• ing. insanın anlama yetisi üzerine bir deneme. john locke'in ilk defa 1689'da yayinlanan bilgi felsefesi konulu kitabi. ilk kisimda insanda dogustan bilgilerin bulunmadiginin kanitlanmasina, ikinci kisimda ise bilgilerin edinilmesine ayrilmistir. baslangicta beyaz kagit gibi bos olan zihin, bes duyu organi sayesinde deneyim yoluyla doldurulur. kavrami ogrenmek icin gormek, dokunmak, tanimak, duymak, tatmak gerekir. yillar sonra ona karsi cikanlar soyle sormustur: "eger nesnelerin bilgisini ogrenmek icin nesnelerin bir kac ornegine soyle bakmak, onlara dokunmak, onlari tatmak, gormek veya koklamakla olsa duyulari insandan guclu olan hayvanlar o nesnelerin bilgisini niye edinemiyor?"
    boyle boyle kritik sorular sorularak, gozlem ve deneyler yapilarak zamanla felsefeden kopmalar olmus. psikoloji dogmus. insan davranislari ve ogrenmeye dair psikolojinin icinde cesitli yaklasimlar ortaya cikmistir.
    (bkz: psikoloji/#39680974)
    ayrica
    (bkz: yapisalcilik/#40022692)
    (bkz: davraniscilik/#36948205)
    (bkz: bilişsel yaklaşım/#36969923)
  • buradan devam etsem daha cok konusurum, o yuzden kitaba geri donuyorum. locke'u okumamin bir sebebi de aslinda kant'in prolegomena'sinin ilham kaynaginin izini surdugumde (so stalk we all), hume'e ve locke'a rastlamamdi ve essay'i okuyunca locke'un neden onemli oldugunu anladim: kendinde-sey konseptinin ilk derin tahkiki (afaik) burada cunku. kitap hem nesnelerin 'kendilerinde' nasil olduklariyla ilgili bilgimizin sinirli olmasi, hem de hur irade meselesi uzerine temiz irdelemeler ihtiva ediyor. sasirarak ve hatta sevinerek anladim ki locke'un konumlanisi bagdasircilik (bkz: compatibilism) civarinda. yani determinizmle iradeyi uyumsuz gormuyor, bilakis seceneklerin secilme ihtimallerinin esit olmasini ('indifference') iradeye zit diye tanimliyor. 'hur irade' yerine sadece 'irade' dememin sebebi ise 'sifatlarin uygulanabilirligi' diye genelledigim bir tespit rotasinin ornegini konu hakkinda vermis olmasi: diyor ki iradenin 'hurlugunden' bahsetmek "anlayis anlar." demek kadar mantiklidir ancak, yani iradeniin 'hurlugunu' tartismak her seyden once 'hur'-'hur degil' sifat ikilisinin iradeye atfedilebilir oldugu onkabuluyle hareket etmektir. daha onceden ontolojik ispat'in bir turevinde insan zihninin 'sonlulugundan' bahsedilmesine denk geldigim ve bu sifatlandirmanin bulanik oldugunu dusundugum icin locke'un vurgusunu 'sifatlarin atfedilebilirligi' diye genelliyorum. hos, 'gomulu fikirler' hususunda yazarken john agabey'in de benzer bir 'sonlu zihin' tahayyulunu kullandigini soylemistim ama konu o degil haci abiler. gectik orayi. simdi zihnin neye gore nasil sonlu veya sonsuz olabilecegini kurcalarsam fuzuli olur. en iyisi ben locke'un tanimlara dair hassasiyetinden devam edeyim.
    (ilave: boyle yapayim edeyim diye yazarken bazen defterin bilgisayarin basinda gercek kesit karakterlerine donusmekten korkuyorum. hafazanallah. i y i s i m i k o r k m a y a y i m b a a r i)

    yazarin kitap boyunca en cok yakindigi konulardan biri tanimlarin muglakligi olsa gerek. tanimlarin muglakligindan ziyade aslinda tartismalarin bir cesit anlasma, mutabik olma hali dahilinde ilerlemediginden, tanimlara dair iyi niyet temelli bir yaklasim ve iletisimin noksanligindan bahsediyor. bunu surekli dile getirmesinden basta yakinsam da, sonra internette olsun reelde olsun gordugum 'munakasalari' hatirlayinca "az bile demis ya." diye hak verdim. ki zaten 'teati' olmadigi surece tartismak ne kadar makul, ne kadar faydali bilmiyorum. bir de, tanimlar demisken, not dusmeden gecmeyeyim: locke kelimelerin referanslarina dair kaygisini anlatirken tetkikimizin semasi hakkinda ipuclari bile verir ve der ki: gerekirse oturalim dogal tarihi inceleyelim, analiz edelim ve eldeki konsept nereye oturuyor, nasil anlamlandiriliyor dusunelim. locke'un gelenegine, usulune uzak gozuken bir sima olsa da nietzsche'nin bu 'kazi' teknigini temel metod haline getirip soykutuk cikarmasi sasirticidir, ki sonra ogrencisi fuko isi daha ileri goturur ve olaylar gelisir.

