• akp’nin nadir mantıklı adımlarından biri olabilecek uygulama. tabii eğer düzgün programlanırsa. benim kafamdaki olması gereken sistemde;

    farklı bölgelerdeki asgari ücretin farklı olması sayesinde ucuz işgücü arayışları ülke dışına kaçmak yerine ülkenin içinde doğuya kayacak.

    batı bölgelerindeki en büyük şikayetlerden olan “doğuda kaçak kullanılan hizmetlerin ek masrafını batının yüklenmesi” sorunu da batı açısından çözülmüş olacak. doğu yerel yönetimleri de kaynaklarını düzenlemek için bu hizmetlerin kaçırılmaması üzerine daha yoğun gidecek.

    anadilde eğitim gibi sosyal haklar güvence altına alınacak.

    hes, termik santraller gibi bölgenin doğasına zarar verebilecek yapıların izinlerine yerel yönetimler karar verecek.. böylece güneydeki adam elektrik alacak diye kuzeydekinin deresi öylesine kurutulamayacak.. ya da ancak karşılığını alacağına ikna olursa bu gerçekleşecek.

    vb..
  • futboldaki operasyonlardan, statların devrine, bir ildeki heykelin yıkılmasından, bir protestonun yapılıp yapılmayacağına kadar her kararın en odak noktası olmak isteyen, tek adam olmaktan gayet hoşnut ülke yönetimlerinde uygulanması son derece zor reformdur. neyse ki türkiye gibi ileri demokrasi ülkeleri için bu tür bir sorun yoktur.
  • "bürokrasiyi ve kırtasiyeciliği azaltır" şeklindeki teorik özelliğinin tarihe karışmasına sebebiyet verecektir.
  • iskandinavya'da uygulanan bir yönetim yöntemidir. neye benzediğini anlatmak için yöntemi türkiye versiyonuna çevirip elimden geldiğimce anlatayım;

    1) çalışanların aldığı maaşların yüzde 20'si belediyelere, %10'u sağlık bakanlığına vergi olarak gidecek. dolaylı vergi olarak sadece kdv kalacak. o da en fazla %25-12-8-1 olarak ayarlanacak. şirketlere de gelir vergisi konacak. bu vergiler direk hazine'ye gidecek. böylece hiçbir kuruluş vergi gelirinden olmamak için it gibi çalışıp ekonomiyi kayıtlı ekonomi yapacak.

    ihalelerin asıl amacı bir işi daha ucuza yaptırmak olmalıdır.

    2) parası yetmeyen belediyelere hazine yardım edecek. aynı şekilde bütçede fazla veren belediye de fazlasını hazine'ye verecek. devlet o paradan muaf olmamak için it gibi müfettiş gönderip bütçeyi şeffaflaştıracaktır. vergi kaçakçılığı tespit edilenlerin en az 3 sene boyunca ticari faaliyetleri yasaklanıp mal varlıklarına tedbir konulmalıdır.

    banka kartı* kullanımı yaygınlaştırılıp mümkün olduğunca nakit kullanımı azaltılmalıdır. nakit akışın ekonomideki payı %5-3 seviyesine çekilmelidir.

    3) kpss rezilliği bitecek, öğretmenler yerel yönetimler tarafından işe alınacak. okul masraflarını belediye üstlenecek. müfredat ankara tarafından* ayarlanacak.

    anadil eğitimi bir kurs olarak haftada bir verilebilir. hangi dillerin verileceği konusunu belediye belirler.

    4) devlet memur atamalarını sadece bakanlıklar ve genel teftişler için yapacak. polis ve vergi kurumu devlete bağlıdır.

    5) sağlık bakanlığına verilen %10'luk pay ile etrafta poliklinikler açılacak. 3 basamaklı sağlık sistemi tam ve katı bir şekilde uygulanarak başı-kıçı ağrıyan vatandaş soluğu direk üniversite hastanesinde almayacak. büyük devlet hastaneleri bakanlığa bağlanacak. isteyen belediye, çalışanların %10 vergi payını da kendi alıp bölgedeki bütün sağlık sistemini kendi yönetebilir.*

    belediye %10'luk payı almasa bile rehabilitasyon ve huzurevlerinden sorumlu olacaktır.

