*

  • sözlüğün bir bilenine sorsanız size "uyku mayası"nı gösterecektir, belki akıllara önce "uyku mahmurluğu sırasında yaşanan kazalar" gelir, ama "uyku yarası" başka bir şeydir, bunlardan bambaşka bir yerdedir..

    nerdedir sahi? öncelikle rüya işçileri var sahicilerinden, bütün gece en çok yorulan, rüyanın bütün işlerini tek başına yüklenen (çünkü bütün rüyalar tek kişiliktir*), bizlerin en ağır işçisi.. ahan da bu işçilerin açtıkları yaralardan bahsediyoruz efendim burda.. nasıl yaralar? rüya boyunca ordan oraya sürüklenen bedeninde kalan yaralar, mesela dirseklerdeki, dizlerdeki yara izleri, kimi zaman yüzdeki çizgiler, gözaltına saklanmış morluklar.. bunların bir kısmı rüyada konuşulan istenmeyen gerçekler, bir kısmı ukde kalmış uzaklar, bir kısmı söylenmemiş sözlerden dolayı gelmiştir bedene..

    yani demem odur ki, uyku'ya sığınan insanların uykusuz kaldıkları bir anda karşılaştıkları yaralardır bunlar.. iyi midir, değil midir, bana sorsanız iyidir, en azından artık kaçacak yer yoktur, uyku bile saklayamaz olmuştur insanı kendisinden.. sabah olanda bir duş alıp temizlenir mi insan? sanmıyorum..

    ki sanırsam her sözlükçünün az biraz "saçmalamak" ve "üçüncü kişilere uzak başlıklar açma" hakkı var, ben de onu kullandım, nedir ki?
  • bazen de yara almaktan çok korkuttukları için başkalarını yaralayan insanlarda, rüyalarında kendileri ile yüzleştiklerinden görülen yaralardır.
  • uyku yarisiyla birlikteligin sonucu olusan yaralardandir bu uyku yarasi... goze goze gorememezliklerle acilir yarinizin teninde... usulca sevmek gerekir bunlari, sevkatle oksamak... mumkunse kabuk olmak gerekir bu yaralara ki keyifle kabugu kaldirmak icap edebilsin.
  • uyumaya çalıştığın halde, bedenini serdiğin yerde, arada rüya görüyor olsan bile dahi, uyumuyor olduğunu farketmek ve devamlı pencereden gün ağardı mı diye kontrol etmek ile geçen gecelerin tasviri. karabasanlar da cabası...
    (bkz: uyumaya çalışsam da faydası yok)
  • hayatın çamura battığı, normalin ziyadesiyle üzerinde acı çekilen zamanlarda alınan en yumuşak (ki bu onu, kardeşleri içinde en sinsisi, en gaddarı yapar bir yandan da) yara türüdür. şu ki, acılı durumla 'ilgili olarak' * ya da 'ondan kurtulmak için' * yattığınızda, bir sürü kabus ve rüyayla birlikte gerisin geriye hayata uyanırsınız ki, gördüğünüz kabusu kabus yapan, sorununuzla ilişkili tüm temaların yaşadığınız hayatın ta kendisine, güzel rüyaların da, "evet adı üstünde sadece rüya" ya denk geldiğini gördüğünüzde, kendinizi ağlamaya kapanır gibi kör bir şevkatle kucağına bıraktığınız uyku hazretlerinden, hayatın jilet adlı nesneye zaman zaman ne kadar benzeyeceği ile ilgili bir ikinci tokat yer, uykunun acıyı suratınıza sıvadığıyla kalakalırsınız.
    bir vakit "uyku okyanusun derinliklerine dalmaktır" demiş ve insanın uyandığında gözlerinde yaşadığı yanma hissini denizden hemen çıktıktan sonraki göz yanması ile ilişkilendirmiş jim morrison abimiz.
    hayır hatırlatmak için değil, uyku gelmek üzre olduğundan belirtelim hemen,ilginç tesadüftür ki;
    ağlamak da göz yakar.
  • kabusa uyanmaktır en derini, yaşanılanların kötü bir düş olmasını dileteni...
  • caanım bülent ortaçgil şarkıları'nı dinlerken, alınan yaraya, hissedilen acıya benzer.derin, yumuşak, likit ama keskindir.ve vardır.
  • (bkz: düş yarası)
  • acilen merhem'i bulunması şart, tütün basılmayan yara. ve hatta, yaremi sarmaya yar kendi gelsin..
hesabın var mı? giriş yap