hesabın var mı? giriş yap

  • bu durumu cinayet olarak gören hadsiz köpeklerin down sendromlu çocuk sahibi olmaları en büyük dileğimdir. böylece arz-talep ilişkisi çok daha verimli şekilde kurulmuş olur.

    size ultrasonda desinlerki; "ensesinde kalınlık var, down şüphesi var, emin olmak isterseniz şu şu testleri yaptırabilirsiniz."

    siz de başkasının işine karışmamayı öğrendiğiniz gün olarak o anı kayıt edersiniz sevgili hadsiz köpekler.

    kime neyi ispatlıyorsunuz anlamıyorum ki..

    insanları yargılarken iki kere de düşünmeyin, siz zaten mümkünse hiç düşünmeyin, "yargılamak benim ne haddime" diyerek oturun oturduğunuz yerde..

    debe edit: debedit

  • durumu çok net anlatan fıkralardır.

    18 yaşındaki kız, annesine iki aydır adet görmediğini söyler. annesi, çok tedirgin olur ve eczaneye bir hamilelik testi almaya gider ve sonuçlar kızın hamile olduğunu gösterir. anne çıldırmıstır, bağırır çağırır ve bunu yapan hangi domuz,bilmek istiyorum der. kız telefon açar ve yarım saat içinde bir ferrari evin önünde durur, içinden hafif kırlaşmıs saçları ve çok pahalı bir elbisenin içinde manyak yakışıklı bir adam iner ve kapıdan içeri girer. anne baba ve kızla beraber otururlar.

    adam; kızınız durumu anlattı, kişisel durumumdan dolayı kızınızla evlenemem, ancak tüm sorumluluğu alıyorum der. eğer bir kız çocugu doğarsa annesine; bir ev, bir yazlık villa ve 1 milyon dolarlık bir banka hesabı, eğer bir erkek çocuk olursa; birkaç fabrika ve bir milyon dolarlık bir hesap, eğer ikiz doğarsa her ikisine de 500 bin dolarlık hesap ve bir fabrika vereceğim, der. ancak düşük olursa....

    o zamana kadar sessizce bekleyen baba elini dostça adamın omuzuna koyar ve ne olacak o zaman tekrar s......sin evladım der.

  • kolejde okur. aç karnına kola içer. kafasız dahi olsa sizin daha önce hiç duymadığınız şeylerden bahsedebilir. çünkü kendisiyle aranızda sınıf farkı vardır.

  • geçen kış; edirne'de yaşayan ve alzheimer benzeri bir hastalığı olan ihtiyar teyzemin "tepesinde kamera olan araç" gördüğünü iddia etmesi üzerine ailece, "tabi canım, gugıl da edirne'ye bayılıyordu" demiştik.
    el birliği ile bizi g.t ettiniz; teşekkürler google, teşekkürler teyzeciğim!

    edit: hatırladıkça utanıyorum, ortamda "uzaylı" göndermesi yapan amcalar bile olmuştu. :(

  • bilmeden, uykumda yaptığımı sandığım, ruhun bedenden bir süre ayrılıp geri gelmesi hissi olarak tanımlayabilirim.

    bir arkadaş beni ziyarete geldi. yatıya kalınca kendi yatağımı ona verdim. kendim için pencerenin önüne yer yatağı yaptım.

    uyandım. susamışım. su içmek için mutfağa gitmem gerekiyor. sokak lambasının ışığı odaya düşüyor. oturma pozisyonuna doğruldum arkadaşa baktım. yan yatmış.yorganı da acaip bir şekilde kollarına dolamış uyuyor. penceredeki tül aydınlık desenleri seçiliyor.kalktım perdeye doğru. baktım, bende yatıyorum. hatta üstüm açılmış. ağzım açılmış.o an algılayamadım. oda kapısına kadar gittim 2 adımdan fazla değil. yürümediğimi farkettim.ayaklarıma eğildim ayak yerine dumansı bir görüntü bedenime bağlı. nasıl korktum o an nasıl korktum. dualar ediyorum, besmele çekiyorum. o panikle uyandım. vucuduma nasıl döndüm o kısmı hatırlamıyorum. odanın şekli arkadaşın uyuma şekli üstümdeki yorganın açıklığı aynı. diğer odaya gidip ışıkları açtım ve sabaha kadar uyumadım.

    hoş bir tecrübe değil. kendine yukardan bakmak insanı ürkütüyor.