    6) ankara sadece genel işlerle* uğraşacak; milli eğitim için müfredat, genel kanunlar, yönetmelikler vs.

    7) vergi alındığını maaş bordrosunda gören vatandaş vergi alan belediyeye hizmet yapması için baskı yapacak.

    8) sosyal yardımlar belediyeler tarafından yapılacak. hakkında kanun ve yönetmelikler ankara'da yapılacak.

    bunu 5-10 milyon nüfusu geçmeyen bir yerde sosyal demokrat politikalarla uzun süre yapıldığı zaman orası bir isveç oluyor. ama türkiye'de adam gibi düzenlemeler yapılmadan direkt güçlendirilmiş yerel yönetimlere geçmek(hele ki vergi ayarlamaları yapılmadan) kavgadan başka bir şey getirmeyecektir.

    pek çok kişiye böyle anlatınca öcü gibi gelmiyor güçlendirilmiş yerel yönetim sistemi. fakat tekrar söyleyeyim; oturmamış vergi sistemi ve kayıtsız ilerleyen ekonomide bu yöntem kaos olacaktır.

    yerel yönetimlerin güçlendirilmesinin gerekliliklerinden biri de seçim barajının %10'dan %3-4 seviyesine inmesidir. çünkü yerel yönetime önem verilirken %10 seçim barajı olması abes kaçacaktır. çünkü yerelde bu yöntemle kendini daha iyi temsil edecek olan halk parlamentoda da aynısını görmek isteyecektir.

    yerel yönetimlerde halk icraat için oy verecekken genel seçimler için sadece genel politikalara oy verecek.
  • valilikler ile belediyelerin birleştirilerek yöre insanlarının kendi başkanlarını seçip yönetime daha etkin katılımlarını sağlamaya ortam oluşturup verilen her bir kuruşun nerelere harcandığını kontrol edebilmelerini sağlamaktan geçer.

    çeşitli örnekler vereyim;
    imar işleriyle ilgili olsun ilk örnek.
    -x şehrinde 180 ada 34 parsel numaralı taşınmaza sahipsin, taşınmazın üzerinde herhangi bir yapı ya da başka bir şey yok, boş arsa(belediye sınırları içindeki araziler arsa olur) ancak a ve b adındaki iki işlek caddenin kesiştiği yerde. belediye meclisi toplandı yine belediye ait olan aynı ada içindeki 89 parsel numaralı taşınmazla 34 parsel numaralı taşınmazlarının imar planındaki yerlerini değiştirdi ve 34 ü yeşil alan, park vs. yaptı 89 ise işhanı, avm vs olacak. senin de bu olaydan haberin yok o yörede oturan insan bile olsan belediyeyle işin yoksa sana belediye demez bak biz böyle yaptık itirazın varsa gel diye (gerçi biz bir şey düşünüyoruz ama sen de gelip konuyu tartışalım demeleri gerekirken neler yapılıyor)
    bu örnek gayet uç örnek ancak yaşanmamış veya yaşanmayacağı anlamına gelmiyor. burada o ada üzerinde taşınmazları olan vatandaşlarla konuşup neler yapılabileceğine dair gayet etkili ve düzenli olabilecek beyin fırtınası yaratılabilecekken kamu tüzel kişiliği olan belediyenin yaptığı işlem vatandaşı yıllar boyu mahkemelerde sürünmeye sevk edebiliyor.

    -ikinci örnek ise belediyelerin yaptığı fen işleriyle ilgili. şimdi c caddesinde bulunan y apartmanında oturan birisin. belediye meclisi ya da encümeni karar aldı c caddesi kaldırımları yenilenecek ve yol asfalt değil taş olacak. sebep? herhangi bir altyapı problemi olduğunda asfalt ve kilitli parke taş olmayan kaldırımlarda sorunla ilgilenmek ve bozulan yerleri yapmak gayet sıkıntılı olduğundan tercih edilir çünkü. buraya kadar her şey iyi hoş ancak sorun şu ki o cadde üzerindeki taşınmaz sahiplerine dükkan sahiplerine oturan insanlara bir şey denmeden hoop iş ve işlemler başlıyor kimsenin fikri alınmadan kimseye bir şey danışmadan belediye başkanın ya da artık kimlerin yönlendirmesiyle yapılıyorsa o iş bir şekilde bitiyor. ama büyük bir sorun var su tahliye kanalları yapılmamış ya da yanlış yere kurulmuş, ilk yağmurda sel oluyor. kim soruyor hesabını? anca mağdur olan vatandaş belediyeye gidip benim şu mallarım zarar gördü karşılığını ver diyor bazı yerlerde onu bile yapamıyor vatandaş.
    çok hem de çok yaşanmış örneği var bunun.

