şeyleri koymak (bkz: yerleştirmek)
    bir medyumun içine alabildiğince bilgi sıkıştırmak
  • charlie chaplin'in yaptiği bir şey. yolculuğa çikmak üzere bavul hazirlaniyor. bavula bütün giysiler tikiştiriliyor, akabinde üstüne oturularak bavul kapatiliyor. bavulun sağından solundan taşan giysiler makasla kesiliyor.
    evde deneyebilirsiniz.
  • hayatimin geri kalanını sofist olarak geçirmeyi planliyorum. geçen deniz kiyisinda yürürken balik tutanlara bakip insanliği ikibinbeşyüz yıl geriden takip etmeye karar verdiğim için en uygun pozisyon bu gibi geldi. zaten şeker yok, doğru dürüst tuz yok, patates yok, domates yok, meyve sebze biraz balik biraz et var. onlardan da az az var. 2500 yil önce sofist olmayip ne yapacaksin. ya balıkçı olacaksin ya zeytinci ya sofist. bir elimde iki tane yeşil zeytin öbüründe olta parklarda tanimadiğim insanlarla konuşmaya başladiysam sofiyi falan da geçmişiz, sokrates'in birinci krizine az kalmiş demektir. balık tutamıyorum o halde sofistim. ben de çocuk parklarinda 3-5 ve 65-75 yaş grubu insanliğa hitap ediyorum. parkta çocuk ve ihtiyar yoksa boş salincaklara bakip belki bir quantum dalgalanmasi olur diye de bekliyorum. quantum dalgalanması da nedir diye sorma, işte boşluktan enerji türüyor sonra geri gidiyor, o. madde anti madde sonra hop sonra püfff. oturduğu yerde iç geçiren bir ihtiyar gibi düşün bunu. elektronlar vakumdan, ihtiyarlar parktan enerji ödünç aliyor. sonra geri veriyor. işte evrenin başlangıcıyla salıncaklar arasinda böyle karışık ilişkiler var.

    neden anlatiyorsam.. bütün bu olaylarin sizinle ilgisi yok, olaylar parkta geçiyor. zaten siz de yapilan, yazilan, söylenen, yapilmiş, söylenmiş, yazilmiş herşeyi kendisiyle ilgili zannedenlerden olmayin. evren, park, ihtiyarlar, quantum dalgalanması, milattan önce beşbinbeşyüz.. derken konuya gelmek istiyorum. sığdırmak. bu zaten komple ici on parle français fransuva. kolay fransizca konuşma sözlüğünden buldum bu cümleyi. "burada fransizca konuşulur" demek oluyor. parkta oturan ihtiyarlar kadar anlaşılmaz ve fransızca bir mesele. bu "sığdırmak" sözcüğü de bana fransizca gibi geliyor. bir şeyi sığdırmaktan sözedilince, fransizca konuşuluyor ve ben hiçbirşey anlamiyorum gibi geliyor. sufle, konyak ve mon oncle dışında fransizca bir kelime bilmediğim ve gözüm sufleden başkasını da pek görmediği için, şimdi sözlüğe baktim oradan da bir şey çıkartamadim. adam "kelimeler yetmiyor" diye klişe şiir yazsa olay oluyor, bize sözlükler yetmiyor ama dünyanin kılı kıpırdamıyor maxime trijol.

    nitekim böyle tersi tam olmayan ve tam tersi olmayan fiiller, bu "dalgalı fiiller" kafamı karıştırıyor. almanliğin gözünü seveyim başina un-, an-, türklüğün eski usülü na-, ma- vs. gelecek fiil ariyor adamin gözü. insan herşeyden önce fiilde kesinlik ariyor. aramiyorsa da aramalı. dalgali fiillerle yaşanmaz, fiil dediğin net olmalı. nitekim sığdıramamak dediğin şey, cümleyi sen kurduğun halde seni değil, sığdırdığın şeyi ve içine sığdırılan şeyi işaret ediyorsa sen orada ne ariyorsun? yani "sığdıramadım" dendiği zaman, bütünüyle kişisel bir başarısızlıktan sözederken, neden başarısızlığı eşyada gibi düşünüyoruz, o halde yokuz?

    kabahati eşyaya yüklemenin, eşyayla özne arasindaki ilişkiyi belirsizleştirmenin ve tersçevirmenin en güzel yolu sığdırmaktan geçiyor anlayacağın. söz insandan ve tanidiklarindan açıldı mı olan, yazilan, yapilan herşeyi kendisiyle ilişkili zanneden ve öyle kurgulayan ve kurgulamakal kalmayıp üstüne bir de buna inanan çok bilmiş, bilmişliğinin da farkinda olmayan modern paranoyak ortalama insan zihni kendini var ve önemli hissetmek için buna ihtiyaç duyuyor kabul. ama ayni insan söz eşyadan açıldı mı neden iki yaşinda kız çocuğu gibi parmağını havada dolaştırıp "vızzz vızzz işte bu bir sivrisinek ve şimdi seni sokacak" diyor, o konu belli değil. sıkıştırmak da böyle, sığdırmak da böyle. ben yapmadim miki yapti dünyası işte böyle böyle dibilgisinden başlıyor. sonra neden sofist oldun, neden salıncaklara bakıyorsun falan.. dilbilgisi yüzünden. dilbilgisi yüzünden oldum, sığdıramadım, sığmadi, enginlere sığmadım, balık tutamadım ama benim kabahatim yok.
  • yurdum insanı bir halk bilgesi, ilk kez karşılaşır karşılaşmaz çok sıkıntılı algıladığı dertli arkadaşıma doğaçlama bir diskur çekti, küçük dilini yutturucu. yaklaşık şöyleydi:
    "kabul etmezsen sığmazsın*. hiçbir yere.
    sığdırmaya* çabalama. bastırma, sığdığını hayal et.
    o* sığacak, bedenin genişleyecek; ruhun daraldıkça* bedenin (yüreğin) büyüyecek."

    (bkz: sığmak/@ibisile)
hesabın var mı? giriş yap