    bir karsilastirma da skeptik haci david hume ile ilgili olsun. hume treatise'inde insan duygulanislarinin alaka dinamiklerini ince ince kat ederken, yani sadece 'idrak' ('understanding') ile sinirli kalmayip kibirden arzuya, merhametten neseye varan analizler sunarken, locke'un essay'i tabiri caizse daha konsantredir. tabii, konsantre demisken, basli basina bolumler halinde incelemese de, locke da ihtiraslar hakkinda konusur, aci ve hazdan bahseder. aklimda yer eden tespitlerinden biri mesela, 'olumsuz' ihtiraslarin (misal korku) 'olumlulara' (misal nese) gore daha 'surekli' olusuyla (too much ol) ilgili. locke bunu da yine yan-urun gibi doker aslinda kagida, yani uzerinde cok durmaz. o zaman ben yine zoom'umu yapayim: 'negatifler' digerlerine gore neden daha uzun omurlu olur? veya gercekten boyle midir yoksa bize mi boyle gelir? ihtirasin yasanis omrumden ziyade hissedilme siddeti olumluluga gore degisir aslinda. memnuniyet, aci veren uyaranlarin uzakligi ve noksanligiyla birebir alakali oldugu icin, dahasi ruhta rahatsizlik yaratanin uzaklastigi (uzaklastirildigi) veya uzaklastiginin (uzaklastirildiginin) fark edildigi anda duyumsanan gradyan-his ile tecrube edildigi icin, surekli hissedilmez. safi islevsel, sirf hayat-olum seviyesinde asagidan baktigimda sunu goruyorum:

    korku, en temelde, neslin devamini tehdit eden bir tehlikenin varligina ve bu tehlikenin uzaklastirimasi gerekliligine isaret ettigi icin, turun hafizasina, reflekslerine siddetli bir sekilde kodlanmistir. buna karsin, mesela nese, neslin devami icin 'ikincil' bir konuma sahip oldugundan, yani olmasa-da-olur bir konuma yerlestiginden herhangi bir 'alarmi' imlemez: onun korkuya gore 'daha hafif' hissedilmesinin sebebi budur. zoom'u kapatip favori konseptime geciyorum: association.

    // burada deftere "meeh, lucky strike." diye not dusmusum. demek ki icmeyecez. siz de icmeyin. iyi degil la.

    kisim: of the association of ideas. locke maddeler halinde zihinsel association orneklerini siraliyor (bu arada association icin tatmin edici bir ceviri bulamadim, 'ozdeslik' desen degil, 'sartlanma' desen eh, bilemedim yani). birinden bahsedeyim: ogrencinin biri, derste fazlasiyla bunalirken, kitabinin uzerine bazi sekiller ciziyor. gozlerini devirdigi, bakislarini diktigi kitap sayfasini, sikintisini gidermek icin yarattigi eglencede kullaniyor. tabii bu esnada, dersi sebebiyle hissettigi huzursuzlugu bir turlu uzerinden atamiyor. sonuc su: sikintiyla ozdeslesen (bir association olusturan) kitap sayfalari. locke diyor ki: bu talihsiz association sebebiyle, ogrenci buyudugunde, istese ve niyetlense dahi kitaplara, meditasyona (dusunceye) ve yazmaya meyledemiyor (veya meylederken zorlaniyor).. diye diye devam ediyor locke. misalleri buyuk oranda association'in yarattigi hatalar (fallacy'ler) minvalinde oldugu icin, diyorum ki: locke'un isin 'mekanigine", 'dinamigine", 'genellestirmesine' az miktarda ama eserinin butunuyle baglantili sekilde deginmesiyle yetinmeyeyim, zoom'umu eksik etmeyeyim. ghost reportin'.

    oncelikle, fikir-ihtiras ayrimimdan bahsedeyim. fikirle, izafi 'soguk" ve 'hareketsiz' zihinsel durumlari, ihtirasla ise daha 'sicak" ve 'cismani', yani cogu zaman vucut boyunca hissedilen zihinsel durumlari kastediyorum (bu, asagi yukari, hume'deki fikir-izlenim (idea-impression) ayrimina tekabul ediyor). dogustanligi incelerken his-fikir kabilinden ayrimlarin cok saglam olmadigini dile getirmissem de, 'ilminden bize pek az sey verilmis olanin' kimi metronomlarina dair tetkiklerde boyle siniflandirmalari kullanabilecegimizi dusundugum icin zoom'a devam ediyorum. bir zihinsel durum eger cismanilesmesi bakimindan 'yavas' ise ona 'fikir agirlikli', 'hizli' (ve dolayisiyla 'guclu") ise 'ihtiras agirlikli' diyorum. association'lari da bu ikili duzlemde incelemek istiyorum.

