• artık deli gibi gülmemi sağlayan olaydır, anlatayım. dün gece eve geldiğimde olağan dışı olarak ilk farkettiğim şey odamdaki masanın üstünde yan yatan bardak oldu. allallaa diyerek etrafa göz gezdirirken dolabın üstündeki kafam kadar güvercin abiyle bakışıverdik. haydaaaa çekerek nasıl bunu dışarı çıkaracağımı düşünürken eve biraz daha dikkatli bir şekilde bakiim dedim ve bu güvercin abinin ilkönce odamdan eve teşrif ettiğini ( balkon kapısının hemen önündeki bok ), sonra koridordan salona girdiğini ( koridordaki seri boklar ), salonda bi süre takıldığını ( tv'nin yanındaki, halıdaki, masadaki boklar ), daha sonra yatak odasını da unutmadığını ( bilimum tüm yıkanmış çamaşırların üstündeki boklar ) ve en sonunda odama kesin dönüş yaptığını ( ilk bakıştığımız yerdeki ağır bok ) anladım. olay bununla bitmiyor fakat tam da şu noktada bazı şeyleri anlamak istiyorum: bir kuş ne kadar sıçabilir? görüldüğü üzre bu güvercin abi kendisi kadar sıçabiliyor. kuşlar boktan mı oluşmuşlardır? bi iki yere sıçmakla, tüm eve bok yağdırmak arasında fark yok mudur? oha değil midir?

    neyse bu olaydan bi şekilde kurtulup uyudum, sabahın saat 6 sında yatağımın yanından gelen tıkırtılarla uyandım ve hemen yanımda çok rahat takılan başka bir güvercinle bakıştık. şöyle bi an düşündüm rüya mı, değil mi diye ama kanat çırpmaya başladığında bende ne şüphe ne uyku kaldı. bunu da bi şekilde dışarı çıkardım. saat 9 civarıydı galba yeniden ( tüm camları kapattığımı düşünerek ) uykuya daldığım ender zamanlardan birinde üstümde gezinen bir çift ayak ile uyandım, uyandığım anda "eeeaaaaaaaaaaa" diye bi bağrınmamdan hayvan korkmuş olucak oracıkta sıçıverdi, hemen ona camı açıp yol verdim fakat nası girer kardeşim? tüm camları kapattım, veya en azından tam açık değil ( bu pimapen -veya akbokpen- lerin camın üst tarafını üçgen gibi, vasistdas hesabı açma olayı varya ). ya diyorum bu hayvanların başka gireceği yer yok, anca burdan girecekler. hadi girecekler de bu nasıl aşk kardeşim. yok açık cam yok ama çük kadar bi aralık var ben ordan gireyim diyor hayvan. nedir bu evde kuş yemi mi serpiyoruz etrafa? tam bu abiyle işim bitti belki yine uyurum derken bu sefer içerki o vasistdas şeklinde açık camlı odadan kanat seslerinin gelmesiyle ben benliğimden çıktım. "abicim ne istiyosunuz benden yaa" diye artık nerdeyse ağlayarak kovdum bu odadaki güvercini, ama bombayı o patlatmış, tam o çıktı ben odadaki küçük tv nin ızagaralıklarından süzülen yeşil iğrrrreenç boku gördüm. işte şu satırları yazarken daha bu tv çalışçak mı çalımayacak mı bilmiyorum. hitchcock'un filmine döndüm ya! korkulu rüyam oldu kuşlar. çıldıracam. bir eve 2 günde 4 ayrı kuş girer mi ya?

    yetkililerden bu durumuma bir çare bulmasını diliyorum.

    edit: artık kuşların sıçmadığı yerim kalmadığına göre bu sefer milli piyangoyu vururum arkadaş.
  • artik birine beddua edeceksem "tez vakitte evini guvercinler basar insallah amin" diyorum. oyle nefret ettim bu durumdan. birkac yildir ne bahari karsilayabildim huzurla, ne yazimi yasayabildim soyle pencerelerimi aca aca... korkuyorum arkadasim, cok korkuyorum kapali mekanda kuslarla bas basa kalmaktan...

    bu seneki acilisimizi da gecen hafta itibariyle yaptik evde. gece gec bir saatte eve geldigimde odamdaki hirkamin uzerinde gordum once bokunu ama hala evde olabilecegine ihtimal vermemistim. cunku bizimkiler gun icinde evde biraz takilip sonra pit pit geldikleri yoldan cikiyorlar (balkon kapisindan yuruyerek giriyorlar, pencereden zarif hatlarla suzulme falan yok). haa, evde mi yoktuk geldiklerinde "geldim yoktun, hadi optum kib bye" mealinde birkac boktan (metaforik olarak degil, kelime anlamiyla) imza cakip gidiyorlar. neyse, bu sefer cikmamis iste evden. odada onunla beraber 10 dakika gecirdim, citini cikarmadi serefsiz. sonra en zayif, en korunaksiz animda cikiverdi ortaya. biz iki kus beyinli odada donup duruyoruz. tabi ben cigligi bastikca guvercin hayvani iyice panikleyip oraya buraya carpiyor. bir taraftan en baba gerilim efektlerini aratmayan o kanat sesleri.. neyse, ben hayvani kovamadan odadan kactim, gerisini ev arkadasim halletti. ama insan olan ayaklariyla kacar, ben nasil yere attiysam kendimi nerelere carptiysam orami burami, dizlerim kollarim siyriklarla dolu. cok korkuyorum iste arkadasim, cok korkuyorum.

