hesabın var mı? giriş yap

  • benim aklıma ayla filmini izlerken gelmiş bir sorudur bu.

    savaş 1953’te bitti, nasıl böylesi bir refaha erdiniz bu kadar kısa sürede?

    şu güzelim seul'u nasıl böyle baştan yarattınız?

    (sorunun cevabını ararken araya türkiye kore kıyaslaması yapan grafikler serpiştireceğim.)

    hikaye 1953’te başlıyor

    kuzey-güney savaşı 27 temmuz 1953’te ateşkes ile sona erdiğinde altyapı ve tesislerin %80’i yok olmuş, mevcut fabrikaların büyük bir kısmı ise kuzey’de kalmış. ateşkesten sonra ekonomi harap durumdayken bu ülkeyi aldığı dış yardımlar ayakta tutmuş. kore ekonomi bakanlığı’nın verilerine göre ülke, 1953-1959 arası çoğunluğu abd’den olmak üzere 1,8 milyar dolar dış yardım almış.

    (bkz: https://biryerdeokumustum.files.wordpress.com/…=414)

    derken mayıs 1961’de bir darbe ile yönetim general park chung tarafından sağlanmaya başlamış. güney kore ile ülkemizin enteresan paralellikleri var; bilindiği gibi bizim yeni rejiimimizdeki ilk askeri darbe de mayıs 1960’ta gerçekleşmişti. enteresan bir şekilde iki askeri yönetim de ekonominin önemli bir problem olduğunu ve çözümün planlı kalkınma modelinde olduğunu düşünüyordu. güney kore 1962’de, türkiye ise 1963’te ilk beş yıllık kalkınma planlarını açıklamıştı. hatta ülkemiz konuyu o kadar önemsemişti ki hollandalı kalkınma uzmanı jan tinderberg danışılmak üzere ülkemize getirilmiş ve dpt’ (devlet planlama teşkilatı) kurulmuştu. iki ülkenin de kalkınma modeli ithal ikameci ve ihracata yönelikti.

    ilk beş yıllık kalkınma planları işletilmiş ve iki ülke de iyi bir performansla hedeflerine yakın sonuçlar elde etmişlerdi.

    (bkz: https://biryerdeokumustum.files.wordpress.com/…=350)

    ancak ülkemizde 1960’ların sonlarına doğru askeri yönetim siyasetin tekrar demokratikleşmesi için elini yönetimden çekmeye başladığında dpt’nin agresif ve kendinden emin tavrı yok olmaya başladı. chp kendi içinde bile planlama konusu ile ilgili ayrılıklar yaşıyordu. ciddi reformlar, alışılmamış uygulamalar… bunların arkasında durmak kolay değildi. yaklaşan seçimde chp planlamayı anlatmaya çalışırken demokrat parti’nin halefi adalet partisi (süleyman demirel) “bize plan değil pilav lazım!” diyerek halk nezdinde planlamanın altını oymaya başlamıştı bile. nitekim 1965’te ap tek başına iktidar olmuş, turgut özal da dpt müsteşarı olarak atanmıştı. ap iktidarı dpt’nin görevinin özel sektöre yön vermek değil desteklemek olduğuna hükmetmişti. planlama ankara’daki bürokratlardan istanbul’daki patronlara geçmişti. hangi sektöre destek sağlanacağı ekonomik bir vizyona, stratejiye göre değil özel sektörün kâr beklentisine göre belirlenecekti.

    (bkz: https://biryerdeokumustum.files.wordpress.com/…=251)

    işte güney kore ile paralel giden kaderimiz burada ayrışmaya başladı. çünkü darbeci general park (ki kendisi 1979 yılında bir suikastle öldürülmüştür) sivilleşerek siyasete devam etti ve arka arkaya seçimler kazandı. bu nedenle temel kalkınma felsefesinden ödün verilmeden planlamaları devam etti. bu felsefe devletin planlarla üretime müdahale edip kalkınmacı rolünü üstlenmesi üzerine kurmuştu. planlar sıkı sıkıya takip ediliyor, devlet güçlenmesini istediği ihracatçı sektörleri koruyor, sunulan hedeflere ulaşan şirketlere vergi kolaylıkları, ucuz finansman gibi ödüller sunuyordu. yani kontrol devlet babadaydı.

    hikayenin buradan sonraki kısmını plan bazında karşılaştırarak değil de iki ülkenin bu süreçte neler yapıp yapmadıklarına bakarak ele almaya çalışalım.

    güney kore neler yaptı?