    (f:= 'fikir agirlikli zihinsel durum', i:= 'ihtiras agirlikli zihinsel durum' olmak uzere)
    1. f-f association: bir fikir (coklusu) ile bir diger fikrin (fikir coklusunun) olusturdugu association'lar. adam x'i dusunur, hemen akabinde aklina y gelir ve fakat (x, y) ikilisine herhangi bir ihtiras eslik etmez. bu association cesidi esnektir, kimi zaman da keyfidir, cismanilesmesi bakimindan ise 'yavas' ve 'incedir'. 2. f-i association: fikir-ihtiras association'lari. tasiyicisi, surdurucusu ihtiras, eklemleneni ise fikir. ihtiras bileseni vasitasiyla tevarus ettigi 'butunluk' neticesinde cismanilesme bakimindan 'hizli' ve 'gucludur'. 3. i-i association: ihtiras-ihtiras association'lari. eklemleneni ihtiras, tasiyicisi ihtiras, velhasil topyekun ihtiras topyekun frekans. had safhada cismani, maddi ve fevridir.

    duzlem bu, tanimlar bunlar. biraz nefes alayim, biraz dinleneyim ki sonra kaldigim yerden devam edebileyim. 'zimni ve acik hafiza', 'association hacking', 'entropi ve zihin' gibi konular ve ilaveten locke odakli digerleri (syllogism, reason-revelation, gazali) icin niyet ettim simdiden, insallah devami gelir.
  • john locke'un eseridir, peçeteye yazılmıştır.
  • locke'un uslubu hem yavan olmayan bir yalinlik, hem de hakki verilmeden okunan her cumle icin yeniden odaklanma istegi uyandiran bir temizlik ihtiva ediyor. ornekleri ikna edici, analojileri yerinde, neticede iyi dusunur oralardan. benim de adim ridvan. merhaba. yani diyorum ki, disipline gonderir gibi "bana boyle seylerle gelenleri direkt tecrubelerine gonderiyorum." diye 'algilara gonderen' adami sevmeyeyim de kimi seveyim? konuyu inceleyisindeki sakinlige, "vay be haci abi." demeyeyim de neye diyeyim? bir kez daha baktim reader'a ve treatise'e "david agabey'in caps lock acik kalmis lol." diye dustugum seviyesiz gibi ama sevmeli notlarin benzerlerini kah "rofl. disipline gonderir gibi algilara gonderiyor adam." ile, kah sadece bir ":)" ile (manali) locke'un essay'inin civarina da ilistirdigimi gorunce, icimi tarifi zor bir hissiyat kapladi. anna karenina, yuzunde o cogu guzel kadinda gorulen hinzir gulumsemeyle bana bakti. bakmadi mi? (felsefe soru sormaktir. degil midir?)

    hume dedim ya, ilginctir, locke-hume-kant cizgisinde uslubun 'karmasikligi' enteresan bir sekilde soldan saga, yani zamanla, artiyor. hatta rivayet odur ki kant zihnindekileri en acik haliyle kagida dokme yetenegine sahipken (prolegomena), yazdiklarina dair olusmasi muhtemel atip tutma kalabaligina set cekmek icin, kasitli olarak cetrefilli bir dili tercih etmistir kritiklerinde.

    back to locke. malumunuzdur, beserbey locke deneyciligiyle unludur. dahasi, onun adiyla anilmasi farz tabirlerimizden biri imajica'ya bile sizmis meshur tabula rasa'dir. iste locke'un tabula rasa naber nasa muhabbetini cevirdikce cevirdigi bir kitaptir aslinda essay (the essay). john agabey der ki, oyle dogustan bilgiyle fikirle gelmiyoruz bu dunyaya. hakikatleri kafamizin icinden cikarmiyoruz, aksine duyu organlarimiz vasitasiyla nesnelere dair ogrendiklerimizi, gordugumuz ornekleri, bilginin insasinda kullaniyoruz. tabii verdigi misaller akillica, cocuklarin ogrenme sureclerinden bahsediyor vesair. ben simdi bu misal silsilesini didik didik etmek yerine, kafama takilan bazi noktalari kurcalayayim, ki kitap basina dusen kurcalama ihtiyacimi gidermis olayim.

    gariptir, locke insanin bazi "egilimlerinin" dogustan olabilecegine dair bir itiraf yapar ama bunu sadece laf arasinda dile getirir, ve muhtemelen 'ihmal edilebilir' buldugu icin herhangi bir misal vermez. rasyonalist dusunceye yonelik ataklarini daha cok 'ozdeslik ilkesi' uzerinden gelistirdigi icin, topu oradan alip sonra bu "egilim" mevzuuna geri doneyim. oncelikle soylemeliyim ki locke'un "bir sey neyse, odur." ile ilgili olarak insa ettigi argumanlar, bende, tekil fikirlerin degil, fikir sablonlarinin, turlerinin dogustan olabilecegine dair bir itiraz uyandirdi (oop terminolojisinde: 'concrete class' degil 'abstract class'). john agabey'e gore, bir cocuk, annesinin ablasiyla bir olmadigini, algiladigi iki sahsi ihtiva eden tecrubelerden sonra ogrenir. yani, "x=x"in, acikcasi "x=x"in bilincte belirisinin, mezkur tecrubeden once (ve hatta sonra) herhangi bir islevi yoktur.