    son olarak, bre guvercin sen nasil bir hayvansin? nasil bir metabolizman var? o bagirsaklarda nasil bir calisma aski mevcut? bir canli 7/24 nasil sicabilir? ben her gun eve geldigimde dedektif gadget gibi senin oraya buraya serpistirdigin boklari mi aramaliyim? kitapligima sictigin boku gozumden kacirmisim. ozel derse gelen ogrencim gordu benden once. hic mi dusunmezsin ben bu insanciklari nasil rezil rusva ediyorum diye? ne dusunur artik o kadin benim icin? ne pasakli pejmurdeye dusmusum diyodur. dersleri birakirsa sebebi sensin oglum. ayagini denk al bundan sonra!
  • ''lan nolursun dur öldüreceksin kendini''

    adana sıcak memleket cam , pencere, kapı açılmadan klimasız evde durmanın imkanı yok. bizim evde klima var ama bazen elektrik trip atıyor. geliyor , gidiyor, aletleri bozuyor bazen. suyuna gitmeye çalışıyoruz. her neyse.

    gene elektriklerin gittiği bir vakit balkonun kapısını açtım. yatağa yattım, müzik çalardan müzik dinlemeye başladım, bir gözüm de televizyonun ışığında, elektrik gelir gelmez klimayı açıcam. az biraz içim geçmiş bi uyandım elektrik gelmiş. doğruldum yataktan sonra kapıyı kapattım, klimayı çalıştırdım. [birazdan niye bu kadar teferruatlı anlattığımı anlayacaksınız] odanın da kapısını kapattım. tam televizyonu açıcam içerten ''cik cik'' diye bir ses duydum. kapıyı açtım [bu arada sesler de geliyor böyle çarpma sesleri falan]
    odamda el kadar bir uşun takıldığını gördüm. ufak tefek bir şey.

    yanına gidicem ama nasıl bir gerilim anlatamam, böyle hayvan kafasını hafif çevirmiş beni süzüyor, gelme der gibi bakıyor. ben de gitmedim, eve alıştı artık besliyoruz. nah.

    mal gibi gittim yanına. hayvanda korktu tabi direk cama yapıştı bu. küt küt vuruyor kafayı. nasıl korkuyorum ama. bir yandan kanat çırpıyor bir yandan cama kafa atıyor. kütok kütok vuruyor. resmen kendini öldürecek. yanına gitmesem ciddi ciddi kendini öldürecek.

    önce ''lan nolursun dur öldüreceksin kendini''
    dedim sonra usulca yanına vardım, elimi attım [nasıl bir cesurluk örneği. adam kendini öldürecek olm] sıkmadan kavradım. kafasının üstü hafif kanamış. gözler sağlam, yaşar herhalde salarsam dedim.

    böyle kalbi nasıl atıyor hayvanın bir görseniz var ya ölmüş resmen. şimdi su vereyim diyorum ama elimden kaçarsa siksen alamam yeniden elime, elime alamadığım gibi de kafasını daha çok vurur, bu defa ölür. ellerim de hayvan gibi terlemiş. bardağa suyu doldurdum, yanaştırdım, tepki yok. şöyle gagayı hafif deydirdim hı ıh. sikecek gibi bakıyor bana, kafasının üstündeki yara da zaten çılgın bi hava katmış. dedim bunu salayım.

    balkona girdim, kapıyı kapattım, klimanın suyunun oraya bıraktım belki içer diye. hıııırrr dedi uçtu gitti. ölmese bari.

    not: niye teferruatlı anlattığımı anlamadınız biliyorum, şakacıklı olsun diye öyle yaptım.
  • girmesi problem degilde cikarken iphone kulakligini almayaydi iyiydi...
  • an itibariyle yaşamakta olduğum durum.

