hesabın var mı? giriş yap

  • doğru kararın ötesinde pratiktir. işid sakalıyla gezecek diye duman zehirlenmesinden ölen itfaiye personeli rezilliktir. oksijen maskesi takması gereken bir meslek alanında çalışan adam sakal, geniş bıyık vb. bırakmamalıdır.

  • volvo’dur. bir tane denyo gormedim bu araci kullanan. zaten genelde guvenlik icin alinan bir araci kendisini ve cevresini dusunenler kullanir diye tahmin ediyorum.

    edit: yogun mesajlardan anladigim kadariyla xc90 haricmis.

  • günümüz dünyasında kimse telefona 1 kere bile bakmadan gün bitirmiyor. yani nöbet tutan aşırı yoğun doktor olursun ne bileyim astronot olursun uzay gemisinin abs bozulmasın diye telefonu kapatırsın anlarım ama ayda 1 olur 2 olur.

    sakın kendinizi böyle insanlar için yormayın. direkt silin. yoksa iki türlü de kaybedeceksiniz.

  • sanırım şöyle bir olayla eşdeğerdir.

    bundan 3-4 yıl önce öğrenci evinin en geç uyuyan bireyi olarak bir gece sabaha karşı inanılmaz bir açlığa karşı mücadele veriyordum. tipik öğrenci evinden bilineceği üzere genelde dolap boş olurdu. fakat o gecenin asıl trajedisi mutfakta kemirilecek kauçuk bile olmamasıydı yani tam bir somali göçmeniydik o akşam. oturduğumuz semtte de o saatlerde açık hiçbir yer olmadığını da biliyordum.
    açlığın verdiği inanılmaz araştırma yetisini kullanarak mutfağın ekstrem bir köşesinde memleketten getirdiğim bir torba kabuklu badem buldum. herhalde kebap bulsaydım mutluluğum bundan farklı olmazdı. karar vermiş, oracıkta bütün torbanın dibine inecektim. fakat gecenin o derin sessizliğinde bademleri örtüyle, pamukla bile sarıp kırmaya kalksam başta ev ahalisi olmak üzere özellikle alt kattaki 0-3 desibel sese duyarlı yarasa aytene yakalanacak ve yine nezih apartman sakinleri tarafından tepki alacaktık.

    her neyse asıl konuya gelelim;
    kaptım badem torbasını, aldım elime çekici çıktım sokağa, ankara’yı bilenler bilir diğer büyük şehirlerin aksine geceleri derin bir sessizlik hakimdir. sokaklarda tek bir kişi dahi göremezsiniz.. (hele ki o saatlerde)
    oturdum bir sokak lambasının altına başladım bademleri kırıp yutmaya, öyle bir ritm tutturmuştum ki son 20 kilometrekare içerisinde ses çıkaran tek şey benim kırmızı saplı çekicimdi.

    sabah ezanı okunmuştu ve -camiye gittiğini düşündüğüm- yaşlı bir dayı önümden geçecek şekilde sokağın ucunda belirdi. adamın karşılaştığı manzaradan hoşnut olmadığı irileşen gözlerden anlaşılabiliyordu. dayı bana yaklaştıkça gözlerini benden ayıramıyor, tespihini daha bir hızla çekiyor ve yolun karşı kaldırımına yakın durmak için çaba harcıyordu.
    kendimi kötü hissettiğimden olacaktır ki iyi niyet gösterisinde bulunma zorunluluğuna kapılıp, bademlerimi paylaşmak istedim
    “dayı badem yerm...” gibi bir cümleyi tamamlayamadan, yaşından ötürü son 30 yıldır koşmadığını düşündüğüm bünye bir anda depara yeltendi sonrasında camiye sığındığını gördüm.
    aradan 5 dakika geçmeden bir polis aracı içindeki 4 polis memuru ile sanırım beni etkisiz hale getirmek amacıyla olay yerine gelmişti. galiba şikayet edilmiştim.
    polislerden biri,
    “bırak elindekini ne yapıyorsun burada” dedi.
    pozisyon itibariyla içinde bulunduğum durumun izahını yapacak kelimeleri sıralamam o an mümkün değildi ve..
    “badem yiyorum” demekle yetindim.

    polisler ilk şoku atlattıktan sonra durumu anlatmam ile birlikte benim aslında normal bir insan olduğuma ya da en azından hayatımın bir döneminde olabileceğime kanaat getirdiler. ben de bir avuç badem verdim aslan parçalarına dünyalar benim oldu. gittim yattım.