    calim guzel ifade guzel, ayni zamanda hava da guzel zemin de guzel. o halde, akilcilarla deneyciler arasindaki musabakaya adeta tribunlerden firlayan bir taraftar ("milli takimi tutuyom ben abi.") gibi, ben de dahil olabilirim. oldum: birincisi, yinelemem gerekirse, tekil fikirlerin degil, fikir sablonlarinin, yani "anne, anneye esittir."in degil "x=x"in onceden-hesaplanmis (pre-computed) bir kabulun (izin, semanin, yolun) zihinde bulundugunu iddia edebilirim. tabii, aslinda bunu soylemekle, locke'un temel temasina, rotasina darbe vurmus olmuyorum, ve fakat, bir yandan da onun tabiri caizse 'kati' fikir tanimi uzerine soru isareti savuruyorum (scroll's read: town portal ready). o zamanlar "bilincalti" veya "bilincdisi" gibi "bilincin arkasinda berisinde" duran alanlara dair mulahazalar yok tabii. hos, benim de bu alanlarla icli disli mulahazalardan hareketle cumleler kurasim yok. neyse, bulaniklastirmadan, kendi itirazimi temellendirmeye calisayim:

    oyle arkada sinsi gibi duran arzulardan, durtulerden falan bahsetmicem. aklimdaki kabaca su: bir 'fikir' bilincte belirdigi an itibariyle, yani mesela tecrubeyle (algilananin zihinde temsil edilmesiyle) eszamanli olarak, tamamen mezkur uyaranin, nesnenin yarattigi dalgalanma neticesinde hasil olmaz: acikcasi, daha dogrusu, 'fikir' dedigimiz eger bu dalgalanma ise, onun karakteri (hume'un 'yayli' benzetmesini hatirlayalim (bkz: a treatise of human nature)), sonucu ve sebep network'u gelisiguzel kurallarla degil, birtakim sablonlarla vuku bulur. soyle bir itiraz gelebilir (ki gelsin, yerinde olur):
    "iyi de, sen fikrin dogustanligi hakkinda bir sey soylemiyorsun. sadece, zihnin isleyisinin dogustan gelen bazi karakteristiklere tabi olabilecegini dile getiriyorsun." dogru, dile getirdigim, anlatmak istedigim zaten bu: o net-belirisin, zihinsel cismanilesmenin, dalgalanmanin, yani fikrin, gelisiguzel meydana gelmedigini, dahasi zihnin icindeki konumunun, konumlanisinin 'genetik' ve 'evrim' kabilinden mekanizmalarla alakali bir tevarus etme dizgesinden munezzeh olamayacagini iddia ediyorum. tafsilat:

    eger gordugum nesnenin bir insan yuzu olup olmadigini asirlar boyunca bu is icin optimize edilmis moduller sayesinde saniyesinde anlayabiliyorsam, rahatlikla soyleyebilirim ki, aklimda bu siniflandirma icin ozellesmis duzenekler vardir. yani, ozdesligi bir kenara koyuyorum, ruzgarla titreyen tulde gece isik ve golge desenlerinin hareketiyle insan yuzune benzeyen bir doku gorursem eger uykuyla uyaniklik arasindayken, ve bunun akabinde bana "aa, insan yuzune benzedi." kabilinden bir dusunce eslik ederse: 1. bu 'dusunce' degil, onu ureten karar fonksiyonu dogustan gelir. 2. karar fonksiyonu, zihnin isbu dusunceyi ihtiva eden halinin genel orgutlenmesinin, ait oldugum turun gecmisinde defalarca tekrar edilmesiyle insa edilir. 3. karar fonksiyonu, dusuncenin belirisinden, cismanilesmesinden daha onemlidir. dolayisiyla, onun dogustanligi, dogustan olabilirligi, hafizayla (bilhassa da 'turun hafizasiyla') iliskisi, zihnin simdideki dalgalanma halinin 'yazili' ('imprinted') olmasina kiyasla daha muhimdir.

    itiraz: "iyi de, iste, locke'un zaten bu kabil misalleri atlamasi, onlari 'ihmal edilebilir' gormesi dogru degil mi? acikcasi o, fikir derken, gundelik dusunceyi degil, 'felsefi' fikri kastediyor. yani, ozdeslik soyutlamasi ile, 'yuz mu degil mi? bence degil.' tarzi neredeyse icgudusel bir dusunce ayni kefeye koymak dogru olur mu?" guzel itiraz, genco. ben de tam oradan hamle yapmayi dusunuyordum, denk geldi. locke, eger bu itirazi gorseydi, yani 'fikir' ile kastettiginin neligini ve tanimini kurcaladigimizi gorseydi sevinirdi. zira essay'in hatri sayilir bir kisminda, cogu tartismanin ve anlasmazligin konseptlerin tanimlariyla ilgili belirsizliklerden kaynaklandigini vurgular. itirazi azcik kurcalayayim, sonra bundan yine bahsedicem.

