• bir oyunu direkt kötü diye kestirip atmak ne kadar adildir bilmem; fakat bu oyunu tanımlamak için başka bir kelime bulamadım. konunun parçalara ayrılarak bütünleştirilmek istenmesi ortaya dağınık, anlamsız bir hikaye çıkarmış. üstelik hiç derinliği olmayan, hatta çocukça yazılmış diyaloglarla iyice sıkıcı hale getirmiş. sıradanlığı anlatmak ancak usta bir anlatımla mümkündür (üstelik bunu yalın bir dille de yapabilirsin). aksi taktirde sıradanlığın ötesine geçemezsin. işte bu oyun o sınırın çok altında çırpınıp durmakta.

    oyun, aşkın hallerini anlatıyor da; yaşadığı çağdan, toplumdan, insandan uzak o kadar sığ bir anlatımla ki, nefes alamıyorsunuz.

    bir tek müziklerini beğendim, hep bir ağızdan neşet ertaş söylemek bir nebze olsun güzelleştirmiş. o da öyle iyi bir sistemle değil, çalınan saza oyuncuların eşlik etmesiyle. dekoru anlamadım, işlevsel olması için mi duvar şeklinde olan şeyin sağından, solundan üstünden merdiven, oturak, pencere gibi şeylerin çıkması sağlanmış, yoksa metaforik bir anlam mı yüklenmiş? ışığın da hiç ön plana çıktığı bir durum olmadı, sanki hep açık bir lambanın altında oynuyorlamış gibiydi.

    yok yok, olmamış bu oyun. izlediğim onca güzel şehir tiyatrosu oyunundan sonra hayal kırıklığı yaratmıştır.
  • bu hafta içi sabancı üniversitesi gösteri merkezi'nde izlediğim oyun.

    türkiye'de tiyatro yapmanın ne kadar zor olduğunu bildiğim için bu oyunu kötülemenin haddime düşmeyeceği kanaatindeyim. bu yüzden anlamakta zorluk çektiğim ayrıntıları buraya yazmak istedim.

    zuhal olcay'ı sahnede izlemek harikuladeydi. zaten oyun boyunca endamına, pamuk gibi bembeyaz tenine, mükemmel saç rengine odaklandım. uzun yeşil tonlarında elbisesiyle gerçekten göz kamaştırıyordu. arka fonda ara ara değişen rengarenk ışıklarla kontrastı gerçekten çok hoştu. belki de sahnedeki zuhal olcay olduğu için böyle düşündüm bilemiyorum. oyun tek mekânda geçtiği için kullanılan objelerin sadeliği oyunculuklara daha çok odaklanmamı sağladı.

    geçmişle hesaplaşma diyalogları olarak özetleyebileceğimiz oyunda en büyük eksik, oyuncuların sahnedeki enerjisiydi. her iki oyuncunun aralarında olmamış olamamış bir enerji eksikliği vardı. oyun boyunca zuhal olcay'ın söylediklerini duyamadım zaten. burak sergen'in sesini duymasam uyur giderdim herhalde. salonun büyüklüğünü göz önünde bulundurup neden mikrofon takmadıklarını merak etmedim değil.