    -1970’lerin başında saemaul projesi hayata geçti, böylece güney kore kırsal kesimin tüm altyapı çalışmaları tamamlanarak modernizasyonu sağlandı.

    -beşeri sermayenin arttırılabilmesi için gerekli eğitim yatırımları yapıldı ve bunun meyveleri emek yoğun (nitelikli insan gücü gerektiren, işçiliği yoğun olan) endüstrilerin gelişmesiyle toplandı.

    -devletin kendisi ar-ge yatırımları yaptığı gibi özel sektörün ar-ge çalışmalarını da ciddi anlamda destekledi.

    -1970’li yıllarda gemi yapımı, elektronik, telekomünikasyon, enerji ve kimya gibi sektörler için araştırma enstitüleri kuruldu (devlet 16 adet enstitü kurmuş). bu yıllardan itibaren de teknoloji yoğun sektörlere geçiş dönemi başladı.

    -ağır sanayiden ileri teknoloji ihracatına geçişte doktora ve master derecesine sahip elemanlar yetiştirilmek üzere ileri bilim ve teknoloji enstitüleri kuruldu.

    -devlet, dünya piyasasının gidişatına göre destek ve teşvik sağladığı sektörlerde güncellemeler yapıp, bu hamle kabiliyetiyle şirketlerini daima küresel rekabetin içerisinde tuttu..

    -ilk etapta taklit mal üretiminde dünyaya adını duyuran güney kore bu sayede birikimini ileri taşıyarak inovatif bir ileri teknoloji ülkesine dönüştü. (imitasyon devrinden inovasyon devrine)

    -devlet “chaebols” denilen az sayıda büyük şirketi/holdingi destekleyerek onları dünya çapında markalar üretmiş şirketlere/holdinglere dönüştürdü. daha sonraki yıllarda kobi ve diğer küçük işletmelerin bu devlerden korunması için ise gerekli yasaları, teşvikleri çıkartarak dengeleme çalışmaları yapıldı.

    işte o “chaebol”lar

    -tabii her şey güllük gülistanlık gitmemiş ülkede, general park’ın ölümünden sonra ülke dünyanın en borçlu 4. ülkesi haline gelse de planlı kalkınma disiplinine çok kısa sürede geri dönüp ekonomik sistemini tekrar sağlıklı bir şekilde işler hale getirmiş.

    (bkz: https://biryerdeokumustum.files.wordpress.com/….jpg)

    türkiye neler yaptı?

    -saemaul projesine benzer bir vizyonla köy-kent projesini tasarladı ancak hayata geçiremedi.

    -1980’lerde ihracatta sıçramanın işçi ve çiftçilerin ücretlerini düşürerek gerçekleştirileceğinden hareketle sendikasızlaşmış bu kesimin ücretlerini dramatik derecede düşürdü, böylelikle ucuz iş gücü avantajıyla bir ihracat sıçraması elde etti ama sürdürülebilir olamadı.

    -1980’li yıllardan itibaren kalkınma planları göstermelik olarak düzenlendi ve tam olarak uygulamaya konmadı.

    -devlet tarafından desteklenen sanayici, üretimine girmek istediği ürün ve girdilerin ithalatını yasaklatabiliyordu. özel sektöre ağır sanayi ya da yüksek teknoloji hedefi yerine güçlü bir biçimde korunan iç pazar sunuluyordu.

    -1971 yılında başlayan siyasi kriz ve istikrarsızlıklar güçlü irade gerektiren her türlü çalışmanın yapılamamasına sebep oldu.