    eger locke 'fikir' kelimesini kullanirken gundelik-felsefi tarzi bir ayrim onkabuluyle hareket etseydi, su uslamlamaya yonelmezdi: "sayet bir fikir dogustan olsaydi, onun turevleri de dogustan olurdu. misal, eger ozdeslik ilkesi akilda dogustan yazili olsaydi, onun tum ornekleri de (instance'lari da) dogustan olurdu. bu orneklerin sayisi sonsuz olduguna gore, onlari ihtiva eden de, yani zihin de sonsuz olmali. ve fakat biliyoruz ki insan zihni sonlu. o halde, bu fikirlerin aklimizda dogustan itibaren bulunmasi imkansiz." burada, locke'un ornekle (instance'la) kastettigi, "x=x"in tekil nesnelere uygulanisi. yani "masa masadir,", "kalem kalemdir." gibi (bu arada uslamlamayi aklimda kaldigi kadariyla kendi kelimelerimle ("with your own words") kurdum, yani locke kitapta aynen bu kelimelerle yazmiyor, ne bileyim instance filan demiyor, uyarayim). atagimi iki kanattan gelistiriyorum:

    i) basta soyledigim gibi, tekillerin degil, sablonlarin incelenmesini oneriyorum. bir de, ozdeslik yerine mesela 'nedensellik' daha koklu ve bu tahkike uygun bir 'fikir', daha dogrusu 'fikir-rota' gibi duruyor. oradan devam edeyim: "suyu isitirsan kaynar." fikrinin 'dogustan' geldigini iddia etmek absurd olur. lakin art arda gelen olaylara dair kurdugum muktezaligi (nedensellik) kullanma egilimim 'dogustan' gelir. cunku bu "egilim', hem ait oldugum turun hayatta kalmasina katkida bulunmus, hem de ona kumulatif akil yurutme imkanini saglamistir. sadece ait oldugum tur icin degil, envai cesit canli icin de gecerlidir bu: hatta, nedenselligin kokeninin 'akil' benzeri 'ustun' bir melekede degil 'aliskanliklarda' oldugunu vurgulayan kritiklerin muhim dayanak noktalarindan biri budur. locke'un elestirisine ise suradan destek veriyorum: bazi sablonlarin 'dogustan' gelebilecegini teslim etsem de, tum 'kilit' fikirlerin yaratici (veya tabiat, fark etmez) tarafindan insan zihnine 'onceden' kodlandigi iddiasina skeptik yaklasiyorum.

    ii) dusunce-davranis ikiligi. sayet bazi davranislarin (aka egilimlerin) dogustan geldigini kabulleniyorsak, dusunce-davranis ayriminin her zaman o kadar net olmadigini goz onunde bulundurarak bazi dusunce sablonlarinin da onceden kodlanmis olma ihtimaline yer acabiliriz. nasil? soyle: nedensellik orneginden devam edeyim: "hizli ve kati bir nesne, hareket halindeyken vucudumla temas ederse, bende aci yaratir."i ele aliyorum. bu, esasinda bildigimiz anlamda bir 'fikir' degildir, cunku zimni bir ilke olarak yer alir zihinde. acikcasi o bir on-fikirdir, yari veya daha dogrusu eksik bir zihin cismidir. sividir, sadece tefekkkur halindeki bilincin dalgalanmasinda acikca belirir, katilasir ve kelimeye dokulur. genel bir sablonun ozel bir misalidir. bir nesne hizlica yanimdan gecerse irkilirim. irkilmemle neticelenen noral paternin duzenegi, adina ister fikir, ister on-fikir, isterse de icgudu diyelim, 'onceden-hesaplanmis' bir sablon halinde turun hafizasina kayitlidir. o halde, soruyu locke kontekstinde yeniden formule ediyorum: idrak'e ait fikirler, mesela felsefede ve dinde bahsi bol gecen mulahazalar ne kadar 'dogustandir'?
  • dostum anlik demissin ama bu zeka? olmadi akil, olmadi idrak? haci abi bakinizla makinizla olmuyor bu isler yav biz orda degiliz.

    (neyse, 'ayar" bizim isimiz degil, devam edelim)

    bir odada aklima geleni digerinde unuttugumda, ilk odaya giderek fikri geri cagiriyorum mesela. bu cok basit bir association ornegi, ve isleyisini de soyle anlatabilirim: odayla aklimdaki x fikri kendi niteliklerinden, tamamlayiciliklarindan degil, zihnin genel bir birlestirme sablonundan dolayi birbirlerine baglaniyorlar. odada olmamla x fikri kendilerinde baglantili degil yani. bir aradalar, bir arada dusunulebiliyorlar, cunku bir arada olmuslardi (ilkokul aliskanliklari: "cunku ulkemizin uc yani denizlerle cevrik."). soru: bu mekanizma neden aktif? cevap: cunku onceden ise yaramisti. benim hayatim ve benden onceki hayatlar boyunca islemisti. ilave: burada bilesenlerinin baglanma sekilleri bakimindan association'larin kategorizasyonu. 1. bilesenlerinin mundemic (intrinsic) nitelikleriyle kurulan association. 2. bilesenlerinin harici (extrinsic) nitelikleriyle kurulan association.

