• adalet yani vicdani adalet her zaman için sizi yalnızlaştırır ama size söz veriyorum huzur içinde ölürsünüz belki tabutunuzu kaldıracak dört kişi çıkmaz ama adil olmanın huzuru esen politik rüzgara göre davranmamanın gururunu taşırsınız.
  • 6.05.2019 tarihinden itibaren türkiye cumhuriyeti topraklarında tükenmiştir.

    (bkz: ysk) (bkz: diktatör)
  • her şeyi yerli yerine koymak
  • her gün insan hikayeleri dinliyorum. hayat hikayeleri, yaşanan olayların hikayeleri, ilişkilerin hikayeleri...
    mesleğim icabı insanların hikayelerinde onları inciten, kıran, yoran şeylere odaklanıyorum. bu hikayeleri dinlerken en sık dikkatimi çeken benzerlik, insanların olumsuz duygularının zemininde sıklıkla adaletsizliğe uğrama fikrinin oluşu. bir nedenle adaletsizliğe uğramış bir insan yetersiz, çaresiz, değersiz, öfkeli, küskün, sitemkâr hissedebiliyor.

    peki adaletle ilişkimiz nereden kökleniyor?

    adalet kavramının kökeni, iyi ve kötünün ayırımına dayanır. freud, bebeğin haz ve engellenme üzerinden iyi ve kötünün ayırdına varmaya başladığını ve ardından ebeveynlerin belli davranışlara karşı geliştirdiği ödüllendirici ve cezalandırıcı tutumlara göre ahlâk kavramını zihninde oluşturmaya başladığını düşünür. adaletin kökeni ise imrenme duygusundan gelir der. başkasında olup bizde olmayan şeyi arzulamak ve iyi ile kötü nosyonları bir araya gelir, adalet anlayışının tohumunu atar.

    ahlâk ve adalete, ve bu kavramların çocuklardaki gelişimine dair çok ilginç psikoloji çalışmaları var.

    yapılan bir çalışmada, 6-10 ay arası bebekler örneklem olarak alınmış. bir kukla diğerine bir tepeden yukarı çıkması için yardım ederken, bir başkası onu engellemeye çalışıyor. daha sonra bebeklerin önüne, yardım eden ve engelleyen kuklalar koyuluyor. bebeklerin neredeyse tamamı yardımcı kuklayı tercih ediyor. bu çalışma farklı şekillerde yeniden yapılmış. bir kutuyu açmaya çalışan bir kukla, ona yardım eden ve engelleyen kuklalar şeklinde; bir topu diğerine attığında ona geri atarak oyunu sürdüren bir kukla ve topu alıp kaçan kukla şeklinde...bu tasarımlarda da bebekler iyi davranış sergileyen kuklayı tercih etmişler.
    bu çalışmalar iyi ve kötü algısının ve ahlâki yargının temelinin düşünüldüğünden çok daha erken dönemde ortaya çıktığını gösteriyor.

    peki ya adalet? bir çalışmada 21 aylık bebeklere, iyi ve kötü davranış sergileyen kuklalara şeker verme(ödül) ya da ellerindeki şekeri alma(ceza) hakkı verilmiş. çocuklar şekeri iyi davranış sergileyen kuklaya verirken, kötü davranan kukladan şekeri almışlar.

    son olarak bahsetmek istediğim çalışma bundan daha kompleks, ve adalet duygusunu daha net gösteren bir çalışma. 8 aylık bebeklerle yapılan bu çalışmanın ilk aşamasında yine önceki çalışmalara benzer bir tasarım var. bir kukla bir kutunun kapağını açmaya çalışıyor, diğer kukla ona yardım ediyor, bir başka kukla ise onu engellemeye çalışıyor. ardından tasarımın ikinci aşaması geliyor. yardımcı ve engelleyici kuklalar başka bir yere alınıyor. yardımcı kuklanın yanına gelen iki kukladan birisi onu ödüllendiriyor, diğeri ise onu cezalandırıyor. bebekler burada iyi kuklayı ödüllendiren kuklayı seçiyor.

