• kız çocuk için anneyle arkadaş gibi olmak; mango'daki ucuzluğa beraberce koşabilmek, dedikodu yapabilmek, dertleşebilmektir. bu rahatlık nedeniyle arkadaştan sayılmayan annelere atılan yalanlara gerek duyulmaz. akşam vakti berke'ye gidecekken "buse'ye ders çalışmaya gidiyorum" denmez, "1-2 saat sonra gelirim" denildiyse sabahın beşinde dönülmez.

    erkek çocuk için anneyle arkadaş gibi olmak; anneyle yürüyüşe çıkabilmek, playstation oynayabilmek, kız arkadaşların dedikodusunu yapıp "oğlum götü yere yakın olandan korkacaksın" gibi laflar duymaktır. annede dırdırcı bir potansiyel görmemek, yalan atmaya gerek duymamaktır. "yılbaşında nöbetim var" diye sallamaktansa "arkadaşlarla ortamlara akıcaz" diyip çıkabilmektir.

    anne için çocukla arkadaş gibi olmak; fbi ajanlığıdır. çocuğu "bak yavrum biz arkadaş gibiyiz" hipnozunda uyutmaktır. bu hipnoza giren çocuk kendi çapında haltlar karıştırmaktan uzaklaşır, farkında bile olmadan kendi rızasıyla annenin denetim perdesi içinde özgürce* yaşar.
    kız çocukla alışverişe çıkmak; x tl
    erkek çocukla maça gitmek; z tl
    yalan atmaya programlanmamış çocukların yediğinden içtiğinden haberdar olmak; paha biçilemez...
  • annelerin inceden övündükleri durum. fakat bu durumla övünmeleri onlara yakın arkadaşlarınıza karşı kullandığınız kelimeleri kullanmaya başladığınız an son bulacaktır. e hani arkadaştık? hani samimiydik? ne var salak dediysem? te allam.
  • anne olmak ile arkadaş olmak arasında bulunan sınırlar defalarca kez yıkılabilir, sınır ihlalinin her daim söz konusu olduğu bir haldir bu hal. hazırlıklı olmak lazım. örnek vermem gerekirse:

    anne, baba ve çocuktan oluşan çekirdek ailemiz tamamen galatasaraylıdır. hatta baba, fenerbahçeli iken, arkadaşlarıyla girdiği bir maç iddiasını kaybetme neticesi galatasaraylı olmuştur. annenin bir sürü kızkardeşi vardır ve hepsi de beşiktaşlıdır. böyle karman çorman bir aile getirin gözünüzün önüne.

    kız çocuğu 6 yaşında iken (şu an 17 yaşında), bir bayram ziyaretinde, teyzeleri tarafından rüşvet teklifiyle karşılaşmış, renklerin asaletinden girilip, taraftarının aykırılığından çıkarak el kadar bebenin aklı bir güzel karıştırılmıştır. ne gerek var oysa değil mi, doğuştan cimbomludur o, ne şaşırtıyorsunuz çocuğu değil mi? yok illa beşiktaşlı yapacaklar ve bebeciği kendi taraflarına çekip zafer kazanacaklar...

    gerçi anne, sonuna dek sabretmiş, asla ses çıkarmamış, kızının seçimine saygı duymayı yeğlemiştir. ne de olsa, kızıyla arkadaş olmak istemekte, böyle bir ilişki geliştirmeye çabalamaktadır. zaten önemli olan da kızının kendi hür iradesiyle yaptığı seçimdir, değil mi? tabi ki öyle...

    bir bayram tatili dönüşü, küçük kızcağız 3 gün kadar kendi çapında kıvranır durur, bir türlü anacığına derdini açamaz. anacığı da kızının kıvrandığını görür, hatta bunun nedenini de bilir; ama kızı kendini hazır hissetmeden konuşmamaya karar vermiştir. 2-3 günlük bir süre sonunda küçük bebecik dayanamaz ve annesine durumu açar: "anne ben beşiktaşlı olsam, babamla sen üzülür müsünüz?"

