• felsefe ile ilgili başlangıç olarak okunabilecek en iyi kitaplardan birisi. ele aldığı filozofların gerçekten filozof olup olmaması veya ele almadığı bir çok önemli filozof olması tartışmalarının ötesinde incelediği kişilerin fikirlerini genel hatlarıyla vermesi ve aslında devrinin ötesinde düşünen bir çok filozofta bile devrinin etkilerinin görülmesinin hiç de az olmadığını göstermesi çok başarılı ve felsefeye başlamak için güzel bir mentalite bence.

    bazen russell'ın tüm filozofların görüşünün ortaya çıkışını az çok döneme bağlaması ve bir çoğunu ufaktan alaya alarak eleştirmesi itici gelse de ufaktan alaya alma kısımlarındaki zeka parıltıları russel'a saygıyı arttırmıyor değil. ayrıca adam russell, o kadar da lüksü olsun.
  • eksikliklerine, taraflılığına rağmen altın değerinde bir kitap. ne kadar şanslıyız ki ünlü bir filozofun kapsamlı sayılabilecek bir felsefe tarihi incelemesini okuyabiliyoruz. "göz yumulabilir" olarak* -sonuçta kendi tercihi- bazı yerlerde üstünkörü bazı yerlerde belki biraz detaylı giden russell'ın dili de oldukça akıcı. bazı eleştirilerine katılmasam da sözünü hiç sakınmayan tarzı oldukça çekici. hatta yer yer çok güldüm özellikle sevmediğinin belli olduğu bazı daha yakın geçmişten filozofları incelerkenki sözlerine.

    açık bir şekilde idealistler - rasyoneller; kendi kategorilendirmeleriyle descartes / rousseau (o kadar sevmiyor ki russeau'yu bu arada*) - locke kamplaşmasında rasyonelistlerden tarafta gönlü. yine de işte -tabii bu da göz ardı edilmeden- altın değerinde bir kitap.

    hacimli tabii eser ama felsefeye en ufak ilgiisi olan herkesin kesinlikle okuması gerektiğini düşünüyorum. dünyaca ünlü bir filozofun kendisinden önceki büyük filozoflar ve biraz da tarihi arkaplanlar hakkındaki yazılarını tek bir yerde okumak çok büyük lüks.

    keşke russell'ın bıraktığı yerden peter singer, slavoj zizek falan devam ettirse şunu.
  • “yol gösterici herhangi bir ilke olmayınca, siyaset çıplak bir iktidar mücadelesi haline gelir.“

    - bertrand russell, batı felsefesi tarihi
  • felsefe tarihi için hiç şüphesiz ki başyapıt niteliğinde bir eser. yirminci yüzyılın en büyük ve en önemli filozoflarından, belki de en önemli olanının kaleminden; hem öznel hem nesnel yargılarla bezenmiş bir felsefe tarihi.

    lâkin belirtmek isterim ki russell'ın bu eseri ''felsefeye giriş'' ''felsefe 101'' niteliğinde bir eser değil. felsefe ile tanışmak ve onu anlamak için bir yerden başlamak isteyen kişilere biraz ağır gelebilir. zirâ russell filozofları tanıtmaktan ziyâde onların fikirlerine ilişkin kişisel görüşlerine sık sık yer veriyor. bunu yapmasında elbette ki hiçbir sakınca yok. zaten felsefe dediğimiz mefhum filozofların birbirlerini eleştirmesiyle gelişmiştir. misâlen aristoteles, platon'u; schopenhauer, kant'ı; nietzsche, schopenhauer'u ve kant'ı eleştirerek felsefesini inşa etmiştir. buradaki temel sorunumuz russell'ın bunu yaparken filozofların felsefelerini açıklamak için kullandıkları kavramları açıklamadan direkt olarak eleştiriye girmesidir. diyalektik kavramını bilmeden hegel'in felsefesini anlamak imkânsızdır yahut schopenhauer'in ''irade''ye yüklediği anlamı bilmeden onun felsefesini anlamak imkânsızdır, nietzsche'nin güç istenci kavramına hakim olmadan felsefesine dair en ufak bilgi sahip olmak imkânsızdır, vesaire.

    dolayısıyla bu seriye başlamadan evvel felsefe dünyasına orta derecede hâkim olmanız gerektiğini düşünüyorum. zaten bu eserin bir felsefeye giriş kitabı olma gibi bir iddiası yok. yalnızca felsefe okumalarında öyleymiş gibi davranıldığı için bu hususu belirtmek istedim.

    eseri okudukça her filozof hakkında genel kanını aksine fikirler ediniyorsunuz. örneğin, bu kitaptaki nietzsche başlığını okuyup -eğer içinizde biraz olsun merhamet varsa- nietzsche'yi sevmeniz mümkün değil. ya da rousseau'nun aslında hiç de anlatıldığı gibi bir adam olmadığını görebilirsiniz. fakat buradaki esas nokta üst pasajda da belirttiğim gibi söz konusu filozoflara dair düşünceler tamamen russell'ın öznel fikirlerinden ibaret. eğer fikrinizin yönlendirilmesini istemiyorsanız ya da nesnel bir tarihle karşılaşmayı umuyorsanız bu anlamda aradığınızı bulamayabilirsiniz.