    locke'un 'negatif' (fallacy gibisinden) misallerine de buradan devam edebilirim. mekanizma mukemmel islemek zorunda degil, hicbir zaman da mukemmel olmadi, cunku islevini mukemmel olmadan yerine getirebiliyordu. locke'un bahsettigi 'hatalar' (bug'lar) da bu gayri mukemellikte kok bulur. 10 tane association'dan 6 tanesinin 'ise yaramasi' yeterliydi, diger 4'u feda edilebilirdi. dedemin dedesinin dedesinin .... dedesi hayatta kalabilmek icin zimni hafizanin hizli tedbirlerine ihtiyac duymustu. ben de duydum, sen de duydun, o da duydu. association'in besigi de hafiza oldu. hatta diyebilirim ki nerede association varsa orada hafiza olmak zorunda. associationism'in tutmasi da bununla alakali. cunku hafiza zihnin muhim bilesenlerinden. tabii 'bilesen' demek ne kadar dogru onu da atlamamak lazim, insanin aklina ayrik dusunulebilir bolgeler geliyor zira niyet-irade-hafiza-bilinc seklinde bir segmentasyondan sonra. hafiza-bilinc ikilisinden devam edip hacking temasina donuyorum (temas, thomas).

    hacking ile, association ozelinde, eldeki duzenegi 'kucuk' veya 'buyuk' hamlelerle yonlendirmeyi kastediyorum. association'i kirmadaki genel faktor suurdur, farkindaliktir. iki kanattan gelisir: birincisi, association'larin verdigi, verebilecegi zarar hakkindaki zimni, tabiri caizse otomatik bilgi. bu otomatiklik misal ozelinde vuku bulur. yani sahis (x, y) association'inin zarar verme ihtimali bulunan bir muhtevaya, etkiye sahip oldugunu fark eder. ikincisi, mezkur misallerin genelinden elde edilen sablon association bilgisidir. burada artik sahis (x_0, y_0), (x_1, y_1) association'iyla degil bizzat association mefhumunun kendisiyle, mekanizmasiyla ilgilenir. farkindalik modlarinin ikisinde de hacking hamlesi babinda, yani eldeki 'zararli' association'in isleyisini degistirme, yonlendirme babinda, hafiza muhim rol oynar. hafizaya gecmeden once sunu da not duseyim:

    suur, yani zihnin kendisine yonelik bakisi, dikkati, tabiati itibari ile association'in "ritmini" aksatmaya, en ucta ise onu yerle bir etmeye muktedirdir. davranis halindeyken o davranis hakkinda dusunmek bile akisi sekteye ugratir. suurun odaklanisi, konsantrasyonu ne kadar kuvvetliyse, inceledigi davranisin, dusuncenin, hayalin, hulasa envai cesit zihin saliniminin durulmasi da o kadar ihtimal dahilindedir. bu yuzden, association'in suurla sekteye ugratilmasini, (yine) genel bir etkinin ozel bir cesitlemesi olarak gorebiliriz.

    hafiza. su anki paradigmada (paradigmalardan birinde) iki cesit hafizan bahsediliyor. birincisi acik hafiza (explicit memory), ikincisi zimni hafiza (implicit memory). tanimlari basit: eger hatirlama islemi suur dahilinde ise, yani "su neydi ya? sunla sunla alakaliydi ama adi neydi?.. hah!" dusuncesi mevzu bahis ise aktif olan acik hafiza. aksi halde, yani suur-disi bir 'aniden', 'neredeyse icgudusel' bir hatirlamaysa (hatirlatmaysa) onumuzdeki, aktif olan zimni hafiza. locke'un misal olarak verdigi cogu 'sikintili' association zimni hafizayla alakali (bunlarin neden tekrarlandigini, neden 'hala canli oldugunu', 'feda' kabilinden bir evrimsel surec-mekanizmayla aciklamaya calismistim). hacking kisminda ise suur ve acik hafiza tabloya dahil oluyor. nasil?

    gecen gun bir sarki kesfettim (destursuz girdim idare edeceksiniz), super, degil: iyi. iyi yani, hos, melodili, sozleri guzel. sonra, sarkiyi dinledikce, enteresan bir sekilde, rahatsiz olmaya basladigimi fark ettim. dedim "allah allah? riff'ler iyi sozler iyi, e ne var bu sarkida beni rahatsiz eden? neden kasiliyorum?" gercek kesit karakterine donusmekten son anda kurtuldum ve hafizami arsinlamaya basladim. t.'ye ait olan bu sarki, y. senesinde yayimlanmis bir albumun lokomotifiydi. hizlica y. yilini dusundum. sallantili bir halet-i ruhiyenin hayatima egemen oldugu zamanlardi. yanimda bir kitap ve bir defter, vaktimin cogunu, schopenhauer'in verdigi ilham ve ihtar dogrultusunda, 'kendi fikirlerimi" bina etmeye calisarak geciriyordum. lakin kafami "orada bir hareketlilik var mi?" kabilinden bir niyetle ne kadar yoklarsam yoklayayim, o cayir senin bu cayir cauchy'nin ne kadar gezersem gezeyim, o cay senin bu balkon fuko'nun ne kadar oturursam oturayim, nafile, bir netice elde edemiyordum. buna baska bazi meselelerin getirdigi sikinti da ilave edilince nefsim daraldikca daraldi ve tebdil-i mekanda ferahlik vardir dusturuyla kisa bir sureligine sehir degistirdim. iste, o gittigim sehirde, ugradigim yerlerden birinde caliyordu mezkur t. sarkisi. mekandaki insanlarin simdi teferruat olmasin diye aciklamaktan imtina ettigim sebeplerle alakali bunalticiligi da cabasi.

