• korkma ayşe. artık aileyi gönül rahatlığı ile arayabilirsin. 301.000tl parası var hakan'ın, dilediği yerde tedavisini yaptırabilir. yani artık sen dahil kimseye muhtaç değiller. sözlük yazarı abi ve ablaları dilsiz ve kör şeytan olmadı. buradan o'na yardımcı olmak istedik ve sesi olduk. tüm türkiye'de dalgalandı ve nihayi sonuca ramak kaldı.
    yani kimse hakan'ı görmezden gelmedi.

    aile sana durumunu 15 gün önce anlattı, sen de dinledin annesini. anne göz yaşları içinde kucağında çocukla senin yanındaydı. sen o gün yardımcı olacağını ve seslerinin duyulmasını sağlayacağını yasemin hanıma söz verdin.
    biz 28 aralık tarihinde başladığımız kampanyada bugün 301,000tl seviyesindeyiz ve hakan kardeşimizin ihtiyacı olan rakam 347.000tl. yani bitti ayşe, senden kimsenin bir beklentisi olduğunu sanmıyorum.

    sen söz verdin ayşe! asistanına ilgilenmesi için talimat verdin. asistanın ilgilendi ve sonra ortadan kayboldu.
    ne sana ne de asistanına bir daha ulaşamadılar, tıpkı senin onlara ulaşmadığın gibi.

    ayşe, artık sorun yok. lütfen aileye en azından nezaketen bir geri dönüş yap ve gönüllerini al. aile sana kırgın. çok üzmüşsün onları, bunu bilmeni isterim.

    hakan'ın babası hasan demir
    0533 482 5140

    hangi hakan'mı?
    (bkz: hakan bebeğe yardım edelim)

    hangi hakan mı?
    http://i.hizliresim.com/nrgzeq.jpg
    http://i.hizliresim.com/a2mve7.jpg
    http://i.hizliresim.com/yrwyba.jpg

    sana buradan kaç gündür ulaşmaya çalışıyoruz ama olmuyor, görmüyorsun.
    seni instagram'da mesajlara boğduk, üstelik hemen her fotoğrafının altına yorumlar bıraktık ama sen bunlarıda görmezden geldin. üstelik bırakılan yorumlardan çok sonraları farklı insanları cevaplamana rağmen görmezden geldin.

    sevgili ayşe,
    bende bir babayım. ben de senin gibi ebeveynim. ve benim çocuğum maalesef doğumsal kalp hastası. 3 defa kalbinden operasyon geçirdi. bizler çocuklarına daha çok bağlanan ve neredeyse üstlerine toz düşse saçları beyazlayan insanlarız. seninde çocuğunun canı yandığı zaman tansiyonunun yerle bir olduğunu çok iyi biliyorum.
    fakat bir aileye çocuklarının tedavisi için söz verip daha sonra ilgilenmemek hangi insani duygu ile bağdaşır? üstelik durumun hassasiyeti ortada.

    çok mu zordu instagram'da bir kez paylaşmak?
    veya çok mu zordu twitter üstünden paylaşmak?
    bak gazete köşesinde yaz demiyorum. kendi sosyal medya hesaplarından bahsediyorum.

    madem bir şey yapmayacaktın niye söz verdin ayşe?

    sana bu mu yakışıyordu ayşe??
    http://i.hizliresim.com/0mm8p8.jpg

    edit 1:

    ah be ayşe... ah be. keşke yalan söylemesen. bizi yalancı pozisyonuna sokmasan. daha güzel olmaz mıydı?

    http://i.hizliresim.com/0mm8p8.jpg

    bu da anne ile olan ve annenin sana yalvardığı fotoğraflar. senin sözler verdiğin fotoğraflar.
    http://i.hizliresim.com/nrgzeq.jpg
    http://i.hizliresim.com/a2mve7.jpg
    http://i.hizliresim.com/yrwyba.jpg

    hayatımın hiç bir döneminde yalana ihtiyaç duymadım, aksine bununla suçlandığım zaman bunu pek hazmedemem. yalana dolana ne gerek var ayşe.

    sana vakıfsın diyen olmadı, olmazda. sana derneksin diyende olmadı, e bu da olmaz.
    sen kendin aileye söz veriyorsun ve anneye diyorsun ki "ben sana yardımcı olacağım". bu mu senin yardımın?
    hadi yardımcı olmuyorsun bari insanları yalancılıkla suçlama.
    çoluk çocuk sahibi insansın, yaşından başından utan.

    mevzunun özü şu ayşe: sen bir söz veriyorsun, aile ümitleniyor ama daha sonrasında kayboluyorsun. bu etik mi? hadi bunu açıkla. hadi o anneye ve aileye yaşattığın ümit dolu dakikaların aslında sanal bir mutluluk olduğunu açıkla!