    bebeklerin iyi davranışa olumlu yanıt vermesi beklenen bir durum. sonraki kısım ise çok daha ilginç. engelleyen kuklanın yanına yine iki ayrı kukla geliyor ve birisi kötü kuklayı ödüllendiriyor, diğeri ise cezalandırıyor. burada çocuklar kötü kuklaya kötü davranan kuklayı seçiyor. böylece 8 aylık bebeklerde bile bir adalet anlayışının mevcut olduğunu görüyoruz.

    adalet duygumuz öylesine kadim bir duygu ki belki kendimizi bildiğimizden beri bizimle, bu nedenle hayatımızda birçok olumsuzluk olsa da adaletten yoksun kalma fikri bizi derinden etkiliyor. sadece kendimizin maruz kalması da değil, tanıklık ettiğimiz adaletsizlikler bile en derinimizdeki faylarda kırıklara ve içimizde depremlere neden oluyor. belki bu yüzden adaletin olmadığı bir yerde insana dair hiçbir güzellik büyüyüp, köklenemiyor, ancak adaletin varlığında fidanlar ağaca ve ormana dönüşebiliyor.
  • sanırım tecelli etmesinin ne olduğu ile ilgili en güzel tanımlardan birini the hateful eight filminde izledim - kısaca şöyle diyordu oswaldo mobray;

    "eğer suçlu bulunursan, red rock halkı seni şehir merkezinde asacak. ben celladın olarak infazını gerçekleştireceğim ve işler yolunda giderse, medeni toplumlar buna adalet diyecek.

    ancak, eğer öldürdüğün kişinin sevdikleri şu anda kapıda olsalar ve kapıyı kırıp içeri girseler, seni zorla elimizden alsalar ve seni dışarıya çıkarıp boynuna halatı dolayıp ağaca asarak öldürseler, buna kısas deriz. düşünürsen kısasın güzel tarafı hem adil gibi görünmesi, hem de senden intikam almak isteyenlerin bir nevi intikam ateşini söndürmesi. kötü tarafı da bu; yanlışı doğru gibi göstermesi.

    ama düşünürsen, adalet ile kısas arasında ne fark var?
    tek fark; benim.
    cellat.

    benim için senin ne yaptığının hiçbir anlamı yok. seni astığımda hiçbir şey hissetmeyeceğim ve bundan zevk almayacağım. bu benim işim. yarın seni red rock'ta asarım, öbür gün başka şehirde başkasını. üstünde durduğun tabureye tekme atıp boynunu kıracak kişinin tarafı yok.

    işte bu "tarafsızlık" adaletin özüdür. o yüzden tarafsız adalet, her zaman "adil olmama" tehlikesi altındadır."
  • zenginlerin, fakir öldürdüklerinde hayatlarına hiçbir şey olmamış gibi devam edebilmelerini sağlayan harika bir zamazingodur.
  • "ömrü gurbette geçenler gibiydim senin yanında
    duymadın mı, çok söyledim?
    o uzun gurbette
    ben senin "adalet" diye diye nasıl unufak olduğunu
    gördüm
    göre göre, duya duya
    yine de bigane olarak her şeye

    bilmedin ki; ben senin gurbetinde delirmemek için
    kalbimin aklıyla ördüğüm bir yıldızlı kubbede
    yaşadım

    tecellinin içinde ecel durur sevgilim, görmedin mi?

    adaletin içinde bir zalim oturur"

    olmayandır.
  • eski bir masaldır
  • en kuvvetli duygum. kendimi bildim bileli, kendi meselemin dışında hep başkaları uğruna gerek sözlü gerek fiziksel gerekse içsel kavgalar ettim. kendime dayaklar attım, dayaklar yedim. çünkü mehmet akif’in hayatının canlandırıldığı o tiyatro oyunu metninin tek güzel yanıydı “zulme rıza zulümdür” cümlesi.

    haksızlığa karşı bir adalet mekanizmasının olmayışı beni tahrik ediyor. bazen yetilerimi kontrol edemeyecek kadar azgınlaşıyorum. kötünün kötü oluşunun telaffuz dahi edilememesi, kimsenin buna ikna olamaması ve zulme rızayla biriken zulmün giderek şiddetlenmesi karşısında şeytan olsa konuşurdu, biliyorsunuz.
  • çok varmış gibi adına bir de ders açmışlar, bu derse bakınca nasıl bir şey olduğunu daha iyi anlarsınız...!
hesabın var mı? giriş yap