    oyun boyunca, ne oyunun ne anlattığını anladım ne gülebildim ne de sorgulamaya değer bir şeyler bulabildim. hatta oynamak için neden böyle bir oyun seçtiklerini de anlayamadım. anlatılan hikâyelerin karmaşıklığı, kim walter kim richard bilinmezliği, her an sahnede duygusal bir yakınlaşma beklerken o yakınlaşmanın bir türlü gerçekleşmemesi... velhasıl, oyun bana göre değildi. kime göreydi onu da bilmiyorum. sadece tek bir an kaldı aklımda. elvis presley'in o muhteşem sesini duyduğum an.
  • istanbul şehir tiyatrolarının vasat oyunlarından biri. oyunda keyif veren tek şey oyuncaların neşat ertaş türküleri seslendirmeleri.
    bir çin atasözünü öğrenmeme de vesile olmuştur ayrıca;
    "gül tutan elde daima bir miktar gül kokusu kalır."
  • nasıl biletlerinin tükendiğinin tek açıklamasını kadıköyde oynaması olarak açıklayabildiğim oyun. bir de ısrar edenler varmış.
    http://img198.imageshack.us/i/askhalleri.jpg/
  • zuhal olcay ve burak sergen'in oynadığı temposu düşük bir oyun.iki usta oyuncuyu sahnede görmek guzeldi,nedense bende zuhal olcay'dan şarkı söylemesini bekledim.
  • 4 aralık'ta istanbul prömiyerini izlemek için salonda hazır bulunacağım zuhal olcay oyunu.
  • istanbul büyük şehir belediyesi şehir tiyatrolarında sahnelenmekte olan bir oyun.
    sayfada nedense pek detaylı bilgi henüz yok ama en azından kadro için: http://www.ibb.gov.tr/…ayfalar/oyun.aspx?oyunid=373
    edit: güncelleme
  • zuhal olcay'ı sahnede görmek için torunlar center'daki artı sahne'ye biraz da vicdan yaparak gittiğim oyunun adıdır. artı sahne'ye giderken insan huzursuz oluyor. yapılanları sanatla masumlaştırmaya çalışanlara, kendini bu şekilde aklamaya çalışanlara destek oluyormuşuz gibi bir hissi oluşuyor ve bunun insanın ruhunda bıraktığı ağırlık bir daha vicdanımızın sızlamadığı bir yerde oyunları izleyelim diye insana kendi kendine söz verdirtiyor.
    neyse salon eleştirisini geçecek olursak, oyunun kendisi de çok iyi bir eleştiriyi hak etmiyor. burak sergen ve zuhal olcay'ı sahnede görmek güzeldi ama oyunun akışında insanı sıkan, rahatsız eden bir şeyler vardı. burak sergen'in walter karakterine geçtiği anda kullandığı o garip aksan gibi. sahne geçişlerinde arka fondaki renk ve ışık değişiklikleri iyiydi. ancak bir yerden sonra mekan, yaşanılan an, kimi kim oynuyor vs birbirine karışıyor, takibi zorlaştırıyor.
    bana oyundan geriye pek bir şey kalmadı. şunu görmek, şunu hissetmek için bir daha gidilir diye bir tortu bırakmadı bende. hikayesi de çok sarmadı belki. karakterler de duygu da çok iyi işlenmemiş gibi geldi. ne richard'ı ne liz'i ne de walter'ı yeterince benimseyebildik.
    richard'ın ayyaş halleri, walter'a yüklenmesi falan komik bir unsur katsa da liz'e olan sevgisi (eğer varsa) iyi yansıtılamamış gibi geldi. yıllar sonra bir araya geldiklerindeki hesaplaşmaları ve duygusal gelgitleri iyi bir şekilde ortaya konulmadı.

    benzer bir hikayesi olan pencereoyununda bu geçmiş ile hesaplaşmanın hakkını haluk bilginer ve esra bezen bilgin çok iyi vermişti.

    belki ilerleyen günlerde bazı güncellemeler yapılarak oyun kurtarılabilir.

    oyuna puanım 5/10 o da zuhal olcay ve burak sergen'in isimleri hatrına ama asla oyundaki oyunculuklarına değil.

    bir ara zuhal olcay bir şeyler mırıldansa da oyun biraz güzelleşse diye aklımdan geçirdim.

    bilmiyorum altan, belki de başka bir ruh haliyle mi izlemek gerekti. fazla mı insafsızca oldu bu yorum, bilemedim.
  • biraz yavaş ilerleyen, tek perdeli, bir buçuk saat süren oyun. oyun, bir yada iki karakter üzerinden anlatılan değil, parça parça anektodları anlatan müzikal bir oyun. tek perde olmasından dolayı seyircilerde 1 saat sonrasında kıpırdanmalar başlıyor. lüküs hayat gibi müzikal bir oyun izledikten sonra buradaki müzikal kavramı biraz yavan kaçıyor. tabii ki (bkz: zevkler ve renkler tartışılmaz)
hesabın var mı? giriş yap