    debe editi:
    resim linkleri düzeltildi.

    debe edit 2:
    instagram üstünden hakan hakkında bir şeyler yazanları büyük bir dikkatle anında engelleyen kişi. hani sansüre karşıydın sen? hani her hatanın bedelini ödemeyi severdin? teori tamam ama iş pratiğe geldiği zaman sende pek farklı değilmişsin. engelle ayşe engelle. inan sorun değil artık. senden maddi bir şey zaten beklenmiyordu, ailenin senden tek istediği bir tweet atman veya instagramdan yazmandı. onu'da yapmadın.

    ben bile bu halimde bir çok yerde kampanyaya destek olmaya çalıştım. hadi senin çizginin dışında bu olay, hadi herkes aynı beklentiye girer diye dile getirmedin. eyvallah. yahu açıktanda mı destek veremezdin? hiç mi nazının geçtiği medya kuruluşu ve gazeteci arkadaşın yoktu? komik olma. gerçekten komik olmaya başladın artık.
  • greenpeace ile birlikte kuzey kutbuna gidiyormuş, büyük erimenin nedenine falan filan bakacaklarmış, çevre bilinci durumu yani.

    bir de tanıtım filmi hazıırlamışlar valizini falan topluyor ayşe hanım veee bu sözümona çevreci hanım kocaman 4 çeker aracına atlayıp bineceği gemiye doğru yola çıkıyor.

    sen çevre bilinci de, herkesi duyarlı olmaya çağır ama şehrin içinde kocaman 4 çeker araçla gez. komik.

    hep reklam kokan hareketler bunlar.
  • yaşlandıkça cimri olanmış.

    "şimdi ucuz kıyafetler giyiyorum, zara, h&m, forever 21, bershka...
    bazen massimo dutti bile pahalı geliyor.
    “altı üstü askılı bir elbise için o para değmez!” diyorum.
    parayı, iyi çantaya ve iyi ayakkabıya harcamayı tercih ediyorum.
    geçenlerde istanbul’da network bile pahalı geldi, anlayın halimi!
    e yaşlanıyorum ya, biraz da cimri oluyorum."

    massimo dutti ve hatta network bile pahalı gelmiş düşünün, gözlerim doldu şu an.
  • mini etek giyen kadına bakmaktan kendini alamadığını bildiren ayuların:

    kadın uzun etek giyerse bileğine,
    daha uzun etek giyerse ayağına,
    kara çarşaf giyerse yüzüne,
    yüzünü kapatırsa gözüne,
    gözünü kapatırsa sesine,
    sesini kısarsa kokusuna,
    kokusunu yok ederse varlığına

    bakmaktan kendilerini alabileceklermiş gibi, mini eteğinden şikayetçi oldukları kadın.

    oldu mini etek olursa kendime hakim olamam diyen zavallı; oldu, en iyisi kadın kendini yok etsin sen günaha girme diye, senin günaha girebilirliğinin sonu yok nasılsa.

    hay sıçaydım sizin nefsinize be, hay sıçaydım ha! bu dünya, her şey sizin pipinizin hareketine göre mi organize olacak nefsine tükürdüklerim?

    ayrıca küfretmeme ve dolayısıyla günah işlememe sebep olduğunuz için ben de kesinlikle sizden davacı olacağım:)
  • bugün yaptığı röportajda ilginç bir hataya imza atmış olan kadın.
    kafasına tencere yiyen hatun, mevlit kandilinde yemiş. yani ocak ayındaki kandilde. ilginç.... gezi olayları ile ocak ayının ne ilgisi var?

    --- spoiler ---

    *o gün ne oldu?
    - o gün, mevlit kandili'ydi. kızım zeynep, "balık yemeye gidelim anne"
    dedi. "tamam" dedim, "önce maltepe camii'ne gidelim akşam namazını
    cemaatle birlikte kılalım, sonra da balığımızı yeriz. istersen sana
    dondurma da alırız!.." çok güzel bir gündü, ana-kız birlikte şahane
    vakit geçirdik. el ele yürüyerek eve dönüyorduk. baktım, karşıdan
    geliyorlar...
    --- spoiler ---
  • şu kadın bile siyaset yazmak zorunda bırakıldı ya hemde açık açık taraf olarak.

    daha ne olsun. bilin ki ülke hızla boka sarıyor.

