• john todd adlı bir psikiyatrist tarafından lewis carroll'un (alice harikalar diyarında kitabının yazarı) ciddi migren ağrılarını da göz önüne alarak adını koyduğu; gözlerden beyinlere iletilen sinyallerin bozulmasıyla, nesnelerin olduğundan büyük veya küçük algılanması şeklinde görünen bir anomalidir.
    ağır migren bu sendromla bağıntılı ve kimi zaman başlıca sebeplerinden biri olabilir. temporal lob epilepsisi, beyin tümörleri, psikoaktif ilaç kullanımı ve epstein-barr virüsü bu sendromu tetikleyebilen diğer faktörlerdendir. çocuklarda sıkça görülür.
  • çocukluğumdan beri muzdarip olduğum, doktoruma bahsedene kadar bana has bir şey zannettiğim todd's syndrome olarak da bilinen nörolojik algı bozukluğu. makropsi, mikropsi, pelopsi ve teleopsi gibi çeşitleri olan dismetropsi bozukluklarıdır. çocuklukta daha yoğun olsa da 20'li yaşların sonuna kadar sürdüğü düşünülmekteymiş.

    ben şahsen makropsi ve pelopsiden muzdaribim. sizi pink floyd'un comfortably numb'ı gibi hissettirir makropsi; "my hands felt just like two balloons", sanki elleriniz balon gibi olmuş ya da kafanız büyümüş. bazen de etrafınızdaki objeler büyümüş gibi... pelopsi ise sanki yakına gelmişler hissi verir. burnunuzun dibinde gibi, ki beni en çok rahatsız eden yönü bu bu sendromun. boğuluyor gibioluyorsunuz... sanki ağzınızın içine giriyor gibi eşyalar.

    bazen buna eşlik eden sesler oluyor. sanki öğle teneffüsünde bir 60 kişilik bir sınıftasınız ve herkes car car konuşuyor. korkunç bir uğultu.

    bir de zaman boyutu var tabi işin. öyle bir oluyor ki sanki zaman akmıyor, her şey ağır hareket ediyor. bazen öyle bir oluyor ki sabah mı akşam mı kısa bir süreliğine de olsa ayırt edemiyorsunuz. zamandan tamamen kopuyorsunuz.

    millet bu kafayı yaşamak için uyuşturucu kullanıyormuş. şanslı mı saysam kendimi bilemiyorum.
  • mesela kalabalık ve loş ışıklı bir marketteyken, bazen kendinizi kocaman ve etrafınızdakileri karınca boyutunda hissetmeniz... ya da her gün yürüdüğünüz 15 dakikalık yolu bazen karınca adımlarıyla gidiyormuşsunuz da yol kocaman, siz küçücükmüşsünüz ve o yol hiç bitmeyecekmiş gibi, yürüdüğünüz halde hiç ilerlemiyor gibi hissetmeniz... ya da kanepede uzanırken yüksek bir kanepede değil de bir çukurda uzanıyormuş gibi hissetmeniz.
    bunlar bu sendromun belirtileri midir, merak ettiren sendromdur. (bu konuda bilgi sahibi olan arkadaşlara bir mesaj uzaklıktayım).
  • migrenli bir birey olmakla beraber, çok sık ataklarım olmamasına rağmen çocukluğumdan beri yaşadığım durum. mikropsi+teleopsi olarak gelişen olayı ilk yaşadığımdan beri normal baş dönmesi olarak yorumluyordum. hatta deprem/baş dönmesi arasındaki ilişkiyi hiç anlamıyordum. hayatımda hiç ateşli hastalık da geçirmedim. karşıdan güzel gibi hissedilen lakin yaşaması berbat bir sendrom.
  • lewis carroll hastalığı olarak da adlandırılır.
  • alice in wonderland sendromu veya micropsia, insanın görsel algılamasını etkileyen nörolojik bir durumdur. denekler, insanları, insanların bölümlerini, hayvanları ve cansız nesneleri gerçeklerden çok daha küçük olarak algılarlar. genellikle, algılanan nesne uzakta ya da aynı anda çok yakın görünür. örneğin, köpek gibi bir evcil hayvan, bir fare boyutunda görünebilir veya normal bir araba ölçekli olarak küçültülebilir. bu, jonathan swift'in gulliver's travels adlı küçük insanlardan alıntılanan lilliput görme veya lilliput varsanılar için başka bir ad oluşturuyor. durum sadece algılama açısından; göz mekanikleri etkilenmez, sadece beyinlerin bilgileri yorumlayarak gözlerden geçerler.
  • 27 yıldır muzdarip olduğum, ancak ne göz ne de nöroloji doktorlarının teşhis ve tedavi bulamadığı hastalığımdır. hayatım zorlaşmaya başladı. her türlü tavsiyeye açığım.
  • bu dertten mustarip çoğu insan gibi ben de çocukluğumda yoğun olarak yaşardım bunu.genelde ateşli hastalık geçirdiğimde olurdu ama durup dururken de kendini gösterirdi. ancak bundan 1-2 sene önce yazın çok sıcak geçtiği bir gecede uykudan aniden uyandım. müthiş nem ve sıcağın birleşimi ile oluşan kavurucu ortamın etkisiyle dilim damağım kurumuş olmasından çok daha fazlasını hissederek zaten hep açık olan pencereden dışarı baktım ,sokağın karşısında biri arabasına yaklaşırken kapıları açmak için alarmını çalıştırdı,dıt-düt diye bir ses geldi ve aracın sinyal lambaları çalıştı tıpkı 90'lardaki arabalar gibi ama araç range rover marka gayet yeni bir model gibi görünüyordu.kendi kendime ulan herife bak koskoca jipe biniyor bir de dandik alarm taktırmış dedim,sonra adam arabanın yanına geldi arka kapısını açtı bir anda arabanın yanında dev gibi göründü çünkü araba bir range rover'dı,vay be dedim herifte ne boy varmış ön koltuğa binip aracı çalıştırdı tam benim pencerenin önüne gelecek kadar yaklaştı, derken bir baktım araba meğerse fiat uno'ymuş. sıcaktan kavrulan hipotalamusum bana uno'yu range rover gibi göstermiş.
    bu olaydan sonra nedense çocukluğumu hatırladım ,belki hissedilen kötü bir fiziksel durumdu ama geçmişi böyle hissedip içselleştirerek yad etmek de bir o kadar değişik bir durumdu..
hesabın var mı? giriş yap