  • 3 gün önce devlet hastanesinde plastik cerrahiden randevu alarak yüzümde bulunan 3 adet beni aldırdım. izzet altınmeşe olma yolunda ilerlerken son manevra ile benlerimden kurtuluverdim. bir tanesi burnumun ucunda, bir tanesi kulağıma yakın, diğeri ise dudak kenarının 2cm üstünde nazolabial oluk denilen çizginin üzerindeydi. doktor benlerin tehlikeli olmadığını, bir travma oluşturmuyorsa alınmasının gerekmediğini, istersem de hemen alabileceğini, önceleri kızarıklık olacağını ve sonrasında belli belirsiz bir iz kalacağını belirtti. 2 tanesi sakal traşı bölgesinde olduğu için sürekli kesiyordum, burnumun ucundaki ise estetik olarak rahatsızlık veriyordu ve alınmasını istedim. hemen bir imza verdim ve üst kat lokal ameliyathaneye çıktım. kısa bir hazırlık ve uyuşturucu iğneler sonrasında minik bir operasyon ve dikiş derken hastaneye girmem, sıra almam, muayene olmam, operasyon ve çıkmam 25 dakika falan sürdü. açıkcası devlet hastanesi olduğu için bir kaç ay sonraya randevu verir diye düşünürken bu hız başımı döndürdü.

    ilk etapta biraz tedirgin oldum ama ne olduğunu anlamadan işlem bitiverdi. ben başına 3 adet falan lokal anestezi iğnesi yapıldı. ilk iğnelerin hafif acısını hissettim o kadar. operasyonda acı yok ama kesme, çekiştirme, dikme gibi şeyleri hissediyorsunuz tabi. dikişli yerlere 2 gün su değdirmemek gerekiyormuş. sonrası için sadece nemlendirici kullanılması ve sabunla yıkanması yeterliymiş. 1 hafta içinde de dikişleri alınıyor.

    siz siz olun beni benden aldın dohtor diye espri yapmayın. ben mi? yok bende yapmadım.

    4 ay sonra gelen edit:

    bir hafta arayla iki seansta yüzümden 4, boynumdan 2 olmak üzere toplam 6 ben aldırmıştım.
    doktor, boynumdakileri iğne ile uyuşturduktan sonra bistürü gibi bir şey ile kazıyarak aldı, dikiş falan olmadığı için izi hiç belli değil. hatta kendim bile eski yerini bulamıyorum.

    gelelim yüzümdekilere..
    bir tanesi sol kulağımın önünde sakalların olduğu yerdeydi. o hiç belli değil.
    bir tanesi dudağımın üst kısmında, burundan dudağa inen nazolabial oyuk diye tabir ettikleri çizginin üzerindeydi. kısacası tuğba özay yada tülin şahin'in benleri gibiydi diyeyim. bu da o çizgiye denk geldiği için belli olmuyor.
    bir tanesi ise alnımda sol kaşımın üzerindeydi. bunda iz biraz belli. tam dikişin üzerinde sivilce çıkmıştı bunun etkisi var mıdır bilemiyorum.
    diğeri ise tam burnumun ucundaydı. bunun izi de bariz belli. hatta nasıl olmuş bilmiyorum ama iki tane küçük kesi izi var. (ama eski haline göre yine tercih ederim)

    bu izler ile ilgili araştırdığım kadarıyla, izlerin daha az olması için bir yılın geçmesi gerekiyormuş. ilerleyen zamanlarda bir değişiklik olursa mesajımı editlerim.

    sonuç:
    benlerimi aldırdığım için hiç pişman olmadım. iyi ki aldırmışım, yine olsa yine aldırırım diyorum. fakat şunu anladım ki bu benleri kendimiz haricinde takan yok. yani annem, babam, arkadaşlarım, akrabalarım falan bir tanesi bile yav sende bir değişiklik var hayırdır falan demedi. yani bizi tanıyan insanlar benlerimiz ile benliklerimizi bütünleştirmiş, bizim rahatsız olduğumuz o benleri görmüyorlar bile. tanımayanlar, yeni tanışılanlarsa bakıyorlar ve görüyorlar tabi...
    demek istediğim şuydu, bendeki benler kıyafetlerin takılması, tahriş etmesi yada traş olurken kesilmesi gibi travmalar yaratıyordu, kimisi de görsel açıdan rahatsız ediyordu aldırdım. zaten küçük bir operasyon ve ağrısı, sızısı olmuyor. korkulacak bir durumu da yok. görsel olarak yada travmatik olarak rahatsızsanız kolaylıkla aldırabilirsiniz fakat bundan rahatsız olan sadece sizsiniz bunu bilin. çevrenizdekiler sizi olduğu halinizle kabul etmiş zaten.