    -kötü ekonomi yönetimi ülkemizi ımf’nin eline düşürdü, ımf ısrarla dışa açık bir ekonomi modeli karşılığında yardım önerince chp (bülent ecevit) karşı çıktı ve o meşhur yağ, şeker çay kuyruklarını da içeren darboğaz yaşandı.

    -24 ocak 1980 kararlarıyla planlamacılık tümüyle bırakılıp sistem serbest piyasa anlayışına terkedildi.

    (bkz: https://biryerdeokumustum.files.wordpress.com/….jpg)

    sonuç olarak;

    onlar eğitime yatırım yaptıkça biz yapamadık, onlar istikrarla planlarına devam ederken biz edemedik.

    onlar imtiyazlı aileler yaratıp dünya çapında markalar ürettiler, biz ise her yeni iktidarda yeni zenginler yaratıp onların keselerini dolduruşlarını izledik.

    onların 1980’lerde ulaştığı yüksek katma değerli üretim seviyesini 2000’lerde yakalamaya çalışıyoruz.

    onlar ithalat yasaklarıyla 1980’de renkli televizyon üretip ülke içinde sattırmazken, yabancı sigara içenlere vatan haini gözüyle bakarken (ülke içindeki her kuruş dövizin tekrar endüstriye yatırılması gerektiği bilinci) biz aynı yıllarda ekvator’dan çikita muz aldık diye ülkemiz refaha erdi, bolluğa ulaştı sanıyorduk. zaten 10 yıl içinde fark ettik ki ithalatımızı artık istesek de düşüremez hale gelmiştik.

    onlar 1977’de renkli televizyon üretemezken 1983’de çip üretmeye başlayıp uluslararası rekabete girişirken aynı yıllarda biz sokak olayları, askeri darbe ile uğraşıyorduk.

    (bkz: https://biryerdeokumustum.files.wordpress.com/….jpg)

    ha, onlar gecekondulaşmayla, çocuk işçilik meselesiyle, çevre sorunlarıyla uğraşmadılar mı? tabii ki, ama artık bir çoğunu halletmiş görünüyorlar. bugün türkiye’de bu sorunların hepsi katmer katmer olduğu yerde duruyor.

    bugün güney kore yetkililerin türkiye’de sıradan kabul edilen olaylar sonucu utanç duyup istifa ettikleri hatta yargılandıkları bir ülke.

    örnek 1

    örnek 2

    örnek 3

    örnek 4 (bizde her sene olan şey adamlarda istifa sebebi olmuş)

    örnek 5

    örnek 6

    dünya gazetesi’nden hakan güldağ’ın güzel yazısından bir alıntı ile bitireyim:

    “1980’lerin taklitçisi güney kore, bugün dünyanın en ‘icatçı’ en ‘yenilikçi’ ülkelerinden biri…
    ıbm makinelerinin sökülüp, parçaların kopyalanıp yeniden birleştirildiği ‘kopya’ bilgisayarların… nike ayakkabılarının ve louis vuitton çantalarının büyük miktarlarda seri üretiminin yapıldığı ‘korsan cenneti” güney kore, bugün, amerikan patent bürosu tarafından verilen patentlerin sayısı bakımından en üstte yer alan beş ülkeden biri…
    uzun söze gerek yok! nokia’nın microsoft’a satılmak durumunda kaldığı bir dönemde, apple ile samsung arasında dünya çapında süren nefes kesen teknoloji yarışını anımsamak, bugünkü güney kore’yi kavramak için yeterli…
    güney kore, bugün zarif cep telefonları ihraç eden bir ülke olmanın yanı sıra, insanları daha iyi beslenen, çok daha uzun yaşayan, çok daha az bebek kaybeden bir ülke aynı zamanda…”

    biz ise savaşta yanında yer aldığımız, o zamanlar yetim kalan çocukları için yetimhaneler açtığımız güney kore’den kia otomobil ithal edip onunla seyahat etmeye, lg marka bilumum ürün kullanmaya seyretmeye, haberleşme işini de samsung ile çözmeye devam ediyoruz.

