• yegen deyip gecmemek lazim. ablanizin veya kiz karde$inizin cocugu ise o zaman daha bir bamba$ka olurlar. onun* dokuz ay boyunca cektigi sikintilari gorup, uzuldugunde ondan daha cok uzuldugunuz ablanizin mutlu olmasi her$eyden onemli oluverir bir anda. daha sonra o dunyalar tatlisi yegeniniz dunyaya geldigi ilk anda siz de orda olduysaniz, ablanizin cektigi sikintilari onla cekmi$ ve en onemlisi annenizin degerini anlami$sinizdir i$te tam o anda*. o kucucuk bebegi kucaginiza almaya korkarsiniz, "aman ya du$urursem ya biyerini incitirsem, kucucuk bu" diye gecirirken icinizden bir yandan da kucaginiza alip ona simsiki sarilmak gelir icinizden. i$te o anda anlarsiniz bamba$ka bir sevgi daha varmi$ dunyada, yegen sevgisi.
  • o kucağınızda, parmaklarınız bukleleri arasında, dakikalarca beraberce yanınızdan geçen arabaları seyretmektir..
    yağan yağmura bakıp size "mini mini bir kuş donmuştu" yu söylemeye başlar..o elinizi tutar..yüzünüze bakıp özledim der..bitersiniz.
  • bitaneyken harika bir duygudur. onu izlemek, onu uyutmak, ona yemek yedirmek müthiş bir duygudur. hemen nasıl yapıldığını öğrenip bir tane de sizde olsun istersiniz.
    yeğen sayısı ikiye çıkınca sevginiz bölünür. doğum günlerini karıştırmamaya çalışırsınız. ikisine farklı hediyeler almak için çaba harcarsınız. onlarla birlikte yeni şeyler öğrenmek, onlarla tv'de reklamları seyrederken eğlenmek tarif edilemez bir eğlencedir. hele hele bebeksi kokuları cennetten bir esinti gibidir.
    sonra üçe çıkar. biraraya gelmemelerine dikkat edersiniz. büyük olan küçüğe vuracak diye ödünüz kopar.
    dörde çıktığında artık sevgi ve şefkatin yerini yorgunluk ve öfke alır. beraber ve solo hiç bir zaman çekilmez olurlar. biri muffakta ocağa bakarken, diğeri odanın camından sarkıyordu. biri telefonla oynarken diğeri kumandayı yere atmaktadır.

    derken beş olurlar. siz bunun üzerine yapımcılara abi ve ablalarınıza durex, ok vb. maddelerden hediye edersiniz...
  • kılı kırk yararak para hesabı yaparken, kıcınızı dogrultmaya calısırken bıle cocuk mağazalarının onunden gecipte kontrolunuzu kaybemeden ılerlemenın ımkansız oldugu bı sevgıdır bu
    bıranda dukkanı satın alırsınız,son kurusunuzu bıle onlara harcarsınız, rahatlarsınız , mutlu mesut ve bes parasız yegenınızın yanına bıran evel gıtmek ıstersınız.
  • bu sevgiyi gerçekten yaşayamayan insanların amca, hala, dayı çocukları ile idare ettiği sevgidir. bu sevgiyi gerçekten yaşatmayan büyük kardeşe yapılan hakaretlerin hepsi mubahtır.
  • burnunuzun ustune koca bir el feneri atmasina gulebilmek ve gunlerce surecek agrisina "benim yegenime de bu yaki$ir" tesellisine kendinize inandirtabilen, gormeden gecirdiginiz gunleri kayip saydiran kutsal sevgi.
  • şimdiye dek hiçbir çoçuğa böyle yakından görmemiş , hiç kimseyi böyle yakınındayken bile özlemle ve incitmeye kıyamayarak bakmamışsınızdır . ama şimdi karşınızda cıvıl cıvıl gülümseyen biri var. hayır siz onun annesi değilsiniz belki ama annesi kadar sevdiğinizden şüpheniz yoktur onu. o doğarken kardeşinizin çektiği doğum sancıları yüzünden ilk başlarda onu sevmemişsinizdir belki ama o ilk ağlayışında bile kendini öyle bir yerleştirirki içinize ..
    saçma ama artık çocuğunuz olduğunu düşünseniz de bu sevgi kadar güçlü olamayacağı fikrine inanırsınız. öyle ki annesi için üzülürsünüz.evet evet üzülürsünüz.o sevgiyi annelik dışında hissedemeyeceği için.ama anne olmak kadar zor değıl elbet yeğen sahibi olmak. hiçbir şey yapmayabilir ama onu, sorumluluğunu almadan sevebilirsiniz.o sadece bir kez gülsün diye türlü türlü şaklabanlık eğilimi gösterebilirsiniz.
    henüz adımlarını bile doğru dürüst atamazken o koşa koşa gelir salyalı dudaklarıyla dudağınıza ıslak bir öpücük kondurur yaa..-budur sevgi ,dersiniz.' teyze anne yarısıdır' diye düşünür ve büyüklere bir kez daha hak verirsiniz.
  • kardeş sevgisi gibi ama ondan daha farklı, daha anaç, daha şefkatli bir sevgidir. sanırım diğerinde aynı evi, aynı anne babayı paylaşmanın ve belki yaşça daha yakın olmanın bazı getirileri bunda silme şefkat ve koruma içgüdüsüyle yer değiştirir, hem yeğen hem de yeğene sahip olan için bambaşka bir tada bürünür.