    1 yıl editi:
    bensiz yüzünüze aynada bakmak ve eski resimlerinize bakarken vay be resmen izzet altınmeşeymişim demek güzel. cerrahi yöntemle belli belirsiz bir iz mutlaka kalıyor. ben tipine göre çeşitli yöntemler var. azot, kazıma, lazer vesaire gibi. ancak bu yöntemleri özel hastaneler uyguluyor. devlet hastanelerinde plastik cerrahi bakıyor ve direkt cerrahi uyguluyor.
    dediğim gibi cerrahi izi belli belirsiz. ben hiç pişman olmadım. belki contractubex gibi kremlerle o izler de yok edilebilir. aşırı estetik kaygınız yoksa gidin devlet hastanesinde ücretsiz halledin.

    3 yıl + 2 ay editi:
    bu konuda çok soru geldiği için nerede ve kime yaptırdığımı entriye eklemek istedim.
    ankara yenimahalle devlet hastanesinde plastik cerrahi bölümünde yaptırdım. doktorun ismi ise senem özge turaçlı idi.

  • görünüşe bakılırsa ne hava araçları ne de bu hava araçlarını durdurabilecek silahları var. basit bir hava saldırısı videodaki tüm yamyamları ortadan kaldırmaya yetebilir.

  • elinde bana ait bir şey tutan 3,5 yaşındaki kayra'ya seslenilir:
    -şşt kayra, onu yerine bırak, benim o!
    kreşe giden kayra, öğretmeninin okulda sürekli söylediği sözle cevap verir:
    -benim yok! hepimizin!

  • yüklemiyorum çünkü facebook kullanım desenimle örtüşmüyor. ben feyse giriyorum news feed'e göz gezdirip gelen mesaj varsa onları mail gibi okuyup yanıtlıyorum. gruplarda olay varsa bakıyor ve çıkıyorum. chat her daim kapalı.

    facebook messenger benim kontrolümde olan bu mesajlara müsait olduğumda bakabildiğim döngüyü feys arkadaşlarımın tetikleyebileceği türden rahatsız edici bir dinamiğe dönüştürüyor. bu değişimi istemiyorum. bundan rahatsızım. zorla ikinci uygulamayla üstüme atılmasından ayrıca rahatsızım. ayrı uygulamaya geçirip sırf rahatsız etmek için bildirimleri hala ana uygulamada gösterme çakallığından ayrıca rahatsızım.

    bunun sonucu olarak yaşadığım rahatsızlıkların ötesinde facebook mesajları benim en geç yanıtladığım mesajlar olmak durumunda kalıyor. haliyle bir de bana hemen ulaşabileceğini düşünen arkadaşlarıma geç yanıt atarak onları da bilmedikleri bu sebeplerden dolayı rahatsız ediyor, rahatsız ettiğim için ekstra rahatsız oluyorum.

    feysin mesaj ayarlarıyla alakalı çok sıkıntım vardı zaten. istemediğim halde tanımadığım insanlardan mesajlar alıyorum. bunlar other yerine bilmediğim sebeplerden inbox'a düşüyor. bunlara tıklayınca facebook karşı tarafa mesajı okumasam bile "görüldü" diye ispiyon yetiştiriyor. bu insanlarla paylaşmak istemediğim bir bilgiyi paylaşıp beni zora sokuyor. facebook tarafından taciz ediliyorum, özel yaşamım ihlal ediliyor. bu uygulama ayrışması, mobil taciziyle birlikte iyice artık hayat döngümü bozmaya başladı. tüm aile bağlantıları ve gruplardan dolayı hesabımı tümden kapatmak da istemiyorum.

    neticede bu uygulama dahil olmak üzere mesajla ilgili politikalarından dolayı feyse daha az giriyorum. daha çok twitter kullanıyorum, daha çok sözlük okuyorum. mesajlarına neden zamanı dönmediğime dair meraklanan, kırılan arkadaşlarla paylaşmak için de bunu buraya kaydediyorum.

  • çocukların yüzü gülüyor, büyüklerin yüzü ağlamaklıysa o semt fakirdir.
    büyüklerin yüzü gülüyor, çocukların yüzü ağlamalıkysa o semt zengindir.
    fakir yetişkinlerle zengin çocukların dertleri hiç bitmez...