    *yazıyı blog formatında kişisel blogumdan okuyabilirsiniz bu arada.

    (yazıdaki grafikleri aşağıda kaynak olarak verdiğim makalelerden ekran görüntüsü olarak aldığımı da belirteyim de laf söz olmasın)

    -pamuk, şevket, türkiye’nin 200 yıllık iktisadi tarihi, iş bankası kültür yayınları

    -http://dergipark.gov.tr/…wnload/article-file/195289

    -http://www.yildiz.edu.tr/…yinlar/planlikalkinma.pdf

    -http://www.acarindex.com/…/acarindex-1423868537.pdf

    -http://www.tepav.org.tr/…urkiye_icin_cikarimlar.pdf

    -https://www.dunya.com/…cizesini-nasil-yaratti/17518

    -http://www.mahfiegilmez.com/…re-ekonomilerinin.html

  • aidat toplar. vermezsen mahkemeye verir. meslek dışı devamlı siyaset yapar.

    asla meslek hakkını savunmaz, istihdam projesi sunmaz, kadın mühendislerin haklarını savunmaz, işsize derman olmaz, asgari ücret veren işverene ses çıkarmaz, serbest çalışan mühendisin sorunlarına eğilmez, türkiye'de ki mühendislik eğitiminin yetersiz olmasını eleştirmez, mühendislik öğrencilerine destek olmaz, dünyadaki gelişmeleri takip etmez, ülkenin kalkınması için kurumlarla görüşmez.

    sadece yıllık tescil ücreti ve aidat toplar. siyaset yapar.

  • tiktok ve felsefe kelimelerini yan yana göreceğim asla aklıma gelmezdi. izninizle ben bunu buzdolabına kaldırıyorum, yarın da gülerim.

    tanım: bir tespit hezeyanı.

  • -allah'ın emri peygamberin kavliyle kızınızı... demeden önce seyircilerimize bir duyuru yapmak istiyorum. evet sevgili seyirciler, biliyorsunuz kız isteme geleneği yıllardır devam eden, ülkemiz için oldukça önemli bir kültür mirası. bu geleneğin en önemli ögelerinden biri de kız evine getirilen hediye çikolatalar. hediye çikolata seçerken hepimiz zorluklar yaşıyoruz. işte bu yüzden sizlere bir önerim var. (dın dın dın dıdınn reklam müziği girer) ülker'in bu çok çok yeni ürünü olan çikolata şelalesiyle artık hangi çikolatadan alsam derdi tarihe karışıyor. ülker çikolata şelalesiyle hiçbir kız babası size hayır kızımı vermiyorum diyemeyecek. ülker çikolata şelalesiyle dilediğiniz kadar kız isteyebilir, gönül rahatlığıyla kahvelerinden içebilirsiniz. daha ayrıntılı bilgi almak için acunmedyanoktakom'u tıklayabilir, o ses türkiye başvuru formunu doldurup hülya avşar, mustafa sandal, murat boz ve hadise'yle eğlenceli bir yarışma deneyimi yaşama şansını elde edebilirsiniz. ayrıca buradaki ankette önümüzdeki dönemde hangi ünlüyü surviver adasında görmek istediğinizi oylayabilirsiniz. oylamaya katılan izleyicilerimizden çekilişle belirleyeceğimiz şanslı bir kişiye adrina lima'yla tanışma, bir kişiye önümüzdeki ay oynanacak olan bernabeu'daki müthiş real madrid barcelona derbisini arda turan'la birlikte, yerinde izleme fırsatı ve daha yüzlerce sürpriz hediyeler sizleri bekliyor.

    -verdim gitti...