    bu misal uzerinden, bahsettigim hafiza dinamigini aciklayabilirim. 1. y. senesi, kotu bir halet-i ruhiye mevcut. 2. kotu halet-i ruhiyenin uzerine eklenmis t.sarkisi (ve ait oldugu album) mevcut. 3. t. sarkisi ile kotu halet-i ruhiyenin association'i. 4. 2011, gecen gun, sarkiyi dinleyince zimni hafizanin bu association'la harekete gecmesi. 5. suurun bu tuhafligi sorgulamasi. 6. suurun hafizayi arsinlayip ilgili anilara ulasmasi: acik hafiza. 7. zimnen cagrilan kotu halet-i ruhiyenin sebeplerinin bulunmasi. 8. "gecen gun soyle bi sey olduydu bak, misal olarak onu vereyim. oo mis gibi olur mis" diye gaza gelerek bunlari yazmam ve akabinde aklima fuzuli anilarin dolusmasi. bunun da bana ders olmasi. backdoor to backdoor.

    hulasa, hafiza ve suurun association etrafinda nasil isledigini, aklin ic tarassud vasitasiyla, aniden beliren hissiyatin kokenini nasil arastirabilecegini anlatmaya calistim. simdi, safi zihin alanindan yavas yavas harekete ve davranisa geciyorum. ilk tesbit: davranis, ihtirasin cismanilesmis hali oldugu zaman, onu iceren association da dayaniklilik emaresi gosteriyor. daha dogrusu, davranisa donusmus, davranis vasitasiyla cismanilesmis, tekrarlanmis bir ihtiras, geri cagrilma kuvveti bakimindan safi (statik, vucudun sinirlari dahilinde) bir ihtirasa nazaran guclu oluyor. bunun sebebiyle alakali olarak, yine bir cesit 'feda' mekanizmasinin devrede oldugundan bahsedebilirim. cunku, uzerine dusunulmemis, akil yurutulmemis oldugu muddetce bir davranisin, davranis silsilesinin, hele ki yakininda hazla alakali bir ihtiras varsa, zimni hafiza tarafindan 'zararsizlar' rafina eklenmis olma ihtimali yuksek. sayet sahis davranis hakkinda dusunmus, onu akil merceginde incelemis ve neticede onun 'zararli' oldugu kararina varmis ise, cift seviyeli bir hafiza isleyisi vuku bulur: zimni hafiza davranisla ilgili fikri veya ihtirasi hatirlatir, suur ise, acik hafiza vasitasiyla, ilgili karari cagirir ve tekrardan tatbik eder, yerine gore gerekirse gunceller.

    burada, iradenin davranis ihtiva eden association'larin bilesenleri arasindaki hareket yonunden bahsetmeden once, zimni ve acik hafizanin ic ice gecebilme ihtimalini not dusmek istiyorum. nasil? yukaridaki misalde hafizanin cift seviyeli isleyisinden bahsetmis, alt seviyede zimni hafizanin davranisa dair fikri (veya ihtirasi (veya fikre, ihtirasa dair davranisi)) hatirlattigini, suurun ise acik hafiza vasitasiyla davranis hakkindaki kararina yeniden ulastigini soylemistim. simdi, dusunelim ki, bu islem birkac kez takrarlandi, cift seviyeli karar hatirlama ve tatbik etme isleyisi birkac kez vuku buldu. goruruz ki, zamanla, ust-seviye tabakayi teskil eden acik-hafizayi-kullan-karari-ve-gerekirse-sebepleri-hatirla hamlesi hiz ve stabilite kazanir, tabiri caizse otomatiklesir. keza, zimni hafiza tarafindan sunulan 'kotu' aniya karsilik olarak acik hafiza vasitasiyla bulunan, cikarilan 'iyi' ani ikilisinin olusumunda da benzer bir otomatiklesme vuku bulur (ilave: second-order association, yani association-to-association association'larindan da bahsedebiliriz). burada, benim aklima takilan, zimni-acik hafiza ayriminin bulaniklasip bulaniklasmadigidir. zimni hafizaya "icgudunun isi." diyebiliyor muyuz mesela? veya hafiza verisinin cagrilma hizini mi baz aliyoruz ayrimi yaparken?

