hesabın var mı? giriş yap

  • bu adama iğrençsin diyebilecek bir yüreğin iyi olduğuna inanamam asla. ne zararı var lan adamın? kolonya dağıtıyormuş bir de... dünyada enerjisi yüksek insanlar çoğunlukta olsa keşke.

    edit: başlık bana kalmış. lanetlenmişim, 1 ay çaylağım beni özleyin sözlük ahalisi. hadi yine iyisiniz! :)

  • bedenleri yorgun olsa da zihinleri henüz yorulmadığı için uykuya geçemeyen, mecburen hayal dünyası geniş kişilerdir.

  • tupperware denen plastik batağına saplanmış kadınlardır. bakıyorum çevreme her gün daha da artıyor böyleleri. küçücük şişeler, kaseler, bardaklar onlarca liradan satılıyor. işin ilginç yanı bir sürü de alıcı buluyor.
    hadi desem ki insanlarda para çok, harcayacak yer yok, aklıma annem geliyor. öğretmen kendisi, zengin değiliz yani. geçen gün küçücük bi kaseye 95 lira vermiş. dedim ki anne bu ne böyle yastık altında tupper mı biriktireceksin. neymiş yiyecekler bozulmuyormuş günlerce tazecik kalıyormuş bıdıbıdı. ya sanki göçebe hayat mı yaşıyoruz anne, yörük müyüz anne. her gün evdeyiz yer bitiririz allahım ya.

  • insana dair sınırların aslında ne kadar zihinsel olduğunun bir göstergesidir.

    deliliği, insanın dünyayla bilinen zihinsel bağlarının kopması ya da gevşemesi diye tanımlayabilirim. uzunlamasına bir süreç olabildiği gibi, geçici de olabilir.

    deli kuvveti ise bu durumun içindeki insanın olmadık yer ve biçimlerde ortaya koyduğu bedensel güçtür. onlarca örnek hatırlıyorum ama bir kaçı aklımda yer etmiş.

    18 yaşında bir hastamız vardı. gencecik, ufak tefek bir kız. bipolar bozukluk tanısıyla izliyorduk. manik atakla servise yattı. ufak tefek dedim, gerçekten minicikti. 1.50 boylarında, 40-45 kilo bir şey. yattığında zaptedilemez haldeydi. hemşire odasından kırılmaz camla izlenebilen bir gözlem odamız vardı. geniş gözlem odasında, 4 tane yatak ve devlet malzeme ofisinin o kocaman, ağır, hantal masalarından bir tane var. bazen hastaları kendilerine zarar vermesinler diye yatak tespitine alıyoruz, bazense diğer hastaları korumak için ilaç etki edene kadar gözlem odasında serbest tutuyoruz.

    neyse, kızı odaya aldık. ben alt servise indim bir sebeple. alt kattaki asistan odasındayım. yukarıdan bir ses geliyor. güm güm güm...tabii hemen yukarı koştum. gözlem odasının penceresinden baktığımda gördüğüm manzara şu: o minicik kız, o kocaman masayı kaldırıp kaldırıp yere vuruyor ve bunu sanki yastık kaldırır gibi kolayca yapıyor.

    elbette adrenalin gibi hormonların da etkisi var ama asıl mesele, inhibisyon. insan başkalarıyla ve dünyayla kontağında kendini sınırlar. yapılması gerekenler ve yasaklar, ahlak, yasalar, kurallar zihnimizi dönüştürür. delilik, insanı bu akıştan koparır. aslında bir kertede zihni özgürleştirir. inhibisyon yani baskılanma ortadan kalkınca, beden de farklı işlev görmeye başlar. kas kuvveti, acı eşiği ve hatta sıcaklık algısı bile değişir. yaz günü paltoyla gezip terlemeyen şizofrenlere rastlamışsınızdır sokaklarda.

    zihinsel zincirleri kırmak için 'delirmek' şart mı peki? dmo masasını tüy gibi kaldırabilir miyiz bilmiyorum ama zihnimizi kalıpların dışına çıkarmaya çalışırsak, doğru denileni sorgularsak, bize dayatılanları olduğu gibi kabul etmeden önce üzerine düşünürsek çok daha özgür ve güçlü olabileceğimize eminim.

    "where other men blindly follow the truth, remember;
    nothing is true."

  • istanbul disinda bir ilde cesitli akrabalarini aramak isteyen bir adam, numaradan once 0 cevirmedigi icin durmadan zkurmus'un evini aramaktadir...