    - üçüncü örmek ise vatandaşlardan alınan paralarla yani vergilerle ilgili. belediyelerin yasal olarak vatandaşlardan aldığı vergiler vardır ilan ve reklam vergisi olsun emlak vergisi olsun yasal dayanağı olan vergiler. şimdi bu alınan vergiler belediye bütçesinde gösterilir ancak bütçemizin süper ilkesi ademi tahsis yani bir kaynaktan elde edilen vergilerin o kaynak için yapılacak giderlere kullanılamaması ilkesi. yani sen temizlik için vergi ödersin altyapı için ödersin bir bakarsın ki belediyenin bütün koltuk takımları değişmiş masalar mobilyalar yenilenmiş bilmem kaç tane makam aracı alınmış.
    işte bunun hesabını kim soruyor arkadaş? sayıştay mı? kağıt üzerinde öyle ama sayıştay denetçilerinin kaçının önüne bilgi belge geliyor kaçı işini siyasi baskı altında yapıyor?!

    ayrıca, yıllar yılı sorar dururum il özel idaresini anlayabilmiş değilim. il genel meclisinde ne olup bitiyor, il encümeni neye karar veriyor; il özel idaresinin işlerini belediyeler yapmalı. ki artık büyükşehirlerde yok artık. isabetli ancak valiliklerin de belediyelerle birleşmesi gerekiyor.

    yani temel olarak belediyenin yaptığı iş ve işlemlerin ne olduğunu o yöre insanları bilecek bu da yönetime katılmaları ile yönetimin belediyenin hesap verilebilirliğiyle doğru orantılı. ayrıca yapılacak işin doğrudan etkilediği kişileri belediye önceden bilgilendirecek yoksa hep birinci ve ikinci örnek gibi oluyor.
  • istanbul takımlarının büyüklüğünü bitirecektir.
  • üniversite birinci sınıfta bu konuyla alakadar " yerel yönetimlerde eğitim" başlığı altında bir makale ödevi yazmıştım. akademik bir değeri bulunmasa da burada paylaşayım da istifade etmek isteyen etsin.

    --- spoiler ---

    yerel yönetimlerde eğitim: türkiye ve gelişmiş ülke örnekleri

    türkiye’de eğitim sistemi sorunu uzun yıllardır süregelen büyük bir problemdir. bu sorunun çıkmasına temel teşkil eden başlıca sebeplerden birkaçı; eğitim sistemimizin bağlı olduğu milli eğitim bakanlığı kadrosunun sürekli olarak değişmesi, eğitime yön veren gücün iktidarsız oluşu ve türkiye’nin etnik ve demografik yapısından dolayı eğitim sisteminin tek bir merkezden yönetime uygun olamayışıdır. bu sıralanan maddeler eğitim sisteminin yerel yönetimlere kaydırılmasını gerekli kılan temel etkenlerdir.

    yerel yönetimlerdeki bürokratik güç ve süreklilik, eğitim sisteminin kontrolü, düzenlenmesi, bulunduğu yerin etnik ve demografik yapısına uygun çalışabilme olanağıyla çok daha avantajlı ve düzenli bir eğitim sistemi alt yapısı sunmaktadır. gelişmiş ülkelerin büyük çoğunluğu eğitimi yerel yönetimlerle (belediye veya okul meclisleri) yönetmektedir. örneğin abd’de yerel yönetimler ilk ve ortaöğretim kurumlarının açılması ve işletilmesiyle ilgili olarak geniş yetkilerle donatılmış, idari bölgelere ayrılmıştır. her bölgenin 5-7 üyeden oluşan bir eğitim kurulu bulunmaktadır. bu üyeler atama ile gelebildiği gibi o bölge sakinleri tarafından seçimle göreve gelebilmektedir. yerel eğitim politikası çerçevesinde kurul bölge eğitim politikasını tespit etmektedir. bölge eğitim kurulu eğitim harcamalarını tespit eder, bütçe hazırlar. müfredat programı hazırlar öğretmen ve diğer personel atamalarını yapar. okul bina ve onarımlarını yapar. eğitim araçları ve malzemeyi sağlar. (a.b.d eğitimi sistemi üzerine; bir inceleme, akyol: 1991)