    ancak russell'ın üslûbu, düşünceleri ve elbette ki fikir dünyası sizi hayran bırakacak bir mahiyete sahip. entelektüel anlamda çok derin bir bilgiye sahip olduğunu dair farkındalığınız okuduğunuz her pasajda artıyor. kanaatimce felsefe okumalarında olmazsa olmaz kitaplar arasında olan bu eser russell'ın insanlığa muazzam bir armağanıdır.
  • kendisine danıştığımda celal şengör'ün "hararetle" önerdiği eser.
  • nietzsche'yi anlamamis bir felsefecinin yazdigi felsefe tarihi kitabi. ayni felsefeciye neden sanatla ilgili bir seyler yazmiyorsunuz diye soruldugunda da konuda yeterli bilgisi olmadigini belirtmistir. söyle bir gerçek var ki scruton disinda analitik gelenekte iyi bir felsefe tarihciligi yoktur 20.yy oncesine dair ki scruton da malesef modern felsefe ve cagdas felsefenin dogusuna odaklanmistir.

    baslikta geçen kitabin yazari felsefeden çok matematige katkida bulunmustur zaten. moore ve geach gibi cagdaslarinin da etkisiyle matematik ile mantik arasindaki isbirligini arttirmislardir.

    kesinlikle eger ingilterede okumuyorsaniz kimsenin okumanizi onermeyecegi, onermemesi gereken, bir kitaptır. size verecegi dusunce imgeleri ile elinize pek de bir sey gecmeyecektir. felsefenin baslangici ile ilgili dusuncelerinin de fazlasıyla beyaz, emperyalist ve bilimci oldugunu unutmamak gerekir.

    nasil da parmenides'in siiri veya plato'nun diyaloglarini okuyup felsefe-edebiyat arasi bagintiya dair hiçbir sey soylemedigi kafamdaki en buyuk sorulardandir.
  • bertrand russell tarafından yazılmış, batı felsefesini duru ve anlaşılır bir anlatımla ifade eden kitaptır. kitap sadece filozoflar ve felsefelerini değil o günün fikri atmosferine etki eden tarihi olaylar ve kişileri de ayrıntılı bir şekilde ifade etmekte. bu anlamda bu kitabı okurken sadece filozoflar ve felsefelerini değil, aynı zamanda tarih bilginizi de genişletme fırsatını 20. yüzyılın en büyük filozoflarından birinin kaleminden yakalıyorsunuz.
  • okuması çok zevkli felsefe tarihi kitabıdır. lise'deyken meb'in dağıttığı felsefe kitabını okumayıp bertrand russel'ın felsefe tarihini okuyarak hem derslerde başarı sağlamıştım hem de ösym'den full çekmiştim. okuyun okutturun. türkiye'de en iyi baskısı sanırım alfa yayınlarının 3 seri halinde bastığı hali.

    “a stupid man's report of what a clever man says can never be accurate, because he unconsciously translates what he hears into something he can understand.”
  • alfa yayınları'ndan çıkan çevirisi o kadar kötüdür ki yani ingilizce'den cross-check yaparak kitap okuyoruz, bu nasıl bir rezillik ya.

    çok garip bir gözlemim var; türkçe'sinde anlamadığım bir cümle olduğunda ingilizce'sine bakıyorum, epey kaotik ve anlaması güç bir ingilizce cümle ile karşılaşıyorum. ama bertrand russell o kadar güzel yazmış ki noktalama işaretlerine dikkat ederek doğru tonla okuduğunda gayet iyi anlıyorsun cümleyi. türkçe'ye çeviren çevirmen, para kazanarak yaptığı işte herhalde o kadar amatör ki bu anlaşılması güç cümleleri %100'e yakın bir oranda berbat bir çeviri yaparak türkçe'ye çevirmiş. eminim kendisi de anlamamış çeviriyi yaparken. neresinden tutsan elde kalıyor çevirdiği cümleler.

    keza 2. bir gözlemim de çevirmenin zaman kiplerini hiç umursamadan çeviri yapmış olması. yani bir paragraf hayal edin. 6 cümle olsun bu paragraf. 5 cümlesinde aynı zaman kipiyle çeviri yapmış, paragrafın son cümlesi olan 6. cümlede kip değişmiş. ulan insan bir zaman kipine sadık kalarak ve anlam bütünlüğüne özen göstererek çeviri yapar, pes doğrusu. beyin zaten bu saçmalığı kendi kendine otomatik olarak kamufle ediyor. 5 cümlede okuduğun kiple okuyorsun son cümleyi. sonra fark ediyorsun son cümlede başka kip olduğunu. müthiş saçma.

    şu aşağıdaki görseldeki 2. cümleye bakın ya. birisi de çıkıp yumruklamadı mı bu çevirmeni "bu nasıl çeviri ulan?" diye?

    görsel

    alfa yayınları'ndan çıkan felsefe kitaplarının çevirisi genelde çok iyidir. özellikle çiğdem dürüşken'in çevirdiği metinler yağ gibi akıyor (örneğin spinoza'nın ethica'sı). bu kitabı okurken keşke çiğdem dürüşken çevirseymiş diye sayıklıyorum sürekli. bir şekilde ingilizce versiyonunu edinin ve cross-check yaparak okuyun, ya da siktir edin ya. direkt ingilizce'den okuyun.

    bu utanç çevirisini yapan kişinin adını da verelim de yaptığı çevirileri almayın: ahmet fethi
  • yanlış kitabı okuyorum ama kitap nasıl güzel...
hesabın var mı? giriş yap