  • şimdi efendim bizim bir kooperatif var yüz kadar üyesi olan buranın da son dönem bir başkanı var, benim de aram iyidir sohbetleşiriz arada. olay başkanın başından geçiyor;
    başkan orta boylu 60’lı yaşlara yakın kumral bir abi..
    kendisinin yüzünde aslında çok da göze batmayan lekeler var.
    bir gün başkan bey’in hanımı kendisine “arkadaşlarının laserle buna benzer lekeleri yok ettirdiklerini” başkan beyin de lekelerinden kurtulması için bir yol olduğunu kendisine aktarıyor ama bizim abi pek umursamıyor..bir gün, iki gün, beş gün derken “ e madem öyle gidelim yaptıralım diyor” ve özel muayenehanesi olan bir dermatologun yolunu tutuyorlar..
    işlemler yapılıyor, doktor “ güneş kremi, pomatlar filan reçete edip güneşten 6 ay kadar korunmasını istiyor”, ayrılıyorlar.. başkan son dönemlerde hep şapkalı bir şekilde maske de olunca sadece gözler açıkta .. laser işlemi öncesi başkanın yüzünde leke var mı anlamadığım adam da laser sonrası kabuk bağlamış şekilde siyahlaşmış yara izleri mevcutlaşmış, iyileşmeyi bekliyor.. soramıyorum da “ abi yüzüne ne yaptın” diye
    olay bundan sonra başlıyor;
    başkan bizim üyelerden birisine yazılı bir tebliğde bulunmak için kapısını çalıyor, neyse hoş beş muhabbet, üye kişi doktor başkanın yüzündeki lekeleri görünce başkana soruyor, “ne zaman yaptırdınız, kime yaptırdınız” gibi..başkan da yakın dönemde özel bir muayenehanede yaptırdım, hatırlamıyorum hocam diyor ama mutsuzluğunu da dile getirince doktor da diyor ki “sorun değil bunlar çözülür ama mevsimsel olarak çok yanlış bir zamanda uygulamış doktorunuz diyor”
    neyse eve geçiyor başkan bey, eşine durumu anlatıyor, üyelerden bir doktorun “mevsimsel olarak yanlış zamanda yapıldığını ama güneşten kendisini koruması gerektiğini” söylediğini ifade ediyor..
    başkan bey elde telefon google’ı açıyor, bizim üye doktor kimmiş diye ad soyad bakıyor. adı ali veli olsun.. hanıma sesleniyor bizim işlemi yapan doktorun adı ali veli miydi diyor,
    hanımı diyor evet ali veli, başkan sesleniyor “e bu adammış bana laser uygulayan”..
    tebliğ esnasında ne doktor hastayı tanıyor, ne bizim başkan doktoru.. abi diyorum nasıl tanımazsınız bir birinizi “yüzümüzde maske var, kafasında bandana var, ben doktoru çıkartamadım o da beni, eşin zorlamasıyla adını bile bilmeden işlem yaptırdım” diyor, doktora gelince hastayı yani başkanı o da tanımıyor üstüne bir de kendi yaptığı işte kendini gömüyor, diğer yandan başkan “ ulan ayak üstü sohbette işlem yapan doktora saydırmadık iyi ki diyor” ama ilk fırsatta karşılaştığımızda “hocam işlemi siz yapmışsınız ya bana” diyeceğim diye de gülümsüyor..

  • dürüst bir türkiye cumhuriyeti vatandaşlığı. kurallara uyarsın, borcun ödersin, iş sahibi olmak için sınavlara ve mülakatlara girersin bir karşılığı olmaz. diğer tarafta ceza yersin, vergi kaçırırsın, trafik magandasi olursun, mafya olursun..vs. devlet senin yerine hepsinin bedelini üstlenir. bu tamamen keriz silkeleme degil midir?

  • okul yapılabilir, hastane yapılabilir, bilimsel araştırmalar teşvik edilebilir...

    ama biz onun yerine 8 tane cami olan mahalleye 9. camiyi yapıyoruz...

    o yüzden siz en iyisi alkole harcayın harcayacağınız parayı, sktiredin...

  • hehehehhehe.

    ahmet şık geldi benim aklıma:

    "benim bayrağın arkasına gizleyecek bir suçum, dinin arkasına gizleyecek bir günahım yok."