    eğitim sisteminde diğer bir yerel yönetim modeli uygulayan gelişmiş ülke ise ingiltere'dir. ingiltere’de eğitime yön veren 1988 eğitim reformu, en önemli ve geniş kapsamlı reform olma özelliğindedir. sistemi daha verimli, daha ucuz ve ihtiyaçlara karşılık verecek şekilde yapan üç temel ilke vardır: mükemmellik, tüketicilik ve anlaşılabilirlik. bu reformda eğitimin bölgesel eğitimi, eğitim otoritelerince yönlendirileceği kabul edilmiştir. anne-baba tüketici olarak tanımlamış, bunların istekleri sistemin yapısını belirlemiştir. eğitimin sadece tek bir merkez tarafından yönetilmemesi için yeni mekanizmalar geliştirilmiştir. eğitim sistemi bölgeseldir. okulların yönetimi ve öğretmen atamaları illerdeki eğitim kurumlarınca yapılır. öğretmen ücretleri yerel yönetimce karşılanır. ders kitap, araç ve gereçleri bölgesel eğitim merkezleri tarafından temin edilir. eğitimde bölgenin ekonomik konumu dikkate alınır. (meb bazı ülkelerin eğitim sistemleri, 1988) genel olarak merkezde temel eğitimin müfredatı ve ilkeleri belirlenip yerel yönetimleri ise denetlemektedir. sorunlar kısa sürede tespit edilip çözülmektedir.

    “eğitim sistemimiz zamanla, toplumumuzun büyüyen ve çeşitlenen eğitim ihtiyaçlarına cevap vermede çeşitli güçlüklerle karşı karşıya kalmıştır. eğitim sisteminin kendisinden beklenen sosyal, kültürel ve ekonomik fonksiyonlarını gerçekleştirebilmesi, diğer bir deyişle toplumumuzda istenilen gelişmenin sağlanabilmesi için çağın gereklerine uygun olarak düzenlenmesi ve geliştirilmesi gerekmektedir”1 (akyol, 1991).

    “şimdiye kadar herkes haklı olarak meb'in yavaş işlemesinden, hantallığından kaynaklanan şikayetlerde bulunmuştur. bütün yetkililerin ankara’da merkezde toplanmasının yarattığı bu hantallık, sanıyorum bizim henüz liberalizmi ve serbest piyasa ekonomisini savunmamıza rağmen o havaya girmemiş olmamızdan kaynaklanmaktadır. herkes şikayetçi olduğu konuda bir türlü vazgeçememektir. bu nedenle bir takım yetki ve sorumlulukları, taşraya dağıtalım, illere bölelim.” (toptan: 1992)

    bahsettiğimiz başlıkların genelini kapsayan ve cumhuriyet tarihinde de örneği bulunan ve “köy enstitüsü” adıyla anadolu’nun farklı yerlerinde yirmi bir noktada eğitim vermiş ve eğitimin yerele indirgenerek o bölgenin bütün özelliklerini ve farklılıklarını kapsayan bir müfredat ve mevzuat ile türk eğitim sistemine verimli bir zamanını yaşatmıştır.

    köy enstitüleri en başta ülkedeki öğretmen açığını kapatma adına bir nevi “öğretmen okulu” misyonuna sahip olmuştur. müfredatında teknik ve teorik derslere ek olarak pratik eğitimi sunup pedagojik anlamda dünya genelinde idealize edilen bir olguyu hayata geçirmiştir.

