• (bkz: zor zanaat)
  • türkiye'de icra edilişi tam da "her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır" düsturuna uygun yapılan iş (yoktur bir tanımı, asgari müştereği) . kimisi gerçekten ciddiye alır, kimisi için yalnızca adının bir iki kelime daha uzun yazılır hale gelip kartvizitte daha yakışıklı durmasını sağlayan bir şeydir). ama en güzel halini tıp fakültelerinde alır, "yarı zamanlı öğretim üyeliği" adı altında (kısmi statü diye de geçiyor); yani sabah üniversite hastanesinde çalışıyorum (akademisyenim), öğleden sonra muayenehanedeyim modeli... bu sayede ne öğreniyoruz, akademisyenlik garsonlukla pek çok ortak yönü olabilen bir meslekmiş, part-time olabiliyormuş mesela. tabi farkı unutmamak gerek, garson işe part-time başlar, sonra tam zamanlı olur; akademisyen tam zamanlı başlar, on senelik doçent olunca part-time olur. o kadarcık da fark olsun canım, yıllarca okudu çocuklar, değil mi?

    (bkz: full time)
    (bkz: part time)
    (bkz: sometime)
    (bkz: time to time)
  • belirli bir aşamaya ulaştığınızda*** otomatikmen yarı tanrı olduğunuz meslek. bir nevi çok tanrılı düzen.
  • şimdi, güzel tabii bir tek öğrencinin bile söylediğiniz bir sözle gözünün parlaması, birilerinin hayatına değiyor olmak; sonra, yazmak, çizmek, bilgi nam ummana ayağını değdirmek, orada serinlemek etmek, daimi öğrenme hali, ve saire... (bkz: ünsal oskay), (bkz: meral özbek), ve benzeri... ve benzeri - ki bu insanların pek de benzeri yoktur aslında. hâsılı, buraya kadar yazılanlar cümlede kalmayıp, gerçekse keyiftir, zevktir, tadından yenmez, amenna... ama iş kurum'lanmaya gelince, insanın gözünün ferine talip olur o kurum. üniversite robert pirsig'in zen ve motosiklet bakım sanatı'nda söylediği gibi "akıl kilisesi" ise, akademisyen de o kilisenin rahibi, rahibesi, zangocu, claude frollo'su, quasimodo'su'dur (esmeralda'sı, phoebus'u değil ama). ne denirse densin, evet, bir tür köleliktir hâsılı (bkz: #12393785). bilgi de, kurum'a bulaşmış, varlığını kurum'a bağlamış akademisyenin boynundaki ip, elindeki kırbaçtır. özgürlük yanılsaması yanında hediye (bkz: şampuan artı saç kremi). yoksa, "açın kapıları camları güneşe" demiş a. kadir. let the sunshine in.
  • bu öyle bir tutkudur ki, haftada iki gün ders vermek için trabzon-sivas karayolunu ezberletir, su yolu yapar.
  • (bkz: asosyallik)
  • türkiye'de orta dereceli üniversitelerde var zannedilip aslında olmayan şeydir.
  • terk ettiğim meslek.
  • canının istediği kitabı okuyup, istediğin zaman okula gidersin; konuşmak istersen seni dinlemek zorunda bırakılmış bir oda dolusu insan da verirler, yok benim bugün canım konuşmak istemez dersen basar gidersin öğrenciler de sevinir zaten. ha bi de üste para verirler. kadro da sağlamdır. kıyak iştir.

    ama gavur her şey gibi bunu da paraya endekslemiştir, proje kapamazsan yılda bilmem kaç makale yayınlamazsan kapının önüne koyar. hele proje yapamayacak bir bölümdeyseniz bölümü de kapatabilirler. sözleşmeli akademisyenlikte iş güvencesi olmaz tabi. ders ekersin hem fırça atarlar hem de telafi dersi yaptırırlar. öğrencilerin doldurduğu hoca değerlendirme anketlerinde kötü not alırsan da müdür kızar. hasılı kıyak olan yurdum üniversitelerinde hoca olmaktır. gerçi o da yakında değişecek gibi, bologna süreci sonunda sanırım yalnızca asistanlar değil tüm hoca tayfası sözleşmeli olacak.
hesabın var mı? giriş yap