• "hayatınız muazzam bir şafak tarafından aydınlatılacak olsa da eninde sonunda sizi de bir tabutun içine çivileyip çukurun içine atacaklar."
  • rusya'nın fakir bir kasabasındaki tımarhanede yatan paranoyak gromov ile oraya yeni atanan doktor andrey yefimıç'in, defalarca okunsa da bıkılmayacak, nefis tahlillerden, cuk oturan saptamalara, rus eserlerin karakteristik özelliği olan sürükleyicilikten, insanı acıtan o paslı gerçekliğe kadar; hayatın sorgulandığı, teori ve pratiğin sonsuz kavgasınının küçük bir kesidi. yabancılaşmanın öyküsü. çehov'un dehasının kanıtı.

    “-insanoğlunun daha üstününü tadamayacağı iki çeşit mutluluk vardır: biri, yaşamın özünü kavramaya çalışarak özgür ve derin düşünmek, ikincisi de dünyanın hır gürüne boş vererek yaşamak. insan demir parmaklıklar arkasında bile mutlu olabilir. fıçısında yaşayan diyojen'i bir gözünüzün önüne getirin hele. dünyanın en güçlü hakanlarından daha mutluydu.
    -tüh, o herif aptallığına doymasın!.... diyojen'in ne çalışma odasına, ne de sıcak bir eve gereksinmesi vardı. fıçısında yan gelip yatarak portakalları, mis gibi zeytinleri gövdesine indirmesi için ülkenin sıcak iklimi yetiyordu. herif rusya'da yaşamış olsa, değil aralık ayında mayısta bile soğuktan kaçacak delik arar, ayaz canına okurdu.”

    bana hep ahmet yılmaz mizahını hatırlatır çehov hikayeleri. yatarken ecinnili şeytanlı, cinli kabus gören rockera “mını bezbezlediğim yamuğu, içersin durmadan drugları, extacyleri, ak sakallı dedeyi mi görecektin, ne şaşırıyon” diyen cinci racırs ve kardeşlerindeki gibi komiktir hep, ama üzerinde durduğu yerin ne kadar kaygan olduğunu da kavratır adama. bu da böyle premature bi yorum oldu ama, seviyorum kardeşim... n'apayım?
  • anton çehov’un 1892 kasımında, yani tam yüz yirmi beş sene önce yayımlanan novellası.

    bir hasta ile bir doktor arasındaki felsefi diyalogları ve adalet tartışmalarını konu alıyor.

    lenin’in bu kitabı okuduktan sonra “kendimi altıncı koğuşa kapatılmış gibi hissettim,” dediği bilgisi de kitabın tanıtım bülteninde yer alıyor.
  • anton çehov'un mükemmel öykü kitabı. okumanız gereken kitaplara eklemenizi tavsiye ederim.

    --- spoiler ---

    ınanmayın onlar sayın dostum! inanmayın! yalan hepsi! benim hastalığım, yirmi yıl içinde bütün kasabada tek bir akıllı adam bulabilmemdir. ama o da bir deli!

    "hapishaneler ve tımarhaneler var olduğu sürece içinde birilerinin oturması gerekir. siz değilse ben, ben değilse başka üçüncü biri elbet girecek buralara."
    --- spoiler ---
  • çehov'un en iyi eserlerinden birisi olan bu oyunun çok başarılı bir uyarlamasını başarılı ve masraflı bir prodüksiyona imza atarak adana devlet tiyatrosu , moldovalı rejisörleri petru vutcarau yönetminde 2008-2009 yılında sahnelemiştir.
  • öyküden alacağınız zevki artırmak adına kesinlikle can yayınları veya iletişim yayınları'nı tercih edin. zira her ikisi de mehmet özgül çevirisidir. iş bankası kültür yayınları'nın çevirisi, son derece robotik, soğuktur. başarılı bir şekilde dilimize uyarlanmadığını düşünüyorum. hemen örnek verelim, 3. paragraftan:

    iş bankası kültür yayınları:

    “emekli bir asker olan yaşlı bekçi nikita, armaları solmuş üniforması ve dişlerinin arasındaki çubuğuyla her zaman bu yığınların üzerinde uzanır haldedir. adamın sert, bitkin bir yüzü, bozkırdaki çoban köpeklerini andıran sarkık kaşları ve kırmızı bir burnu vardır. boyu kısa, vücudu sıska ve damarlıdır, ama heybetli bir duruşa ve kocaman yumruklara sahiptir. nikita, bu dünyada düzeni her şeyden çok seven ve bundan ötürü de dayak atma gerekliliğine inanan saf, iyi niyetli, işine bağlı, kıt görüşlü insanlardandır. yüze, göğse, sırta, nereye denk gelirse oraya vurur ve bunu yapmazsa burada düzenin sağlanamayacağına inanır.”