  • mayaların zaman dizgesi.
    maya yılı her biri yirmi günlük 18 aydan oluşur. ayrıca haab adı verilen beş ekstra gün daha vardır. 360 günlük periyoda tun adı verilir ve bu periyod takvimin temelini oluşturur. aynı zamanda bunun katlarından oluşan bir sistem vardır. 20 tun 7200 gün ya da bir katun 14.400 gün ya da bir baktun olarak adlandırılır bu seri bu şekilde 63 milyon yıldan oluşan 1 alatun'a kadar devam eder.

  • inanılmaz bir tesadüf falan değildir. kazadır. takdir'i ilahidir falan da demeyin. hergün buna benzer yüzlerce olay oluyor. sadece düşenler çoğu zaman kimsenin kafasına denk gelmiyor. benim oturduğum semtin ana caddesinde üç kere apartmanlardan dökülen taşlara şahit oldum. iş işten geçtikten sonra belediye alanı çeviriyor. birisinde bir kızın başına düştü. haber olmuştu.

    buna benzer olaylar hergün yüzlerce kez oluyor. çünkü denetimsizliğin, kuralsızlığın, liyakatsizliğin tavan yaptığı bir ülke olduk. herkes sikinin ucuyla iş yapıyor. yaptığı iş patlayınca yaptırım da görmüyor. oh ne ala. kazadır deriz geçer.

    ulan elin isveç'lisinin kanadalısının başına niye gelmiyor böyle şeyler. neden bir alman böyle saçma sapan bir şekilde ölmüyor. yazık ya cidden. allahın lanetli kulları mıyız biz. o takdir norveçliye işlemiyor mu? o yüzden kader diyip, kaza diyip normalleştirmeyin bu vehameti. üzerim.

  • 18 yaşında bir neo-nazi'nin '' göçmenler bizi ele geçiriyor '' tepkisiyle siyahilerin yoğunlukta olduğu bir süpermarkete gidip rastgele 10 siyahiyi öldürerek yaptığı saldırıdır.

    saldırgan manifestosunda motivasyonlarını şöyle açıklamış:

    - göçmen saldırısı altındayız. siyahlar işlerimizi elimizden alıp çoğunluk olacaklar.

    - afrika'da yaşayan siyahlarla problemim yok ancak bu topraklara gelen hepsi işgalcidir.

    - sokakta yürüyen masum siyahi bile; çocuk doğurup benim çocuğumun geleceğini çalacağı için benim düşmanımdır.

    - ırklar arasında farklar olduğuna inanıyorum.

    manifestosunda desteklediği hiçbir grup adı göremedim. medyada ki sağcılardan nefret ediyor. ancak özellikle tekrar ettiği bir isim var; (bkz: brenton tarrant)
    yeni zelanda'da camii saldırısını yayınlayan bu adamdan etkilenmiş ve 2 sene önce niye böyle bir saldırı yaptığını araştırmaya başlamış. araştırdıkça beyazlar arasında ki doğum oranının azlığını ve göçmen istilasının ciddiyetini fark etmiş.
    burada benim, ekşi sözlük yazarı olarak altını çizmek istediğim brenton'un zamanında ukrayna'da azov batallion kamplarını ziyaret ederek orada zaman geçirdiği.
    şirketleşmiş batı medyasında bu haberin önemine dair tek kelime bulamazsın.
    neo nazi azov'un söylemlerine baktığın zaman da bu saldırganla aynısını görürsün. (lgbt bir hastalıktır vs)

    https://youtu.be/fy910fg46c4

    ben henüz saldırı yayınını izleyemedim (link olan varsa atsın)
    ancak saldırganın internete yüklediği manifestoyu okudum. ve saldırı anında ki screenshot'tan gördüğüm kadarıyla silahın üstünde '14' yazılı. ve manifestonun giriş resmi, ukrayna ordusunun parçası olan azov battalionun'da kullandığı siyah nazi güneşi. (bkz: black sun)
    2 gün önce taksim meydanında açılan 'azovu destekleyin'deki azov. zelenskyy'nin can yoldaşı olan azov.
    14 ise, ünlü (bkz: fourteen words)

    https://twitter.com/…ton/status/1525636176090120193

    amerika, bu neo naziler ile iyice boka batmış durumda. sokakta yürürken direkt olarak hedef olup saniye içinde başından mermi ile vurulabiliyosun 18 yaşında bi manyak tarafından.
    ancak abd'nin problemi, yıllardır ırkçı motivasyon ile olan bu saldırılara 'yalnız kurt' yakıştırması yapıp 'terör' olarak ele almamak. yıllardır kaçıyorlar bu terimden.
    üstüne üslük, nasıl ki orta-doğu'da kendi işlerine yarayan cihatçıları desteklediler, doğu avrupa'da nazileri açık açık destekliyorlar.
    ve olay dönüp dolaşıp; bir cumartesi akşam üstü market alışverişine çıkmış sade vatandaşın canına mal oluyor.
    otomatik silah alımına kontrol getirmemeleri ayrı bir olay zaten. ona girmeye gerek bile yok.