    edit: ankara ' da 6 aylık bir bebek için acil kan aranıyormuş. keşke bulunsa
  • bu kadını ne kadar sevmediğimi cümle alem bilir. bana göre gelmiş geçmiş gazete yazarlarından el gelip geçmemesi gerekeni. çoğu kişiye göre yaşadığı standart üstü hayatı ve bu da yetmiyormuş gibi görgüsüz bir şekilde bu detayları köşe yazısı konusu yapması gereksizliğinin en güzel örneklerinden. hepsini geçiyorum, nasıl yaşarsa yaşasın da şu geçen senelerde afrika'ya gidip zavallı bebelerle habere konu minvalinde moda fotoğrafları çektirmesi ve bunları yaparken orada gazeteciliğini değil kadınlık egolarını konuşturuyor olması en sinir bozucu şeylerdendi. ha seren serengil serengeti'ye gitmiş, ha ayşe arman afrika'ya...iki vizyon arasında hiç bi fark yok bana göre.

    bütün bu akıl uçmuşluğu yanında şunu da göz ardı etmek istemiyorum : neden hala bu kadın bir köşe yazarı? düşününce bir miktar cevabı var aslında. tabu falan diyip kendisine benzemek istemiyorum ama alternatifsizliğin getirdiği diğerlerinden sıyrılma şansını sonuna kadar kullandığını da farketmek lazım. sosyolojik bir olguyu ele alır gibi yapıp, konunun magazinel kısmıyla dikkat çekiyor. milletcek konunun özüyle uğraşmaktan zevk almadığımız için sadece heyecanlı kısmına rağbet ediyoruz. içimizde körüklenen pornografi duygusunu kullanıyor. konunun muhalifi olanlar bile bir anda ayşe'nin yazdığı yazının içinde taraf olup gerekli gereksiz tartışmalarda kendini heba ediyor, enerjisini harcıyor. çünkü biz gerizekalıyız arkadaşlar. kadın da bunu çok güzel kullanarak üslup ve meslek haline getiriyor. başarı kavramı böyle bi şeyse al sana bu da bi başarı.

    sonuç olarak ayşe arman, bir cinsiyet temsilcisi veya ses duyuran bir kadın ise ben o kitlenin mensubu değilim. insan olarak anladığımız şeyler çok başka, kadın olarak yaşadığımız dertler bambaşka. yazdığı yazılar benim için televizyonda hiç bi şey yokken acun programları seyretmekten farksız. dolayısıyla hayata dair kaygıları farklı olan kişilerin çok fazla dikkate almamaları gerekir. fakat kadının mesleki olarak edindiği konumu da sindirip diğer sayfayı açmakta fayda var.

    benim kadınlıktan ve gazetecilikten anladığım kesinlikle ayşe arman değil...
  • mert alaş'la ilgili bir şeyler okurken kendisinin röportajına denk geldim.

    adama şunları söylemiş kişi:
    "geçmiş fotoğrafların bayağı patates! şişman, heyecan verici bir fiziği olmayan bir adam…"

    bir insana hiç utanıp sıkılmadan, "off ne kadar da sorulmayan soruları soruyorum" diyebilmek için bunları söyleyebilmek neyin kafası çok merak ediyorum. mert alaş gülmüş cevap verirken, kendisi öyle aktarıyor. fakat kim geçmişinden böyle bahsedilmesini ister ki? şu anda kendisinin eski bedenindeki gibi bedenlere sahip insanların suratına da "merhaba fotoğraflarınız bayağı patates! şişman, heyecan verici bir fiziği olmayan bir adamsınız. teşekkürler. iyi günler" filan mı diyor?

    tanım: dobralıkla kabalığı ayıramayan bir kadın.

    konuşmadan önce, sözlerini üç kapıdan geçir.
    birinci kapıda kendine sor, ‘bu doğru mu?’
    ikinci kapıda sor, ‘bu gerekli mi?’
    üçüncü kapıda sor ‘bu nazik mi?’

    mevlana
  • sizi pompacımla tanıştırmak istiyorum

    ayşe arman, artık rahatlık mıdır cehalet midir, yoksa ikisi de bir arada mıdır bilinmez, 30 nisan 2005 tarihli hürriyet gazetesi'nin cumartesi ekindeki yazısına "sizi pompacımla tanıştırmak istiyorum" başlığıyla giriş yapan harika bir insandır.

    cumartesi ekinin ilk sayfasındaki kutucukta: "sizi pompacımla tanıştırmak istiyorum. ama o, sizin bildiğiniz pompacılardan değil." yazar tam olarak... isterseniz şimdi bu durumu biraz inceleyelim.
    evet birazdan ayşe arman bizi pompacısıyla tanıştıracak. herhalde pompa yapan bir insanla -ne bilelim, mesela bahçesindeki suyun fazlasını pompayla alan bir kişi ya da kat kaloriferlerinin tankerinin yakıtını başka bir tankerden pompalayan bir insan olabilir, belki de pompacı, evlere aldığımız 20 litrelik su damacalarının pompalarını satan kişidir.- tanışacağız diye düşünüyoruz. ama o da ne? başlığın ikinci cümlesinde 'ama o, bildiğiniz pompacılardan değil' diyerek neden bahsettiğini anlayamıyoruz. yoksa 'pompacı' denildiğinde, şu anda argoda 'pompacı' olarak bilinen kişi -veya- kuruluşları mı anlayacağız? olay şaibeli.