    - alooo. yengee.
    - kimi aramistiniz?
    - fatma abla, nasilsin?
    - yanlis numara efendim.
    - pardon.
    - iyi aksamlar.

    ertesi gun...
    - aloo. dayii (valla ayni adam)
    - kimi aramistiniz?
    - dayi nasilsin, ben mustafa.
    - nereyi aramistiniz?
    - (ilin ismini soyler, bakarsiniz, sizin telefon numaranizin ilk 3 rakami ilin kod numarasi)
    - beyefendi, once "0" cevirceksiniz.
    - ha pardon.

    ayni gun...
    - aloo. yengeee (yine ayni adam)
    - mustafa bey, 0 cevirmemissiniz (ogrendim ya adamin adini)
    - pardon abla ya.

    ertesi gun
    - alo yengeee (amma ariyosunuz be birbirinizi, kac para telefon faturasi geliyor size?)
    - mustafa bey, 0 cevirmemissiniz
    - ya pardon ya, yine mi cevirmemisim?
    - evet, ayni numara
    - siz nasilsiniz abla?
    - iyiyim mustafa bey (o sirada cocuklardan biri aglamaya baslar), siz 0 cevirin once.

    bir kac dakika sonra
    - alo abla cocuga bisi oldu mu diye merak ettim de.
    - (haydaa?) yok yok, bisi yok, dusmus. siz yengeyi ariycaktiniz?
    - ha tamam, haydi gorusuruz.
    - tamam gorusuruz.

    hala o kadar cok olmasa da arar sorar mustafa bizi (yanlislikla ariyo ama, hep unutuyo 0 cevirmeyi). kendinin de 2 cocugu varmis. ekmek cigneyip cocugun kafasini carptigi yere koyarsam sismezmis.

  • dünkü (bkz: 44. altın kelebek ödül töreni)de birbirini alkışlamaya bile erinen insanları bir an gözümün önüne getiren video. her yerinden amatörlük akıyor ama sıfır kibir.

    defne joy foster hala hayatta, herkes içinden geldiği gibi davranıyor. sanki arkadaşları arasında eğleniyorlarmış gibi. ayna'nın, mustafa sandal'ın, sibel bilgiç'in, özlem tekin'in, yaşar'ın, haluk levent'in, ümit sayın'ın yıllarca dinlenecek ve bugünün şarkıcıyım diye geçinen şarkıcılarını her daim gölgede bırakacak şarkıları yeni yeni çıkmış. şebnem dönmez'in hemsimcim olarak ekrana hayran hayran baktırdığı, levent kırca'nın hala yaşadığı ve alkışlarla sahneye geldiği korkmadan siyasi yorumlar yaptığı, ödül verenlerin bile ödül vermesi gereken kişiler olduğu* kısaca törene benzeyen bir tören.

  • muaviye: yeni sarayım nasıl olmuş ebû zer
    ebû zer: kendi paranla yaptırdıysan israf, halkın parasıyla yaptırdıysan haram olmuş

  • katıksız bir güvenlik zaafiyetidir.
    bankaların bu iş bilmez it merkezleri nasıl bu güvenlik zaafiyetine sebebiyet verir anlamak mümkün değil.

    4 ayrı bankada hesabım var, hepsi ayrı dönemlerde benden şifre değiştirmemi istiyor.
    hangi bankada hangi şifrem var, hatırlamak mümkün değil. çoğu zaman hatırlayamadığım için şifrem kilitleniyor ve "son 10 şifrenizden farklı olmalı" gibi saçmalıklar yüzünden, yine asla hatırlayamayacağım bir şifre koyup. onu da unutuyorum.

    şuan ne oluyor?
    gidip her bankadaki şifrelerimi bir deftere yazmanın eşiğindeyim. defter kaybolsa, veya şifreleri kaydettiğim telefon çalınsa direkt her bokum ortada.

    insanın iyi bildiği, güvenli şifresini 6 ayda bir değiştirterek, insanların şifrelerini başkalarının erişebilecekleri yerlerde saklamalarına sebep oluyorlar.

    bu beyinsizliğin, insanların hacklenmesine sebep olduğunu ne zaman anlamayı düşünüyorlar?

    bir insanın şifresini doğum tarihi yapması bile, 6 ayda bir değiştirilen şifre nedeniyle şifrelerini bir kağıda yazmak zorunda kalmasından daha güvenlidir.