    davranis-ihtiras, davranis-fikir-ihtiras association'larinda geri cagrilmanin yonleri. ihtirastan davranisa temayul nasil mumkunse, davranistan ihtirasa temayul de mumkun. her iki yonde de, hafizanin isleyisi farkli sekillerde tezahur edebilir: suur dahilinde (acik hafizayi kullanarak), bir davranisin bir ihtirasla (veya fikirle) bir arada bulunmus oldugu bilgisini kullanarak, sirf o ihtiras (fikri) geri cagirmak maksadiyla, davranisi icra edebilirim. keza, bir fikri veya davranisi, alakali davranisa ilk hiz saglayan kuvvet olmasi icin zimnen (zimni hafiza) ya da alenen (acik hafiza) geri cagirabilirim. ilave: fikir-ihtiras-davranis uclusune ayri bir zoom da yapabiliriz. sirasiyla icten disadir bunlar. daha once bahsettigim f-f, f-i, i-i association'larina da tatbik edilebilecek bir analoji kurayim hatta: fikir gaza, ihtiras siviya, davranis katiya benzer. fikir yari-cismani, ihtiras cismani, davranis ise bizzat cisimdir (cisim halidir). bu mevzudan bir sonraki yazida tekrar bahsedicem insallah, simdilik not dusuyorum.

    tekrarlar, donguler, entropi ve hayat. burada association mefhumunun sinirlarinin disina cikiyoruz. tekrar, association'i guclendirir, fakat ona 'bozulamaz' garantisini eklemez. tekrarin association'i guclendirmesini ise, (yine?) genel bir sablonun zihin ozelindeki tezahuruyle aciklayabiliriz. tekrarlarin ucu dongulere gider. dongu, tabiatin azottu iklimdi kabilinden yuksek seviye olaylarinda gorundugu gibi, canlilarin ic isleyislerinde de gorulur. fraktal manzara. hayat, dusuk entropiyi olumlar. donguler, dagilmaya meyyal nesnelerin (yuksek entropi) butunluge, stabiliteye (dusuk entropi) uzanisidir. dongunun iskeleti ise tekrardir.

    entropiyi zikrettim, lakin kusbakisi bir kritik yapmadan gecmeyeyim: canlilikla entropiyi beraber ele alan sadece ben degilim. schrodinger'den itibaren yapilageldi bu, shannon'un teorisiyle guclendi ve bugune ulasti. mesela, the physical fondation of economics isimli bir kitap nesredildi. kitabin ilgimi en cok cezbeden yani, "the entropy theory of mind" alt basligina sahip girisiydi. yazar, bazi toplumsal ve zihinsel paternleri entropi ve information theory kullanarak aciklamaya calisiyordu. mezkur girisin kitaba temel degil destek babinda yazildigini tahmin ettigimden, diyebilirim ki, buradaki kritik kitabin tamamina degil, onun iddiali alt basliginadir (gerci az otelenirse tamamina da yoneltilebilir, "ekonomi mi? ben bi cay koyayim." tarzi 'ekonomi-fobik" bir insan oldugumdan yarisinda ciktim, o yuzden boyle diyorum). evvela girisi gordugumde heyecanlandigimi itiraf edeyim. lakin, sunu da eklemem gerekiyor ki, suru mantigi kabilinden bazi semalarin entropi vasitasiyla aciklanisi, bizi entropy-is-the-key dusturlu bir rotayi benimseme konusunda, bilhassa da zihne odaklandiysak, ne kadar ikna edebilir? mesela, bu yazida bahsettigimiz "association'larin disina sicrama" stratejilerini ve ilaveten benzer envai cesit mikro dinamigi entropi teorisiyle ne kadar aciklayabiliriz? diger yandan, "the.." iddiali bir tabir degil mi? ayni semayi associationism icin de benimseyebilirim. locke'un associationism ile beraber zikredilmisligi var. ve fakat bu siniflandirma ne kadar dogru? locke tum zihni association ile aciklamaya calismiyor ki. bilakis, 'association' ile 'reason'in' catistigi misallere dikkat cekiyor. association-is-the-key demiyor yani.

    edit: "yheory" ne yahu? duzelttim.
  • john locke'un 20 yıllık çalışma ve düşüncelerinin son halini almış şeklidir.
    bu denemede şöyle diyor kendisi :

    ' farz edelim ki zihin tüm özelliklerden yoksun, hiçbir fikir barındırmayan bembeyaz bir kağıttır : bu zihin nasıl donatılmıştır? zihne boyanmış durumdaki neredeyse sonsuz çeşitliliği olan insanın dopdolu ve engin hayalleri, kuruntuları bu muazzam hazineye nereden gelir? zihin tüm bu bilgi ve sağduyu malzemelerini nereden alır? bunu tek bir kelimeyle cevaplarım : deneyimlerden. tüm bilgimiz deneyimlerden kuruludur ve bilgi eninde sonunda kendi kendisinden türer. '
  • "in this essay, i will try to analyze locke, nay john locke i may say, for whom human behavior and thought is perfectly linearly separable. by this linear separability, i mean: first, john, you are wrong; that is, you couldn't understand me. second, you are really wrong; that is, you are the root of that thing-in-itself business. since it is..."

    - human understanding, an essay concerning john locke (2011)
  • john locke'un eseridir. sayfa sayısı baskıya* göre değişir.
hesabın var mı? giriş yap