    ayşe hanım haklı olarak dikkat çekmek istemekte. zekice -mi- olduğu şaibeli bir başlık oyunuyla okuyucu çekmeye çalışıyor. fakat kendi hatasına düşüyor. biz neden ayşe arman 'pompacı'dan bahsettiğinde, kötü anlamda şeyler düşünelim? neden başlığın ikinci cümlesi 'bildiğimiz pompacı'ları düşünmememiz gerektiğini söylemekte?

    şahsen bana bir insan 'pompacı' dese, benim aklıma ilk olarak pompa yapma işini gerçekleştiren kişi gelir.

    sahiden pompacı kime denir?
  • olum arayın ya. nihat odabaşı'yı arayın. yuvarlak hesap 15 senem kaldı 40 yaşıma, sonradan üşenilir şey olur, ertelememek lazım. oğlum arasanıza lan soyundum diyorum. ya dal taşağım diyorum oğlum arayın şunu.

    nedir abi ayşe arman? arada bi böyle saçma sapan çıkışlarına, rezalet üslubuna falan denk geliyordum; çoğunlukla politik sebeplerden kitabını okumadığımız yazara giydirmek rahatlığına ben de düşmeyeyim diye düzenli olarak okumaya başladım ablayı. ulan ciddi ciddi ayşe arman okumaya başladım lan allah'ın günü. üşenmedim, gittim, kimse okumazsa ben okurum adlı kitabını da aldım. gittim, dedim amına koyim "bana bi ayşe arman kitabı verin amına koyim. ver, hangisini veriyosun amına koyim. ha? kimse okumazsa ben okurum amına koyim". sonra; bilerek, isteyerek, artık ne sike derman olacaktır bilinmez ama kitabı 333 sayfada tamamlayıp, kitabın sonunda da özellikle "kitabı 333 sayfada bitirebilmek için adeta kanırdık" diye de not düşmüş olduğuna müşahade ettim. üslup bu şekilde olmasa da, vermek istediği mesaj buydu. yalnız ben hayatımda ilk kez bu kalınlıkta bir kitabı 15 dakikada bitirdim birader. dilinin akıcılığından sürükleyiciliğinden falan değil ha, mevzu kitabın harbiden hiçbir şey anlatmıyor oluşuydu.

    şimdi, sağlıklı şekilde eleştirebilmek için köşe yazılarını takip ettik, kitabını neyi okuduk, ayşe arman'ı eleştirmeye adadım lan resmen kendimi. lakin ben hala eleştirecek bişey bulamadım yazılarında. boş sayfayı eleştirebilin mi, yok, o hesap işte. neticede ayşe arman okuduğunla kalıyon böyle. kütüphanende bi ayşe arman kitabı oluyo, kimin bu diye soran olursa "hediye geldi siktiim ne her şeyi sorup sorguluyon" gibi ani küfürlerle geçiştiriyon, sevgili falan kalmıyo sonra tabii.

    neyse, şükür eleştirebileceğimiz bişeyle çıktı ortaya ayşe hanımcığım derken, bir iki ekşi sözlük dallaması fermuardan baş uzatan babafingo gibi çıkıp "fiziksel görünüşünden dem vurup alay konusu ediosunuzz!!!1" diyerek benim bütün hevesi, emeği, şeyi sikti attı iyi mi? ulan o pozlar kritik edilsin diye çektirilip yayınlandı zippo, bunu da mı biz anlatalım? hem özgürlüklerden dem vuranların fotoğraf eleştirilerine karşılık özgürlük argümanını süreceksin, hem de adamın fotoğrafı eleştirme ya da ayşe arman'ın fotoğraf çektirmesini eleştirme özgürlüğüne takoz olacaksın, yok öyle iş. yoooh öyle iş. ulan bu kör gözle ota boka hesapsız kitapsız muhalefet olmanın getirisi nedir bi anlatın biz de nemalanalım lan, ördek gibi girip çıkıyoruz sözlüğe.

    o fotoğraflar çektirilip kamuya açılmadan eş dost arasında paylaşılsa eyvallah, eleştirilmesin ama; kadın koymuş dergiye, koymuş gazeteye, köşesinde zerre sikimde olmayan detaylarına değinmişse, elbette memesini de eleştiririm, neden o memeleri açtığını da. bişey değil, ben yine ayşe arman'ı eleştiremedim amına koyim.
hesabın var mı? giriş yap