• yıllardır teknoloji geliştiren, elektronik alaninda akla hayale gelinmeyen noktalara erişen dev firmalar hala bu küçük gözüken soruna çözüm üretememişlerdir ve yalnızca türkler bu dehşet verici gerçeğin farkındadır.
  • beşeri hallere tercümesi için:
    (bkz: yabancilasma)
  • sorunu gidermek için genellikle çıkartılabilen parçalar çıkartılır, mevcut tüm deliklerden içeri üflenir ve araç tekrar monte edilir.
  • sevgili'nin elini asla tutamıyor olmak ya da kendi eline bile değememek durumu. bir atom taneciği diğer bir atoma değemez. hiçbir zaman temas yoktur. hatta daha açık ifade etmek gerekirse, atomun en dış yörüngesinde dönüp duran elektronlar bile, yanında duran diğer bir atomun en dış yörüngesindeki elektronları ile temas etmez. sadece çekmek-itmek etkisi vardır.
    nilüfer'in "dokun bana" şarkısı hükmünü kaybeder böylece.
  • sorun çoğunlukla aparatın/insanın kendisinde değil bağlantı sorununa yol açan ara kablolarda/ara bozuculardadır. merdiven altı üretim prizlerden/insanlardan* kurtulup enerjiye gerçek kaynağından ulaşmaya çalışmak her zaman en iyi sonucu verecektir. zaten malzemesi iyiyse kablonun da sözün de kısası iyidir, ikisini de fazla dolandırmaya gerek yoktur. ayrıca (bkz: kaliteli kablo kullanmaya inanmak)
  • kimi bünyeler derinlerindeki anlamlı boşluğu doldurmak yanılgısıyla anlamsız bir yoğunluk arayışına girerler.
    malum mihraklar da istediklerini bulup buluşturup verir; pışpışlar ve pohpohlar eşliğinde yavaş yavaş streç filmle, üstüne de alüminyum folyoyla güzelce paketlerler bu güzide canları.
    zaman içinde öyle bir sarmalanırlar ki, öyle yoğundurlar ki, öyle yetişemezler ki, öyle önemlidir ki, öyle çaresizlerdir ki, öyle işgal altındadırlar ki, öyle ki... öyle mi... öyle... o ne ki...
    değil temas edecek bir katre alan, çığlık atacak hava boşluğu bile bulamazlar.
    hatta bunu başarı belleyip gizli gizli iç çeker, gaz yapar, suni oyuklar oluştururlar.

    gün gelir (roller aynıdır ama, sahne değişir)
    bitişik akvaryumdaki başka bir balığın ölü gözleriyle bakışırlar,
    ama öyle zordur o işler;
    yükseleceksin de, hızını alıp zıplayacaksın da, camdan cama öbür akvaryuma;
    ki cam cama değmediği halde can cana değsin.*
    bir iki çırpınırlar işte belki o aşkla*, platonik salınırlar *.
    e malum, sesleri de çıkmaz bu hayvancağızların.
    anca yalan boşluklarından mamul kabarcıklarını yollarlar, havaya.*
    ...*
    gel zaman git zaman
    akvaryumlar kirlenir
    sonunda heves kaçar
    temassız ömür geçer

    *** alternatif başlangıçlar ve sonlar yazılabilir bu hikayeye; hepsinde de kendini bulacaksın; anlatsam sıkılır mısın? mesela:
    aynı akvaryumdakilerin teması/temassızlığı, mekanik dalgıç maketi, büyük balığın küçüğü yemesi, o akvaryum senin bu akvaryum benim balıkları, akvaryumun düşüp kırılması, akvaryuma dışarıdan bi gözle bakanlar, didişen balıklar, küçük kara balıklar, büyük kaçan balıklar, eti yenmeyenler, kılçıksızlar, kefaller, sazanlar...
    (canım rakı istedi)

    ama fonda hep şu şarkı çalar :)

    this is a film about a man and a fish
    this is a film about dramatic relationship between a man and a fish
    the man stands between life and death
    the man thinks
    the horse thinks
    the sheep thinks
    the cow thinks
    the dog thinks
    the fish doesn't think
    the fish is mute
    expressionless
    the fish doesn't think,
    because the fish knows everything
    the fish knows everything

    (but can't remember anything:)
  • iliskide nefessizlik.
  • türk mühendislerinin bilim dünyasına armağanı
hesabın var mı? giriş yap