    can yayınları:

    “hastane bekçisi nikita ise çubuğu ağzında, leş kokulu paçavra yığınlarının birinin üstünde yan gelmiş yatmaktadır. ne zaman gelseniz onu burada bulursunuz. adamın askerlik günlerinden kalma pantolonunun şeritleri solalı çok olmuş. boyunun kısalığına, ellerinin damarlı ve zayıf oluşuna bakmayın; öfkeli sarhoş suratı, çoban köpeklerinkini andıran sarkık gür kaşları, kırmızı burnuyla heybetli bir görünüşü vardır. hele o iri yumrukları!.. hani görevine körü körüne bağlı, ne iş verilirse yapan, iyi niyetli bir takım bön insanlar vardır; böyleleri düzeni korumak için nedense yumruklarını kullanmaktan başka pek bir şey düşünmezler. dayak atarken de burası suratın, burası göğsün, burası sırtın demez, vur babam vur, neresi rast gelirse durmadan yumruk indirirler.”

    her iki metni okuyunca tamamen başka duygular uyanıyor insanda. ilk metin, bir ders kitabı dilinde bilgi verici ve ruhsuz iken, ikinci metin edebi yönden etkileyici, cümleler arasındaki geçiş daha çeşitli. ve en önemlisi okurken “klasik çeviri hissi”ne kapılmıyorsunuz, aksine doğrudan türkçe dilinde yazılmış gibi hissediyorsunuz. başarılı bir çevirinin en önemli özelliklerinden biridir. çevirmenin dile hakimiyetinin yanı sıra edebi yönden de yetkin olması şart. aksi halde ilk metindeki gibi sıkıcı, düz satırlar ortaya çıkıyor.
  • olağanüstü bir öykü. çehov severim ama bunu daha okumadım diyorsan bütün öyküler 6 kitabında. ha bi de hobotov senin amk.
  • öyküyle ilgili fark edince beni şaşırtan bir detayı belirtelim.

    --- spoiler ---

    hobotov sürekli bir şişe bromürle doktorun yanına geliyordu. hatta doktora felç indiği günün sabahında bile kitapta "bir şişe bromürle gelmişti yine." diye yazmış çehov. peki nedir bu bromür ? bromür 1800'lü yıllarda epilepsi gibi hastalıkların tedavisinde kullanılan merkezi sinir sistemi üzerine depresif bir etki gösteren ilaç. sonradan kullanımı yasaklanıyor tabi ki. hobotov doktora sürekli bromür vererek onu daha da içine kapanık depresif bir hale getiriyor. hatta sakinliği ile bilinen doktor bir keresinde sinirlerine hakim olamayıp postane müdürüne ve genç "meslektaşına" patlıyor. hobotov'un aslında doktorun yerini almayı planladığını çehov zaten kasabaya ilk gelişinde belirtmişti. bromür de onun bu planına ulaşmasını hızlandırmış oldu.
    --- spoiler ---
  • mezkur kitabın yayımlanmasından seneler sonra, la novela de don sandalio jugador de ajedrez kitabında miguel de unamuno şunu der:
    "bir çok ahmak arasında deliye dönmeyen daha ahmaktır."

    çehov ise: kendini akıllı zanneden dallamaların, insanlıktan nasibini almamışların, kötü insanların, kısaca su kurnazlarının
    arasında kalan iyi kişilerin zamanla nasıl delirdiğini inceden inceden anlatır.

    "benim hastalığım, yirmi yıl içinde bütün kasabada tek akıllı bir adam bulabilmemdir. ama o da bir deli! ortada hiçbir hastalık yok. yalnızca çıkışı olmayan bir kısırdöngünün içine düştüm."

    "aynı redingotla hem hastaları kabul eder, hem öğle yemeği yer, hem de misafirliğe giderdi; ancak bunun sebebi cimriliği değil, dış görünüşüne duyduğu mutlak ilgisizlikti."

    "en acı ve kırıcı olan şey, bu hayatın acılara karşılık olarak mükâfatla sona ermemesi."
  • 68 sayfada hayatla ilgili çoğu şeyi anlatmayı başaran bir kitap.
hesabın var mı? giriş yap