hesabın var mı? giriş yap

  • 50 yas civarindaki insanlara cemkirme sekli. soyle devam eder: "adam 47 yasinda kendi cumlelerinin alintilandigi entry'leri hakaret gerekcesiyle sikayet etmis. sen boyle bir anli sanli hukuk zaferinin yanina yaklasabildin mi? yok iste otur sen anca boyle".

  • link; >>>>

    bu insanları bu raddeye getirecek kadar yormanın manası nedir ya? sonrası beyin göçü… tabii ki göçecek abicim. avrupaya gider günde 20-30 neyse hasta bakar, akşam kendine, ailesi, ayırabileceği vakti kalır.

    burda hekimlerimizin haklı olduğunu düşünen bir birey olarak; her defasında “yol yaptık, hastane yaptık” diye pr yapan iktidar ve yardakçılarının harladığı cehalet ateşi yüzünden tüm parlak beyinlerimizi bir bir kaybediyoruz. az imkanı olan kaçıp gidiyor.

    ortadoğunun pisliğinden uzaklaşacağımıza git gide b*kunun dibine doğru batıyoruz. farkında değiller gırtlağımıza dayandıklarında çok geç olacak.

    “ kaçıp gitmek çözüm mü ?” diye soruyorum kendi kendime. bir insanın 50 yıl her şeyden tat alarak yaşadığını düşündüğüm zaman “evet, çözüm” diyorum. ama memleketimi düşündüğüm zaman “kendinden taviz vermeyen insanlar için, kendinden taviz vermek ve verdiğin tavizlerin suistimal edildiğini görmeye ne kadar dayanabilir bir insan?” diye düşündüğümde son noktaysa floodu yazan hekim arkadaşın geldiği noktadır herhalde.

    bu doğrultuda şu an için elimden gelen; insana, doğaya saygılı bir birey olmak ve çevremdeki insanları bu şekilde etkilemek…. toplumumuz adına hekimlerimizden özür diliyor, insanüstü çabalarınız içinse teşekkür ediyorum…

    alt edit: keşke her memur hekimlerimiz kadar liyakat sahibi olsaydı. belki o zaman daha yaşanır bir ülke olurduk.

    edit1: abi ne iğrenç insanlar yaşıyor bu ülkede yahu. alt entrylerde mühendis, doktoru kıskanıyor resmen. bazı kişilerde sağlık çalışanına şiddeti mesleğin zorluğu olarak görüyorlar inanamıyorum.

    edit1: (#134749714) kesinlikle bu vari bir önem alınıp hekimlerimiz yetkilendirilmeli.

  • şöyle görüntülere hazır olun.

    aranızdan yalaka ve kaypak olmayanların ''neden bu afgan polislerinin hepsi türban takıyor'' sorusunu sorduğunu biliyorum. özgür irade olsa gerek, yersek.

    afganistan'da bir zamanlar taliban varken burka denen şeyin giyilmesi zorunlu idi. şimdi soruyorum, dünya'da buna benzer pek çok örnek varken, türkiye'deki gelişmeler bazı kesimlerce nasıl hafife alınabiliyor? kendilerini kandırdıkları gibi bizi de kandırdıklarını mı sanıyorlar? yoksa kendilerini de mi kandırmıyorlar, zaten istedikleri bu mu? kaypak oldukları için mi böyleler?

    tabi bir de ''türkiye'de türban zorunlu değil ki, sadece önündeki yasaklar kaldırılıyor'' diyecek olan sözde hümanist soysuz köpekler var. kendi de çok iyi biliyor aslında, insanların baskı ve zorlamalarla kapatıldığından, küçücük çocukların kapatılmasına ve okula bu şekilde gitmesine göz yumulduğundan, bir ülkenin böyle yavaş yavaş sinsice dönüştürüldüğünden haberdar.

    kadınlara hayvan muamelesi yapan ve buradaki yalaka, kaypak ve soysuz köpeklerin gıpta ile baktığı ülkeler, mesela malezya'da 2009 yılında dini ne olursa olsun tüm kadın polislere türban takma zorunluluğu getirilmiş. bana aynı şeyin 2019 veya 2029 yılında ülkemde de olmayacağının garantisini kim veriyor?

    dindar nesil yetiştirmek adına yasalara aykırı olduğu için merdiven altı yurtlar açıp çocuklara denetimsiz ortamda rahatça tecavüz edilebilecek ortamlar yaratan ensar vakfı'nın böyle reklamlar vermesi sizleri bir gram dahi endişelendirmiyor mu?

    cevap verebilecek olan varsa, beklerim.

  • 13 sayısına uğursuz diyenlere sadece gülerdim. bu yılın 13 ekimine kadar. akşam bir mesaj geldi, atla türkiyeye gel diye. n'oluyoruz diye aradım, kardeşin dediler, trafik kazası yapmış durumu ağır. bütün cesaretimi toplayıp sordum sağ mı diye, yoğun bakımda dediler; söylemediler saatler önce göçtüğünü bu dünyadan. yürek dayanmaz dedikleri buymuş sanırım, kardeşin gitmesi sadece geçmişteki anıları, kahkahaları, kavgaları, gezip tozmaları, içmeleri, ağlamaları getirmiyor gözünüzün önüne..beraber bir hayat planladığınız, 10 yıl sonra şurda şu gün diye kurduğunuz planları kursağınızda bırakan bir olay, hayata karşı çaresizliğinizi mermer soğukluğuyla yüzünüze çarpıyor. sadece 'yapma, gitme beni bırakma' diye bağırıyosunuz.

    en son arabada beraber giderken bülent ersoy'un 'bir ben bir allah biliyor' unu bağırarak söylemiştik. mekanın cennet olsun kardeşim - gerçekten ne çektiğimi bir ben bir allah biliyor artık.

  • - dunya sadece siyah ve beyaz renklerden olussaydi, sizce neler degisirdi?
    - su sacma morcivert kravatinizi takmamis olurdunuz..

  • bir mühendis bir rahip ve bir doktor bowling oynamaya giderler. gelin görün ki bowling salonu doludur. bir iki saat bekleyip de sıranın kendilerine gelmediğini görünce salon sahibinin yanına giderler ve durumu anlatırlar. adam bunları dinler ve açıklamasını yapar:
    - bakın arkadaşlar sizleri anlıyorum, lakin durum sizin bildiğiniz gibi değil, içeride bowling oynayanlar aslında itfaiyeciler. bundan yıllar önce burada bir yangın çıkmıştı ve bu arkadaşlar canları pahasına yangını söndürdüler. ama ne yazık ki kör oldular. ben de onlara olan borcumu ödemek için istedikleri kadar bowling oynama hakkı tanıdım onlara.
    demiş.

    bunun üzerine rahip:
    - çok acıklı bir hikaye, bütün rahip arkadaşlarıma haber verip onlar için dua edeceğim. tanrıya gözlerinin açılması için yalvaracağım, demiş

    ve doktor da:
    - evet tam bir drama ne yazık ki. ben de doktor arkadaşlarla düşünüp ve tıbbın bütün imkanlarını zorlayıp bu insanlara gün ışığını bir kere daha göstermek için çalışacağım.

    bunları dinleyen mühendis biraz düşünür ve konuşmaya başlar:
    - bu arkadaşlar neden gece oynamıyor...

  • sokakta kurban kesen insanlarla roportaj yapan ntv muhabirinin bir vatandaşımızla yaşadığı diyalog:
    -burada sağlık açısından elverişsiz koşullarda beklettiğiniz bu etleri yemeyi düşünüyor musunuz?
    -yok bacım, eşe dosta dağıtacağız.