    ben ilk yeğene 9 yaşında sahip oldum. ablam çalıştığı ve annem baktığı için de gündüzleri aynı, geceleri farklı evlerde kaldığımız kardeşim gibiydi.
    kustuğu yastıkları sildiğim, yemek yedirilirken oyun yapacağım diye kolumu burktuğum mu olmadı... kazık kadar boyuma aldırmadan balkondan sabun köpükleri mi üflemedik beraber sokaktan geçenlerin tepesine, sırf kitap okumayı sevsin diye kitap okuma oyunları mı icat etmedim.. sırtımda mı zıplamadı, karnına gömüp suratımı gıdıklamaktan çıldırttığım, balkondan atmakla tehdit ettiğim, evin içinde kovaladığım mı olmadı. ayın ilk 10 gününde biten harçlığımdan, tatil zamanları gırgır’ı avni’yi almayarak tasarruf yapıp, ona plastikten de olsa bir oyuncak almak için mi cebelleşmedim istanbul’a geleceğim zamanlar.
    evdekiler evlenmemle ilgili bir muhabbet yapsa ağladığı, ya çocuğum olur da ondan çok seversem diye mahzunlaştığını mı unuttum. 3 yaşında lunaparklara götürüp, kucağımda gondollara mı bindirmedim bacak kadar veledi, ben bile bacak kadar, bitse de insek diye sarılıp bağrıştığımızı mı unuttum... annesinden gizli dondurma yedirip hasta mı etmedim, sır gibi sakladık marifetimizi. önümüzde öss kitapçığı, bi kesri sadeleştiremedi diye ağlattığım, sabah uyandırmak için kucağıma zıpladı diye kaldırıp odanın ötekine ucuna fırlattığım mı olmadı... ilk adımını 3 nisan 88’de attı, bir pazar öğle üzeri, hikmet şimşek’ten hemen önce. anne babasına sorsanız hatırlamaz, benim dün gibi aklımda.

    düşünüyorum da yastık gibi birşey sanırdım, öyle ablamın karnında, yuvarlak, şişkin... üniversiteye gidiyor olacak kerata seneye bu zamanlar, on gündür reşit. on gündür paso aklımda bunlar uçuşuyor, anlam veremeden hüzünleniyorum. o yuvarlak şişkinlik, utanmadan bana dance of death’in dvd’sini verdi geçen gün. hani anne babalar çocukları evlenirken ağlar ya, öyle tuhaf bi hüzün doldu ki içime, anlatamam... çirkefliğe vurdum her zamanki gibi, sataşıp kızdırdım duygusallaştığımı anlamasın diye.

    benden küçük kardeşim yok, ama olsaydı bunları hissedeceğimi sanmıyorum. bu kadar sorumlu hissetmezdim kendimi o zaman annemiz ve babamız dururken. ama yeğenim ya, kendimi tek hissediyorum ya bu kulvarda, bütün sorumluluğunu almaya hevesliyim işte.

    korkarım gece duygusallaşması sonrası sözlüğe iç dökme modunda oldu bu entry, hatta daha kötüsü bir sevgi pıtırcığı bkz’ı bile yiyebilir. ama yeğen sevgisi diye bir başladı mı, adı üstünde sevgi işte, kendi kendini katalize etti böyle.
  • uğruna yapılacak herşeyi hiç düşünmeden kabul ettiğiniz ve elinizden ne geliyorsa vermek, öğretmek, beslemek, taşımak vb (bir tek popo temizleme konusu sorun biraz) hiç düşünmeden icra ettiğiniz her zaman size bücür gelen ve hiçbir zaman büyümeyecek görünen yaratıklar...
    bazen sizi çileden çıkartacak kadar kızdırabilen o anda katletmek istediğiniz ama ardından hemen yavşayıp elinizden gelen bütün muzurlukları birlikte takım çalışması içinde ablaya/abiye karşı yapmanızı sağlayan küçük pıtırcıklar.
  • duyulan yakınlık ve beslenen sevgi bakımından bir nevi anneliğin önizlemesidir.

    çünkü, ancak anne olununca anlaşıldığı söylenen beddua-tehdit karışımı cümleler, ilk bu durumda hissedilir. ona bi şey olacağı korkusu, ihtiyaçlarını giderme çabası, her daim mutlu etmeye çalışmak, onun minik dertlerinin bir bir çözülmesiyle yüzüne yayılan gülümsemeden tuhaf bir kıvanç duymak, oyun dünyasında onunla birlikte kaybolmak, onu bir prenses olduğuna inandırmak ve bunu yürekten hissetmek...

    tüm bunların onu gördüğünüz sınırlı birkaç zaman diliminde cereyan ediyor oluşunda mıdır işin büyüsü, tam bilemedim şimdi.
hesabın var mı? giriş yap