    ayrıca köy enstitüleri, milli eğitim bakanlığı verilerine göre, 1946'ya kadar köylerdeki öğretmen açığını kapatan 16.400 kadın-erkek öğretmen ile 7300 sağlık memuru ve 8756 eğitmen yetiştirmiştir. enstitü mezunları en az bir enstrüman çalarlar; marangozluktan, inşaattan, tarımdan, edebiyattan, bilimden, bölgesine göre denizcilikten, seracılıktan, kümesçilik, meracılık vb’den anlarlardı. bu amaçla eğitim almışlardı, dolayısıyla döndüklerinde o bölgenin “bilgini” konumda oluyorlardı.

    köy enstitüleri var olduğu süre içerisinde “eğitimin yerelleşmesi” kavramı açısından en iyi rol modellerden biridir. eğitimin yerel yönetimlere aktarılması tezinin dayanağında bu tip bir örnek vardır. genel olarak merkezde temel eğitimin müfredatı ve ilkeleri belirlenip yerel yönetimlerde kendilerini ilgilendiren dersler ve konuları müfredata dahil etme ve bu sistemin genel manada denetiminden sorumlu olmalıdır.

    eğitim başlığı altında yerel yönetimlere düşen sadece ilk ve orta seviye eğitim okulların düzeni ve istihdamı değil bir o kadar da değer teşkil eden halk kütüphaneleri ve halk eğitim merkezleri gibi yerel yönetimi ilgilendiren eğitim alanlarına yoğunlaşmaktadır. halkın başta kültürel, sanatsal, el becerileri vb. birçok alanda eğitim almasını sağlayan halk eğitim merkezleri zamanına göre verimli bir yapıdadır.

    yerel yönetimlerin eğitim alanında yapmaları gereken ve daha da kapsamlı bir hal kazanması gereken bir diğer birim ise halk eğitim merkezleridir. günümüzde milli eğitim bakanlığı bünyesinde olan halk eğitim merkezleri, bulundukları merkezde ilçe milli eğitim müdürlüğü’ne bağlıdırlar. dünyada birçok farklı isimde kendine yer bulmuş; yetişkin eğitimi merkezi, halk okulu, halk koleji, toplum okulu, çok işlevli toplum merkezi, işçi üniversitesi adıyla faaliyet gösteren, örgün eğitim dışındaki kurumlar türkiye’de halk eğitim merkezi adıyla faaliyet göstermektedir.

    “bulundukları bölgenin eğitim, öğretim, üretim, rehberlik, bilgi erişim, danışma, öğrenme, kültür ve sanat merkezi olan halk eğitimi merkezleri, bu özellikleri ile batılı ülkelerdeki “çok işlevli toplum merkezleri” özelliğini taşımaktadır. bundan da söz konusu merkezlerin bütünüyle meslek edindirme merkezleri ya da kültür ve sanat merkezleri değil, hem meslek edindirme hem kültür sanat hem de sportif eğitim merkezleri olduğu özelliği görülmektedir.” (muhittin yıldırım, 2013)

    halk eğitim merkezleri, bulundukları merkezde ilçe milli eğitim müdürlüğüne bağlı olmaları ilk ve orta öğretimde ki merkezi yönetimden farklı gibi de olsa gene milli eğitim bakanlığının belirlediği ve atadığı bir heyetle yürütülmektedir, dolayısıyla yerel bir yönetim söz konusu değildir.

    yerel yönetimlerin eğitim alanında uzmanların ilgilenmesi gerektiğini düşündüğü bir başka hususta halk kütüphaneleridir. türkiye’de halk kütüphaneleri kültür ve turizm bakanlığı’na bağlıdır. bu durum tek bir merkeze bağlı diğer eğitim kurumlarında da olduğu gibi yönetim ve denetimde bazı zorluklar getirmiştir. bu durum ülkedeki aktif kütüphane sayısına da yansımıştır.

    kültür sanat sen’in araştırmasına göre, türkiye’de son dönemde 312 kütüphane kapatılmış, tüik’in kültür istatistikleri verilerine göre ise, 2004 yılında 1.367 olan halk kütüphanesi sayısı 2013 yılında 1.118’e gerilemiştir. avrupa ülkelerine baktığımızda ise kütüphaneler açısından durumun oldukça farklı olduğu görülmektedir. eblıda (kütüphane, enformasyon ve dokümantasyon dernekleri avrupa bürosu) istatistiklerine göre; almanya’da halk kütüphanesi sayısı 9.550, fransa’da ise 9.400’dür.