    sabah ofisin camlarını açtım içerisi havalansın diye. sonra da gittim bir güzel kapadım. az evvel elimde kahvem miskin miskin dolanırken çalışma masasının üzerinde gördüm kendisini. bu saate kadar nasıl sessizce oturduğunu bilmiyorum. beni odaya sokmuyor. camı açamıyorum. bakışıyoruz öylece. ayrıca yerleri sıçmış batırmış. üstelik o benim üzerime doğru uçunca benim aklım çıkıyor. sinirden ağlamak üzereyim. her gün bir dünya insanın geldiği bir hukuk bürosuna bugün tek bir kimsenin uğramamış olmasını da eshefle kınıyorum. kapıcı kişisi de şehir dışındaymış. ne yapacağımı kara kara düşünmekteyim sözlük. bu çılgın kendini camlara, duvarlara vuruyor kıyamıyorum. taksim civarında olanların yardımını bekliyorum deme noktasındayım. korkuyorum sözlük.
  • şu hayatta ne fobin var deseler kanat çırpma sesi derim kuş derim uçan tüm canlılar derim eve bi kelebek girse ne yapacağımı şaşırırım, sabah uykumdan kanat sesiyle uyandım, balkon kapısının önünde debelenen yavru güvercin içeri girmeye çalışıyor direk kapıyı kapadım ama aynı balkonun salona açılan tarafı da açık oraya yetişemedim (afedersin ev ev degil hangar çünkü) yavrucak girdi içeri perdenin oralarda debeleniyor orda cesaretimi toplayıp müdahale edebilseydim her şey daha güzel olabilirdi çünkü ben o anda sanıyorum ki bu yavru uçamıyor, salak karı uçamasa balkona nasıl gelcek, benim kendisine yaklaşmamla mutfağa pike yapması bir oldu, aynı anda küfürler çığlıklar içinde kapısı olan nadir odalardan birine girdim kabus kabus kabus hayvan bi cama çarpıyor bi duvara, olay yerine intikal eden yedek anahtarlı arkadaşlar uzun uğraşlar sonunda güvercini kuluçkaya yattığı mutfak dolabının derinliklerinden çıkartıı, hayvan bi de ötebiliyormuş çığlıkları hala kulağımda, ben girmem bir daha o eveee

    diğer yandan benim o kadar çığlık atıp küfürler savurmama kayıtsız kalan 90 bilmem kaç dairelik apartmana selam ederim, biri evime zorla girmiş saldırıyor bi bakar insan, bi gıdım gürültüye kapının önüne damlayan alt kat komşu ne oldu duyamadın mı bu sefer beni
    kapıcıya güvenliğe hiç değinmiyorum bile akşama çok pis sözler hazırladım yönetici bekle beni

    edit:kuş kurtarma timinin verdiği bilgiye göre güvercin degil ebabilmiş o öyle de bir kuş varmış
  • kuş korkusu olmayan baba yiğidi bile yusuflarla buluşturan hadisedir.

    gerzek kumruların (kumrukus gerzekus) yuva yapmak için özellikle panjur üstü boşluklarını ve kapalı balkonları seçmesi, bu hadisenin gerçekleşmesindeki tetikleyici etkendir. sabah kalkar, daha yüzünüzü yıkayıp ayılmadan çaydanlığa su doldurmak amacıyla balkona çıkar ve "baheleeeeyyyy ananskim noluyo lağğn?!!" çığlıklarıyla eve geri kaçarsınız. çünkü gerzek kumru güruhundan bir üye balkonunuza nerede olduğundan bile haberdar olmadığınız bir delikten girmiş, sizin balkona çıkmanızla beraber kanat çırpmaya ve bunu ne hikmetse boğazınızın dibinde yapmaya başlamıştır. bu aksiyonlu gün başlangıcının ardından "eve giren hırsız beni boğazlıyor allaaam" düşünceleriyle ömrünüzden 15 sene kaybedersiniz. işin kötüsü kalbinizin atmasının düzene girmesi için, boğazınıza yapışan şeyin bir kumru olduğunu fark etmenin bir işe yaramamasıdır. bileklerin limonlu kolonyayla ovulması, hayata tekrar eski pencereden bakılabilmesi için şarttır.

    işin bir başka kötü yanı da bu hayvanların gerçekten gerizekalı ve inatçı olmasıdır. bu karakteristikleri yüzünden balkona girdikleri küçük deliği çıkmak amacıyla kullanmak yerine camlara çatır çutur çarpmayı ve çıkrattıkları seslerle sizi ürkütmeyi başarmaları bir yana - üstüne sizin onu binbir emekle tekrar doğaya salıvermenizin ardından bir de balkonun karşısındaki ağaca tüneyerek psikopat gibi akşama kadar evinizi kesmeye devam ederler. balkonda bıraktıkları böceğimsi piremsi yaratıklarından bahsetmiyorum bile. yataktan bile çıkar bu organizmalar bi yerden sonra. eşşek gibi de kaşındırır.

    velhasıl kelam kumrunun ne kuşunu ne sandviçini sevmem. antipatik bulurum.
  • eve yeni alınan, annenin örtülerle korumaya çalıştığı*, nerdeyse oturmayalım diye takla attığı koltuk takımına pislemesidir!

    sen koltuklar kirlenmesin diye elimizde bisküvi bile yedirme, kuş gelsin tam ortasına şey etsin.
  • uc gundur dort kez tekrarlanan olaydır. hitchcock sagolsun kabuslardan kabuslara kosuyorum. 22 senelik omrumde yanıma yaklaşmayan kuşlar bu ara evimden cıkmamaktadırlar. kucuk de olsalar kuşlara dokunamayan beni questlere cıkarmışlardır. mantıken kuşu yakalamak için kendimi ikna etsem de, elim bunu reddetmektedir. bu olay sonucunda bedenin gerçekten öğrendiği sonucuna kendi üzerimde varmısımdır. elim kuş tutmayı bilmediği için bundan korkmakta ama ben korkmamaktayımdır. hala deniyorum ama ikna edemiyorum şu klavyeye dokunan parmaklarımı.
hesabın var mı? giriş yap