• kitapları, filmleri, dizileri, önüne koyulan her şeyi sadece sonunu merak ettiği için tüketen; tüketmek için tüketmek isteyenlerin kesinlikle sevmeyecekleri filmdir. biraz şiir gibidir. bir satır üzerine birkaç gün boyunca düşünmeyi seven, buna zaman ayırabilen, bundan keyif alanlara göredir. bence. ben çok keyif aldım. sessiz sedasız filmleri oldum olası severim. hele bir de deniz varsa, of! çünkü böyle filmler susarken size kafanızı konuşturma, metaforlar üzerine düşünme fırsatı verirler. ben de düşündüklerimi elbet aktaracağım. ya ne olacağıdı?

    --- spoiler ---

    bir kere, filmin başında dinlediğimiz mektubun bendeki ilk çağrışımı, bunun bir intihar mektubu olduğuydu. çünkü şöyle diyordu: "bunun affedilecek bir yanı yok, artık biliyorum." bu ve devamında söyledikleri, özür dileyişi, mücadele ettiğini ısrarla belirtmesi falan, bana hep artık dayanma sınırını aşmış bir adamı hatırlattı. her şeyin başında teknenin küçük bir "çatlaktan" dolayı batışı mesela; bunun bendeki karşılığı kalp kırıklığıydı. ve kırılan bir kalp de yapıştırıcılarla elbette tamir edilemezdi. yine de "adamımız" onarmayı denedi. tekne artık batmak üzereyken - yani bence bedeni iflas etmek üzereyken - bile hala başındaki yarayı kapatmaya çalışıyordu. fakat sonunda tekneden vazgeçti. küçük bir botun içine kapandı. bence bot, mektupta da söylediği "ruhundan ve bedeninden geri kalandı." zaten adamımızın hayatta kalma mücadelesinin manevi boyutu da burada başladı. ve bir yığın çabadan sonra yol haritasını okumayı öğrenişi, öğrenmesiyle birlikte separation zone'da olduğunu fark etmesi. bu noktayı geçtikten sonraysa intihar notunu yazması. ve elbette final sahnesi. bir ateş çemberi ve adamımıza uzanan bir el. düşündüğüm ilk şey creazione di adamo oldu. en sonunda çalan müthiş alex ebert şarkısı (bkz: amen) da bana filmin sonunun dünyevi bir kurtuluştan değil, insanı huzura kavuşturan başka türlü bir kurtuluştan bahsettiğini düşündürdü.

    --- spoiler ---

    böyleyken böyle. selametle.
  • robert baba'yı görmek tek başına yeterli bir sebep. harika bir yapım.
  • sayısız sembolik ve ironik öğe ve gönderme içeren, bambaşka bir yapım.

    bu yağmur sesli ankara gecesinde akla kazındı. uzun süre de gelecek akla belli ki. yine de çözümlemek için belli bir edebi ya da düşünsel birikimin ve "istekli" bir özenin var olması gerektiğini düşünüyorum. diğer türlü sıkıcı ve sıradan gelebilir; özellikle de genç ve heyecanlı sinefillere. yapım; ilk akla geleni sunma çabasında pek değil, seyirciden fazlasını talep ediyor ve muhtemelen sık sık da bunu edinemeyecek.

    diğer bir yandan; arşivde dvdsinin cast away ile yanyana durması muhtemel filmde, diyalog olmaması bir eksik değil; tarafınıza sunulmuş bir fırsat. senaryo size ait; zaten film boyunca kendinizin içten içe konuşma ya da diyaloglar oluşturduğunu, geliştirdiğini göreceksiniz. bu tarz bir ihtiyaç ya da çözümleme peşinde - içinde değilseniz tavsiye olunması mümkün değil.

    ayrıca, mutlaka yalnız ve gece izlemenizi öneririm; bu da kişisel tavsiyem.

    8 / 10.
  • 22. dakikasından 71. dakikasına kadar herhangi bir konuşma, replik olmayan, 39 satırlık altyazısıyla az buçuk ingilizce anlayanların "altyazısız ingilizce film izliyorum olm ben" demesine yardımcı olacak nitelikte bir film.
  • insanlığın bir halini anlatan ve iyi oyunculuk ve doğru rejiyle çok iyi kotarılmış film.
  • life of pi'nin kaplansız olanı
  • fragmanını izlediğimde "aha sonunda biri bizim için de konulu bir film yapmış" dediğim film. lakin izlediğimde yanılmış olduğumu farkettiğim film aynı zamanda.

    --- spoiler ---
    ulan açıkdenize seyre çıkıyorsun, teknende epirb nasıl olmaz bu bir. bir denizci (her denizci yelkenci olamaz fakat her yelkenci denizcidir) seyir planlaması yapmadan hint okyanusunda bakkal usulü nasıl gezer bu iki. aynı şekilde nasıl birer tane portatif gps ve telsiz bulundurmaz bu üç. bunların dışında, amcamızın seyir boyunca bir kez pusulaya bakıp da ulan ben nereye gidiyorum dememesi; can salında ise göksel seyir kitabına şöyle bir bakarak sekstant ile şıkır şıkır fix atarak trafik hattına vardığını bulması da beni ayrıca gülümsetti. atılan işaret fişeklerini görmeyen vardiya zabitlerine de buradan selam ediyorum. unutmadan gündüz işaret fişeği görünmez, portakal renkli duman fişeği kullanılmalıydı. yönetmene, a. n. sezer'in rahmetli ecevit'e anayasa fırlattığı gibi solas fırlatmak geldi içimden. velhasıl; buried, 120 hours tadında bir film olarak güzel lakin denizcilik olarak sınıfta kalır.
    --- spoiler ---
  • o degil de bu filmin basinda "ceviri by: bilmem ne bilmem ne" yazan cevirmen, olum sen ne ayaksin. cevirdiin uc cumle koca filmde. zahmet edip "rescue kit" gibi gozumuze sokulan yazilari da cevirmemissin. bide imza cakiosun utanmaz.

    gemi batarken tiras olan denizcinin de aminakoyayim, gercekciymis.
  • --- spoiler ---

    - i'm sorry. i know that means little at this point. but i am. i tried. i think you would all agree that i tried to be true. to be strong. to be kind. to love. to be right. but i wasn't. and i know you knew this. in each of your ways. and i am sorry. all is lost here. except for soul and body, that is, what's left of them, and a half day's ration. it's inexcusable really, i know that now. how it could have taken this long to admit that, i'm not sure, but it did. i fought till the end. i'm not sure what that is worth, but know that i did. i have always hoped for more for you all. i will miss you. i'm sorry.

    --- spoiler ---
  • isim tek başına bana khazad-dûm'u hatırlatıyor, tek sebebi balin'in mezarında okunan kitap galiba.

    "they are coming."
hesabın var mı? giriş yap