    kütüphanelere kayıtlı kullanıcı sayısı bakımından da türkiye avrupa ortalamasının çok gerisindedir. fransa’da kayıtlı kullanıcı sayısı 11,3 milyon, ingiltere’de ise 11,4 milyon iken, türkiye’de halk kütüphanelerinde kayıtlı kullanıcı sayısı sadece 1 milyondur. rakamlar türkiye’de kütüphaneye ve kitaba verilen değeri gözler önüne sererken, ayrıca kültür politikaları açısından da vahim bir tabloyu ortaya koymaktadır.

    sonuç

    yukarıda dünyadaki örnekleri ile veriler aracılığıyla karşılaştırdığımız eğitim sistemindeki sıkıntıların temel etkenlerinden birisi tek bir merkezden belirlenen ilkelerin ülkenin her yerinde aynı olumlu geri dönüşü alacağı beklentisidir. büyük bir coğrafyada geniş kitlelerin tek bir merkezden denetiminin zor olmasında kaynaklı bir denetimsizlik söz konusudur.

    gelişmiş ülkelere bakıldığında görülmektedir ki, türkiye’de yaygın olmayan halk kütüphanelerinin açılması gerekliliği, yerel yönetimlerin düşünmesi gereken görevlerinden biridir. kütüphaneler halkın kullanımına en uygun şekilde şekillendirilmeli ve içeriği de söz konusu bölgenin etnik, demografik, jeopolitik, hatta başlıca iktisadi istihdamını sağlayan etmenleri göz önünde bulundurularak oluşturulmalıdır. söz konusu bölgenin bu özelliklerini en iyi bilen doğal olarak yerel yönetimlerdir.

    yerel yönetim eğitim modeline en yakın model olan köy enstitüleri okul içerisindeki öğretmenlerin siyasi propaganda yapmaları ve çeşitli etkenler dolayısıyla kapatılmıştır. köy enstitüleri yeni bir isim ve kimlikle, modern dünyaya ve bulunacağı bölgenin özelliklerini (yerel yönetim) bünyesinde taşıyan bir müfredatla, idealize eğitim ortamını sağlayamaya elverişli şekilde canlandırılması gerekmektedir.
    --- spoiler ---
  • konak belediyesi'nin son üç yılda -eski parayla- 20 trilyon lira emlak vergisi geliri olmuş. devlet bunun yalnızca 2,75 trilyonluk kısmını belediyeye bırakmış. rizeli antalya valisi, tutup antalya'daki yaşamı kendi dünya görüşüne göre düzenleyen idari kararlar çıkarıyor. bu şehirler sizin ortadoğu emirliği modelinize onay vermedi ki. sömürge yönetimlerini andıran uygulamalar bunlar.

    daha çok demokrasi için gerekli çözümlerden bir tanesi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesidir.

    edit: şüphe üzerine detaylandıran edit.
  • kaymakamlık ve valilik bürokrasisi ile güçlendirilmesi mümkün görünmeyen durumdur. ne zaman tayin olacağı kestirilemeyen bir kaymakamdan beklenen performans ancak anlık, popülist ve reklam kokan hareketlerle kalmaktadır. süreklilik arzetmeyen çözümler çare değil zaman kaybıdır.

    hep imrendiğimiz avrupadaki yemyeşil, düzgün asfaltlanmış, altyapı sorunları anında çözülen, çöp vs gibi sorunları aşmış, insana hizmetin sosyal devlet bilinciyle yapıldığı köyler ve kasabaların hayali şu anki ne valilik ne de kaymakamlık bürokrasisi ile çözülebilecek gibi görünmüyor.

    belediyeciliğin köyler düzeyine indirilmesi, yerel hizmetlerin yörenin sorunlarına hakim seçilmiş kişilerce yapılması sağlanmadıkça köylerimizin ve kasabalarımızın kalkınması sağlanamayacak gibi.

    gelişmiş ülke modelleri ele alınmalı ve bu sistem (valilik-kaymakamlık-muhtarlık) gözden geçirilmeli..
hesabın var mı? giriş yap