    siyah güneş sembolünün ukrayna ordusunun 4'te1'nin omzunda işi ne?
    nato, niye instagram hesabından neo-nazi askerinin resmini paylaşıp ukrayna'ya destek ister? niye zelenskyy 2 haftada bir siyah güneş sembollü asker fotosu paylaşıp siler?
    fox tv gibi ulusal bir kanalda neden sürekli 'beyazların doğum oranları' gibi haberler konuşulur?
    abd'de supreme court neden kürtaj yasasını değiştirmek için hamle yapar?
    abd niye 2 ay içinde milyarlarca dolar askeri yardımı ukrayna ordusuna gönderir?

    bu gibi soruları sormadan bu saldırı hakkında konuşmak bana çok ama çok boş geliyor.
    ve bilin bakalım olaydan sonra fbi, savcı,şerif vs toplaşıp ilk basın toplantısında
    30 dakika ne konuştular v?
    evet, doğru bildiniz. hepimizin başı sağolsun, bu halkı bölemeyecekler goygoyu ardından bir papaz ile yapılan toplu dua seansı.

    https://youtu.be/-hqtt6srvns

  • kırmızı kart gösterirken bir yandan da sol eliyle dışarıyı işaret etmesiyle "benim taşaklar dökme demir" demiştir.

  • zor erkeklerin daha çekici olması diye bir şey yok bence. çekici bulduğun erkeğin sana zorluk çıkarması var. o da seni çekici bulmadığındandır bacım. fazla kurcalamaya gerek yok.

  • bir kere inkara gerek yok. bir dönem hepimizi annemiz banyo yaptırıyordu. zaten inkar edene gülünür. neyse. günlerden pazardır. (bkz: pazar gunu ailecek banyo yapma gelenegi) banyo sırası için kardeşlerle yapılan kavgadan sora sıra bize gelmiştir. anne meşgul bir kuaför gibi banyoda sıradaki müşterisini beklemektedir. önceki banyo seansının pisliklerini temizlemektedir. banyoya girilir ve soyunulur. tek başına banyo yapmaya geçiş sürecinde pek acı veren bir soyunmadır bu. yavaş yavaş davranılır. ama annenin daha işi var. çamaşırıdır, ütüsüdür. onun vakit kaybına tahammülü yok. ağırdan alan çocuğun soyunmasını hızlandırır ve tabureye oturtur. banyo taburesine oturmadan önce sıcak su dökmekten bihaberdir bu gaddar anneler. küçük bir titreme olur. iyice kamburlaşılır.

    bu sırada anne suyu ayarlamaktadır. ve nedense bu su hep kaynama noktasına yakın olur. ilk kafadan dökülen su kamburlaşan bedeni sarsar. dimdik olunur. "sıcaaaaaak" diye bağırılır ama anne o suyun sıcak olmadığını düşünmektedir. ikinci sudan sonra da "sıcaaak" inlemeleri devam ederse biraz soğuk su ilave eder anne suya.

    sonra sabun faslı. sanki kafayı değil de kirli donu çitiler gibi sabunlar anne kafayı. bir oraya bir öbür tarafa gider kafa. sonra gözlerin kapanması talimatı gelir ve tekrardan su dökme işine geçilir.

    sabunlanma işi de bitince işin en acı verici kısmına gelinmiştir. kese. sanırsın işkembe temizliyor anne. elinin altındaki incecik çocuk kolları değil de cansız bir nesne. hele o boğaz altının keselenmesi yok mu? gıdıklandığına mı yanarsın, acıdığına mı?

    kese de bitince sıra lifle vücudu sabunlamaya gelir. anne deminki yaptığı güreşten yorulduğu için sabunladığı lifi elimize verip kendi kendimize sabunlanmamızı isteyebilir.

    tüm bu işlemlerden sonra kafadan aşağıya son bir iki su dökülür ve o kaçınılmaz hareket gelir. aynen sac yikayan berberin saclari siyirttirma hareketi gibi bir hareket. ama hareket suratadır. anne, elini kafanın üstünden çeneye doğru bastıra bastıra sürter. burun ağrır, surat ekşir.