• (bkz: tokyo drifter)
  • tarantino'nun "bana ilham veren en önemli filmlerden biri" dediği 1966 tarihli seijun suzuki imzalı film. tarantino'nun verdiği gazla restore edilip dvd formatında piyasaya sürülmüştür. reservoir dogs'un açılışındaki ünlü yürüyüş sahnesi birebir bu filmden alıntıdır. man from tokyo ya da tokyo nagaremono olarak da bilinir.
  • 1966 yapımı seijun suzuki filmi. branded to kill'i bilenler için yine çok da sürpriz olmayan şeyler var bu filmde. style over substance bir anlayışla anlatılan bir gangster hikayesi mevcut. hem japonların tiplerinin birbirine benzemesinden, hem de suzuki alameti farikası bir kurgu yüzünden takibi oldukça zor. mantıktan azade çekilen sahneleri sanırım tek bir kelime karşılıyor; kitsch. ancak olaylar ne olursa olsun suzuki'nin ustalığı filmin her yerinden okunuyor. şimdi böyle dedim ama filmi ayıla bayıla da izlemedim, bazı sahneler gerçekten komiklik düzeyinde saçma ya da absürd ve filmin john woo filmlerinden alışık olduğumuz bir melodram tarafı da var. zaten filmin adı da aynı adlı şarkıdan geliyor, tokyo berduşu (ya da avaresi, neyse).

    filmde özellikle hesaplanmış sahnelerin olduğu su götürmez. nefis bir açılış sahnesi var misal, ki bu birkaç dakikalık açılış sahnesinin bile tarantino'yu ne kadar etkilediğini fark ediyorsunuz. öyle ki bu sahnelerin her saniyesinden bir film çıkarmış gibi tarantino. sonra filmde güzel kamera hareketlerinin haricinde öne çıkan farklı bir estetik anlayışı da var. gangsterlerin giydiği kıyafetler (süt mavisi ve kırmızı takım elbiseler, yeşil ceket, güneş gözlüğü vs.), kırmızılı abinin gözlüklerine yapılan zoomlar, suzuki'nin o abinin yüzünü göstermemesi, karlı mekanda yapılan final, başlı başına piyano çalınan pavyon benzeri mekan filmin aklımda kalan noktaları.

    filmin yapım yılı da önemli. zira suzuki bu filmi çekerken godard pierrot le fou'yu yeni bitirmiş, bergman persona'yı çekiyor, antonioni blowup'ı çekiyor, melville le samourai'i yeni bitirmiş, fellini otto e mezzo'nun ertesinde giulietta degli spiriti'yi tamamlamış ve leone de il buono, il brutto, il cattivo'yu bitirmiş. bu filmlerin en önemli ortak noktaları sinemanın modernizmden postmodernizme geçişinde dikkat çekici noktada olmaları. suzuki'yi de özgünlüğü ve yenilikçiliğiyle rahatlıkla bu isimlerin arasında sayabiliriz. suzuki özellikle pierrot le fou'yu gördü mü bilmiyorum ama kendisinin godard ile benzerlikleri göz ardı edilecek gibi değil.

    şurası kesin; bu film her zevke hitap etmiyor. kurgusu gibi zaman zaman saçmalarken birden gözlerinizi açmanızı sağlayacak iyi bir sahne çıkabiliyor karşınıza. özetle mükemmel değil ama sanırım güzelliği de biraz bu eksikliğinden ve boşvermişliğinden geliyor.
  • gerçekten de yarrrak gibi film tanımının sözlük karşılığı olabilecek nitelikte bir film. tarantino gazlamış şahane film diye millet de ayıla bayıla yağlıyor. crtierion collectiona kadar girmiş, oha amk artık. zaten 80 dk film, izleyin anlarsınız.
hesabın var mı? giriş yap