    anne önce bir nefes alır, bu anı beklemiştir, hatta söyleyeceklerini bile düşünmüş ve hazırlamıştır. kızına gayet uzun, güzel, demokratik bir konuşma yaparak, kendi seçimlerini kendisinin yapması gerektiğini, annesiyle babasının küçük kızın seçimlerine muhakkak saygı duyacağını, tamam galatasarayın bir sürü şampiyonlukları olduğunu, hatta dünyada da tanınan ve bilinen iyi bir takım olduğunu; ancak aslolanın kalbinden geçen takımı tutması olduğunu anlatır o vefâkar, cefâkar ve iyi yürekli anne/arkadaş. sözlerini de: "tamam biz ailecek galatasaraylıyız ve bu gerçekten çok güzel ve uyumlu bir şey; ancak sen beşiktaş'ı seçersen de sorun değil. böyleymiş demek ki der, kabulleniriz durumu." gibi sanki biraz taraflı bir cümleyle kapatır. tamam demokratiktir; ama nereye kadar demokratik değil mi? el kadar bebeye seçimlerinde yardım etmesi de gereken bir anne/arkadaştır o aynı zamanda.

    küçük kız düşünmek için izin isteyip odadan dışarı çıkar ve çıkmasıyla odaya geri girmesi bir olur. annesine: "kararımı verdim ben." der. annesi kendisinden emindir, ne de olsa o arkadaş gibi olan bir annedir ve uzun , güzel bir demokrasi (!) konuşması yapmıştır evladına. sonucu az buçuk bilerek, yine de merakla ne seçtiğini sorar o minik kuzuya. kuzu duraksamadan ve gür bir sesle: "fenerbahçe!!" der.

    anne birden durur, anneyle beraber dünya da durur. o, beşiktaşlı olmasın diye uğraşıyordur, fenerbahçe nereden çıkmıştır? kim sokuyordur bu çocuğun aklına bunları? ne demek fenerbahçe?

    "ne!!! ne fenerbahçesi? bir daha sakın ama sakın ağzından fenerbahçe kelimesi duymayacağım. biz cimbomluyuz, o kadar. şimdi git odana ve orada kal bakalım. bir daha da asla bu bahsi açma!!"

    arkadaş/annelik buraya kadar işte. sınırlar nerede başlıyor nerede bitiyor, çok sıkıntı veren bir durum. arkadaşken, yok göz hizasında konuşalım çocukla, yok kendini ifade etmesine izin verelim falan deyip de birden çocuğun yoldan sapmasıyla anneliğe geçiş yapmanız gerekebilir. bunlar olağan şeyler...

    ne de olsa, ne kadar da olsa biz anneyiz. öyle değil mi?
  • babaya yeni bir hitap şekli doğuracak durumdur. (bkz: arkadaşımın aşkısın)
  • anne ben azdim cumlesinden sonra kizina tokat atmayan annelerle kizlarinin arasindaki iliskidir
  • işte o benim , evet, evet anneyle arkadaş olmak ım ben.yani öle can ciğer kuzu sarması şeklinde diil.seviyeli bir arkadaşlığımız var bizim.öle sevgililer anlatılmaz(ben sevmem),nereye gittin nerdesin kimlesin sorulmaz (ben sormam,tamam o sorar ama sadece bilgi mahiyetinde) kaçta geldin kaçta gittin(ooooo ikimizde sevmeyiz),ben çocuk olarak(ki bu komik oldu eşşek kadarım artık)yok yemek yokmu yok çamaşır ütü yapsana falan( kafamı kırar walla) hiddetlenince küfür de edilebilir mesela(anlaşılabilir bi durum)..
    (bkz: pırasa)
  • başka türlü hayat geçmez zaten.. insanın tereddütsüz güveneceği en az bir arkadaşı olmalı hayatta. kazık atmayan tek kız arkadaştır anne, kıskanmayan, eleştirinin dozunu bilen, kırılma noktalarınızın sınırlarını aklından çıkarmayan, yalnız bırakmayan, desteğini sizden omzunu başınızdan esirgemeyen, sizinle yarış içine girmeyi aklının ucundan bile geçirmeyen.. böyle bi kadınla arkadaş olunmaz da kimle olunur ki??
  • anne - cocuk iliskilerinin pek bir sagliklisidir. genelde ergenlik döneminin sonlarina dogru baslar, iliski boyut degistirir: sadece cocuk anneyle degil, anne de cocukla sorunlarini paylasmaya baslar. beraber ve basbasa yemeklere cikilir, anne cocugun dinledigi müzikleri dinlemeye baslar, cocuk anne'ye alisverislerde yardimci olur vs. vs.. huzur verici bir durumdur, yasamayan / yasayamayanlar tarafindan kiskanilir genelde. ayrica anne hala annedir, en güzel sekilde yerine getirir görevlerini, sadece ek olarak arkadastir - bu iliskinin güzelligi de budur zaten.
  • annenin sevgiliyi kapmasıyla düşman da olunabilir. vardı öyle bi film hülya avşar la kenan kalav oyuyordu galiba.
hesabın var mı? giriş yap